GençVeteriner | Veteriner Hekimlik ve Evcil Hayvan Portalı
Veteriner Hekim ve Evcil Hayvan Platformu

Epidemiloji Kitabı Yarısı :))))

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı eXcaLibuN

  • Administrator
  • Fanatik Üye
  • *
    • İleti: 4732
    • Teşekkür: 1600
    • Cinsiyet:Bay
  • Veteriner Hekimlerin Dünyası
  • Sınıf: Mezun
  • Üniversite: Yüzüncü Yıl
EPİDEMİYOLOJİNİN TANIMI, AMACI VE BÖLÜMLERİ

EPİDEMİYOLOJİNİN TANIMI

Epidemiyoloji, popülasyonlarda hastalıkların sıklığını, dağılımını ve hastalık oluşumunu etkileyen faktörleri inceleyen ve bu hastalıklara yönelik hedefleri ve yöntemleri belirleyen bir bilim daldır. Önceleri epidemiyoloji sadece insan hastalıkları ile ilgili konuları ifade etmek için kullanılmaktaydı; havyan hastalıkları ile ilgili konular ise epizootiyoloji terimi ile ifadede edilirdi. Ancak infeksiyöz hastalıkların yaklaşık %80’ni insanlar ve hayvanlar için ortak olduğundan modern yaşamda hayvan ve insanların birbirleri üzerinde birçok etkileri bulunduğundan bugün epidemiyoloji ve veteriner epidemiyoloji terimleri hayvan hastalıkları için yaygın olarak kullanılmaktadır. Zaten epidemiyoloji teriminin içindeki “demo”, insan değil popülasyonu ifade etmektedir.
Birçok bilim dalı hastalıklarla ilgilenmesine karşın, bunların tümü hastalıkları bireysel düzeyde ele alır. İşte hastalıkları ele alış açısına göre epidemiyolojinin diğer bilim dallarından farkı, popülasyon düzeyinde incelemesidir. Epidemiyoloji veteriner hekimlere ve hayvan sağlığı ile ilgili kişilere, hayvan hastalıklarını popülasyon düzeyinde düşünmeyi öğretir. Diğer hekimlik alanlarında hastalıklara yalnızca insancıl yönden yaklaşılmaktadır. Epidemiyoloji ise bunu, popülasyonun genelinde olayı çözümleme sorumluluğu içinde görür.

EPİDEMİYOLOJİNİN AMACI

   Epidemiyolojinin çalışma alanları veya amaçları üç ana bölüm altında incelenebilir.(1) Epidemiyoloji nedeni bilinmeyen hastalıkların kökeninin araştırılmasında bir teşhis amacı olarak kullanılabilir. (2) Popülasyondaki hastalıkların özelliklerinin belirlenmesinde kullanılabilir. (3) hastalık kontrol programlarının planlanması ve izlenmesinde kullanılabilir.
Teşhis aracı olarak epidemiyoloji
   Nedeni bilinmeyen hayvan hastalıklarının teşhisi; klinik belirtilere, laboratuar testlerine ve epidemiyolojik verilere dayandırılır. Bu üç disiplin hastalıklara değişik açılardan yaklaşarak birbirlerini tamamlar. Tüm hastalıkların teşhisinde bunların mutlaka bir arada kullanılması gerekmez. Hastalıklar bireysel düzeyde ele alınıyorsa, klinik ve laboratuar teşhisi genellikle yeterli olur. Ancak hastalık popülasyon düzeyinde inceleniyorsa, yani “bu salgın neden oluştu”, “hasta hayvanların sayısı neden arttı”, “neden sadece bu hayvanlar hastalandı”, “hastalık ne zaman ve nerede oluştu”, “hastalığın oluşmasında hangi faktörler rol oynadı”, “hastalık nasıl önlenebilir veya nasıl kontrol edilebilir” gibi ve benzeri soruların cevapları aranıyorsa, epidemiyolojinin mutlaka devreye girmesi gerekir. Modern hekimlik anlayışında, bireysel hastalıkların incelenmesinde bile zaten benzeri soruların sorulması gerekir. Yani klinik ve laboratuar yönlerine dayanarak “bu hastalık x hastalığıdır” demek ve tedavi uygulamak yeterli değildir. Modern hekimlik anlayışında hastalığa neden olan ve etkileyen faktörlerin ve kaynakların tek tek irdelenmesi, dolayısıyla daha sonraki olaylar için ipuçları elde edilmesi temel yaklaşımdır.
Zaten hastalıklar hakkında şimdiye kadar soru sorulmamış olsaydı hastalıkların hala sıcak, soğuk, nem ve kuruluktan ileri geldiğine inanıyor olurduk. ( Eski Yunan’da hastalık nedeni olarak vücudun sıcaklık, soğukluk, nem ve kuruluk dengesinin bozulması gösterilirdi). Ayrıca epidemiyolojik araştırma yöntemleri, nedeni bilinmeyen hastalıkların nedenlerinin belirlenmesinde de anahtar rol oynarlar. Böyle hastalıklarda, epidemiyoloji muhtemel hastalık nedenleri ve hastalığı etkileyen faktörler arasında ilişkiyi kurar.
   Teşhiste epidemiyoloji hastalıklara genişletici yaklaşım (holistik yaklaşım) ile, klinik ve laboratuar ise daraltıcı (redüksiyonistik yaklaşım) yönü ile eğilir. Diğer bir deyimle, epidemiyoloji ormandaki yapraklar ve ağaçlar kadar ormanın bütünüyle de ilgilenir.
   Teşhis için epidemiyolojinin kullandığı yöntemler de klinik ve laboratuar yöntemlerinden farklıdır. Epidemiyolojinin çalışma alanı olayın gerçekleştiği, ilişkili olduğu ve görülme olasılığındaki sahada başlar. Burada gözlenerek toplanan veriler daha sora işlenir.

Hastalığın Özelliklerinin Belirlenmesi

Bir hastalığın epidemiyolojik özelikleri dendiği zaman, hastalığın popülasyon düzeyindeki özellikleri ve çevreyle ilişkilerine bağlı özellikleri anlaşılır. Hastalık tek bir etkenden meydana gelse bile, hastalığın çıkışını, yayılışını ve popülasyondaki davranışını etkileyen birçok faktör vardır. Bir hastalığın bir popülasyondaki sıklığı, yayılışı, boyutları, etkilediği hayvanların özellikleri, hastalığın çıkışını etkileyen konakçı ve etken faktörlerinin belirlenmesi epidemiyolojinin araştırma konusudur. Hastalıkların bu özelliklerinin bilinmesi, daha sonra ortaya çıkacak salgınlarda nasıl bir gelişme görüleceğini ve nasıl davranılacağını göstermesi bakımından önem taşır.

Hastalıkların çoğu, birçok etkenin ortak çalışması sonucu ortaya çıkar. Bu faktörler bulundukları çevrede birbirleriyle ve çevre koşulları ile ilişki halindedir. Hastalık etkenlerinin birbirleriyle ve çevre ilişkisine bağlı özelliklerine, hastalığın “doğal hikâyesi” denir. Hastalığın doğal hikâyesini belirlemek için yapılan epidemiyolojik araştırmada, hastalıklara neden olan faktörler ve bunların birbirleriyle olan ilişkileri doğal ortamlarında incelenir. Hastalık üzerine etkili çevre faktörleri saptanır ve bunların hastalığa etkisi araştırılır.
Hastalıkların epidemiyolojik özelliklerini belirlemek için, hastalığın doğal ortamında uygun veriler toplanarak, kaydedilir ve bunlar üzerinde kantitatif değerlendirme yapılır. Hastalığın belirlenen özellikleri, diğer çalışmalar ile karşılaştırılır. Hastalığın epidemiyolojik özellikleri sunulurken, genellikle bunların güvenilirlikleri, geçerlilikleri ve limitleri de ifade edilir.

Kontrol Programlarının Planlanması ve İzlenmesi

Bir hayvan popülasyonundaki hastalıkları kontrol altına almak veya ortadan kaldırmak için, hastalığın boyutlarını, oluşumu ile ilgili faktörlerin, mücadele etmek için gerekli yöntemleri ve bunun maliyetini ve olası sonuçlarını bilmek gerekir. Hastalıklarının tüm bu yönüyle epidemiyoloji ilgilenir.
 Bu amaçla sahada hayvan popülasyonu ve hastalıkla ile ilgili bilgiler toplanır, değerlendirilir ve en uygun mücadele stratejisi seçilir. Mücadele süresince ve sonunda da aynı bilgiler toplanarak programın başarılı olup olmadığına kara verilir. Bu kontroller sırasında olaya yeni faktörler katılıp katılmadığı ve bunların mücadele programını etkileyip etkilemediği belirlenir.
Epidemiyolojinin hastalık mücadelesindeki rolünü gösteren en çarpıcı örnekler, henüz nedeni saptanamayan hastalıkların bile ortadan kaldırılabilmesidir. Böyle hastalıklarda, epidemiyolojik çalışmalarla toplanan verilerin değerlendirilmesi sonucu, hastalıklar kontrol altına alınabilir veya ortadan kaldırılabilir.

Hayvancılıkta hastalıkların en önemli yönü, ekonomiye verdiği zarardır. Bu nedenle hastalıktan ileri gelen kayıpların ekonomik analizlerinin yapılması gerekir. Gelişmekte olan ülkelerde, ancak böyle somut analizler politikacıların önüne konduğunda dikkat çekilebilir. Hastalık mücadele programlarının yürürlüğe sokulmasında diğer önemli bir nokta, maliyet-yarar hesabının yapılmasıdır. Yani, hastalığın neden olduğu ekonomik kayıt ile hastalık mücadele programının maliyetinin karşılaştırılması ve buna göre mücadeleye karar verilmesi gerekir. Tüm bu çalışmalar da epidemiyolojinin en önemli uğraş alanlarındandır.

EPİDEMİYOLOJİNİN BÖLÜMLERİ

Epidemiyoloji hastalıkları ele alma yönüne ve kullanılan yöntemlere göre dört ana bölüme ayrılabilir.

   Tanımlayıcı Epidemiyoloji

Tanımlayıcı (deskriptif) epidemiyoloji; sahada hastalığın ve hastalık nedenlerinin gözlenmesi anlamına gelir. Epidemiyolojik bir araştırmanın genellikle ilk adımıdır. Tanımlayıcı epidemiyoloji, hastalığın; dağılımı, boyutları, görülme zamanı, etkilenen türler ve popülasyonlar, hastalık sıklığı, yeni vakarlın görülmesi, olası etken, konakçı ve çevre faktörleri ve bulaşma yolları gibi yönlerini kapsar. Yapılan gözlemler bazen tamamen sübjektif olabilir fakat diğer bilimsel disiplinlerle yapılan gözlemlerde genellikle sonuçta bir hipotez ortaya çıkar. Tanımlayıcı epidemiyoloji sahada rasgele yapılan gözlem anlamına gelmez; aksine, planlı, sistematik, çok yönlü ve iyi takip edilen gözlemleri kapsar. Bu gözlemlerden kalitatif ve kantitatif veriler elde edilir.                                        
Deneysel Epidemiyoloji

Deneysel(eksperimental)epidemiyoloji:Seçilen veya oluşturulan gruplarda hastalığın gözlenmesi anlamına gelir. Deneysel epidemiyolojide genellikle bir hipotezin test edilmesi amaçlanmıştır.Bu tip epidemiyolojik yaklaşım,doğal hastalık vakalarının veya deneysel hastslık vakalarının gözlenmesinde kullanılabilir. Doğal hastalık vakalarının gözlenmesinde,devam etmekte olan hastalıkla ilgili hayvan populasyonlarından seçilen gruplarda gözlemler yapılır veya biten bir hastalıkla ilgili veriler gruplara ayrılarak incelenir.Bu gruplar mevcut hayvan populasyonunun yapısına ve populasyonu etkileyen faktörlere göre,araştırmacının belirlediği yönde seçilir.
Deneysel yolla oluşturulan hastalıklarda ise çeşitli değişkenleri kapsayan hayvan grupları oluşturulur ve gözlemler bu gruplarda yapılır.Deneysel epidemiyolojide populasyon içinde mutlaka kontrol grupları bulunur.
   Analitik Epidemiyoloji   
Tanımlayıcı ve deneysel epidemiyoloji gözlemlerinin kantitatif veriler haline çevrilip,matematiksel ve istatistiksel yöntemlerle değerlendirilmesini kapsayan epidemiyoloji dalı analitik epidemiyolojidir.Analitik epidemiyolojide genellikle hipotez  edilen ilişkilerin istatistiksel önemi belirlenir
   Teorik Epidemiyoloji
   Teorik epidemiyoloji,doğal hastalık oluşumu ve bununla ilgili faktörlerin matematiksel olarak değerlendirilip hastalık modeli oluşturulmasını kapsar.

   SAĞLIK VE HASTALIK
     
Canlı bir organizmanın yaşamı, çeşitli sistemlerin düzenli ve uyumlu çalışması sonucunda devam eder. Fizyolojik sınırlar içinde, organizmanın tüm sistemlerinin düzenli ve uyumlu durumda olmasına “sağlık” denir. Klinik açıdan sağlık kavramının kapsamı ise daha geniştir. Çünkü, organizmada ortaya çıkan bazı bozukluklar bireyin kendisi veya çevresindekiler tarafından fark edilmez(subklinik hastalık). Bu nedenle, klinik yönden sağlık kavramı: “organizmanın normal dışı belirtiler göztermemesi” şeklinde tanımlanır. “Hastalık” kavramı ise vücudun sağlık durumundan aytılması veya normal olmayan klinik belirtiler göstermesini ifade eder (klinik hastalık). Hastalık durumunun ortaya çıkması için en az bir etkenin organizmayı mutlaka etkilemesi gerekir.

HASTALIK ETKENLERİ
   
   DIŞ ETKENLER

Fiziksel etkenler (çeşitli ışınlar, ısı, elektrik vb.)
Kimyasal etkenler (kimyasal maddeler, gazlar, zehirler, beslenme vb.)
Mekanik etkenler (vurma, çarpma, tıkanma, boğulma, vb.)
Biyolojik etkenler
A.Arthropod
B.Helmint
C.Protozoon
D.Mantar ve Maya
E.Bakteri
F.Virüs
G.Prion

   






 İÇ ETKENLER

Hormanal
Metabolik
Genetik

     Hastalık etkenleri, yukarıdaki gibi maddeler halinde ayrı bölümlere ayrılabilirse de, aslında birbirleriyle iç içe geçmiş durumdadırlar. Hastalık durumu genellikle bu etkenlerin birden fazlasının bir arada çalışmasıyla ortaya çıkar. Örneğin: aynı sürüde, aynı güneş ışığına maruz kalan iki bireyden birinde 1. derece yanık oluşurken, diğerinde renk değişimi dışında bir reaksiyon gelişmeyebilir. Bu durum, derinin rengi ve pigmentasyonu, dolayısıyla da bireyin genetik yapısı ile ilgilidir. Veya: belirli bir bakteri ile aynı dozda infekte edilen iki koyundan birinde ölümcül bir hastalık oluştururken diğerinde klinik bir belirti dahi şekillenmeyebilir. Bu da, bireylerin doğal direnci, dolayısıyla doku uyuşum genlerinin özelliği ile ilgili bir durumdur.
     Hastalık oluşumuna yol açan hormonal veya metabolik iç faktörlerden söz edilmesine karşın, aslında bunlarda genetik özelliğin bir yansımasıdır. Eğer hiçbir dış etken olmaksızın, vücudun hormaonal veya metabolik olaylarında bir bozukluk varsa, bunun kökeninde yatan asıl unsur genetik faktördür.


HASTALIK POSTULATLARI
   
  Şüpheli bir hastalık etkeninin, gerçek hastalık olduğunun kanıtlanabilmesi için belirlenen kurallara “hastalık postulatları” denir. Bu kurallar ilk kez, mikroorganizma ve infeksiyon kavramlarının açıklanmaya başladığı 19. yy sonlarında Robert Koch tarafından ortaya atılmıştır. “Koch postulatları” olarak bilinen bu kurallar, daha çok infeksiyöz hastalıklara yöneliktir ve bir mikroorganizmanın, bir hastalığın etkeni olarak gösterilebilmesi için uyulması gereken kuralları açıklar.

KOCH POSTULATLARI
     
 Bir mikroorganizma;
      1 Bir hastalığın tüm vakalarında bulunursa;
      2 Diğer hastalıklarda rastlantısal olarak veya apatojenik olarak bulunmuyorsa;
      3 Bir hayvandan saf olarak izole edilir, aynı tür diğer hayvanlarda üretilir aynı hastalığı  oluşturur ve tekrar izole edilirse o hastalığın nedenidir.
      Bu kuralların tamamını yerine getiren bir mikroorganizmanın kesin hastalık etkeni olacağı açıktır. Ancak, bu etkenin o hastalığın tek etkeni olduğu veya bu kuralların sadece birine uymayan bir mikroorganizmanın hastalık etkeni olmadığı söylenemez. Çünkü, mikroorganizmaların hastalık oluşturabilmesi, konakçı ve çevre gibi diğer bazı koşulların etkisi altındadır. Gerçekten de, bugün hastalık etkeni olduğu kanıtlanmış fakat Koch postulatlarına uymayan birçok mikroorganizma vardır. Ayrıca, bu kurallar infeksiyöz olmayan hastalıkları kapsamamaktadır. Bu nedenle, Evans 1976’da modern epidemiyoloji mantığıyla, tüm hastalıkları populasyon düzeyinde ele alan yeni kurallar ortaya koymuştur.

EVANS POSTULATLARI

Şüpheli etkene maruz kalan bireylerdeki hastalık sıklığı, etkene maruz kalmamış bireylerdeki hastalık sıklığından sıklığından önemli ölçüde yüksek olmalıdır;
Diğer tüm risk faktörleri sabit kaldığında, hastalar, şüpheli etkene hasta olmayanlardan daha çok maruz kalmış olmalıdır;
Şüpheli etkene maruz kalanlarda görülen yeni hastalık vakalarının sıklığı, etkene maruz kalmayanlardaki yeni hastalık vakalarının sıklığından önemli ölçüde yüksek olmalıdır;
Şüpheli etkenle teması, inkubasyon periyodunu içine alan çan eğrisi şeklinde seyir takip etmelidir;
Şüpheli etkenle teması, biyolojik bir düzen içinde hafiften şiddetliye kadar değişen açılımda bir konakçı yanıtı izlemelidir.
Şüpheli etkenle temastan sonra, temastan önce var olamayan konakçı yanıtı(örn. antikor, kanser hücresi) saptanmalı; temastan önce varsa şiddeti artmalı: bu durum etkenle temas etmeyenlerde oluşmamalıdır.
Hastalık deneysel olarak etkene maruz bırakılan insan veya hayvanlarda, maruz bırakılmayanlara göre önemli ölçüde yüksek oranda görülmelidir; bu temas gönüllülerde gerçekleştirilebilir ve laboratuar koşullarında veya doğal ortamdaki kontrollü koşullarda izlenebilir;
 Şüpheli etkenin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hastalık oluşum sıklığı azaltmalıdır;
Konakçı yanıtının değiştirilmesi, normalde şüpheli etkenle temasta oluşan hastalığın seyrini değiştirmelidir;
Kurulan tüm bağlantılar ve ilişkiler istatiksel ve epidemiyolojik bakımdan geçerli ve mantıklı olmalıdır.
     
     Evans postulatlarının önemli özellikleri, hastalık olayını populasyon düzeyinde ele alması ve hastalık-etken arasında kurulan ilişkide istatiksel önem şartını aramasıdır. Ancak, istatiksel açıdan önemli bulunması, bir etkenin mutlak bir hastalığın etkeni olduğunu göstermeyebilir. Evans postulatının son maddesinde bu durum göz önüne alınarak, kurulan ilişkinin mantıklı olması şartı getirilmiştir.

HASTALIK BELİRLEYİCİLERİ
     
Hastalıkların büyük bir çoğunluğunda, hastalığa neden olan faktörler birden fazladır. Hastalık mutlak bir etkenden kaynaklansa bile, seyrini ve geleceğini etkileyen faktörler vardır. Bir hastalığın oluşumunu ve populasyondaki sıklığını etkileyen her faktöre veya değişkene “belirleyici”(determinant) denir. Hastalık oluşumunu etkileyen belirleyicileri tanımlayan kavramlar vardır.
     Primer belirleyiciler, hastalık oluşumu için gerekli olan ve varlıkları hastalık üzerinde çok önemli etkiler yapan faktörlerdir. Primer belirleyici olmadığında o hastalık olmaz. Örneğin: sığır vebası virusuna maruz kalmak, sığır vebası için primer bir belirleyicidir.
     Sekonder belirleyiciler, hastalık oluşumu için mutlak gerekli olmayan, ancak varlıkları hazırlayıcı ve kuvvetlendirici etki gösteren faktörlerdir.
 Örneğin: köpeklerde böbrek taşı oluşumunda üriner sistem infeksiyonu sekonder bir belirleyicidir. İnfeksiyon, taş oluşumunu hazırlayıcı bir rol oynar, ancak taş oluşumu için mutlak gerekli değildir.
     Bazı determinantlar vücudun kendi yapısı ve özellikleri ile ilgilidir. Bunlara iç kaynaklı (intrinsik, endojen) determinantlar denir (örn; bazı hastalıklara genetik yatkınlık gibi) determinantlar denir.
     Konakçı-etken-çevre belirleyicileri, hastalık oluşumunu etkileyen en önemli faktörlerdir. İnfeksiyoz ve paraziter hastalıkların tümünde mutlaka primer bir etken bulunur. Ancak, bu hastalıkların doğadaki seyirleri incelendiğinde, aynı mikroorganizmaya eşit koşullarda maruz kalmalarına karşın sürüdeki bazı hayvanların hastalandığı, bazılarının ise etkilenmediği görülebilir. Veya, bir hastalık coğrafi bir bölgedeki hayvanlarda çok sık saptanırken, komşu bir bölgede çok seyrek bulunabilir. Bu olayların kökenine inildiğinde, etkenin yanısıra konakçıya ve çevreye ait faktörlerinde hastalık oluşumunu etkiledikleri ortaya çıkar. Bu nedenle, hastalık determinantları genellikle: konakçı, etken ve çevre determinantları olarak sınıflandırılırlar. Bu belirleyiciler birbirleriyle ilişki içindedirler ve bunların ilişkisi “konakçı-etken-çevre üçgeni” olarakta bilinir. (Şekil 2)

KONAKÇI BELİRLEYİCİLERİ
     
Bir hastalığın oluşabilmesi için mutlaka duyarlı bir konakçının bulunması gerektiği açıktır. Konakçı ile ilgili bazı faktörler, hayvanı işte bu duyarlı konuma getiren determinanttır. Konakçı determinantlarının tümü aynı zamanda iç kaynaklı determinantlar kapsamına girer. Konakçı determinantlarının başlıcaları: tür, ırk, yaş, cinsiyet, genetik ve bağışıklıktır.
     
Tür
   
 Bazı infeksiyon etkenleri sadece belirli bir hayvan türünde hastalık oluşturabilir. Örneğin, at vebası virusu sadece tek tırnaklılarda sığır vebası virusu sadece sığır grubu hayvanlarda hastalık oluşturabilir. Veya, campylobacter fetus subsp veneralis tarafından oluşturulan veneral kampilobakteriozis sadece sığırlarda görülen bir hastalıktır. Mutlak direnç temelde konakçının ve etkenin genetik yapısından kaynaklanan bir durumdur. Bazı durumlarda ise, tür düzeyinde mutlak direnci sağlayan faktör konakçının fizyolojik bir özelliği olabilir. Örneğin: anthrax (şarbon) hastalığı doğal koşullarda bir çok hayvan türünde görülmesine karşın tavuklarda bu hastalık oluşmaz. Ancak tavukların vücut ısıları 42°’den 37° ye düşürüldüğünde bu hayvanlarda infeksiyona duyarlı hale gelir.
     İnfeksiyöz etkenlerin çoğunluğu, birden fazla hayvan türünde hastalık oluşturabilir. Ancak hastalığın şekli ve şiddeti türler arasında farklılık gösterebilir. Örneğin: campylobacter fetus subsp fetus koyunlarda enzootik abortuslara, sığırlarda ise sporadik abortuslara neden olur.
       
 Irk

 Direkt olarak ırka bağlı yapısal özellikler bazı hastalıklar ile ilişkilidirler. Örneğin; iri cüsseli köpek ırklarında eklem displazileri ve osteosarkom, küçük cüsselilere göre daha sık görülür.
Irk özelliği, bazı hastalıklarda, özellikle hastalığın sıklığında ve şiddetinde belirleyici bir rol oynar. Örneğin; Bos taurus ırkı sığırlar, kene ve kene kökenli hastalıklara, Bos indicus ırkı sığırlardan daha duyarlıdır. Cezayir koyunları, Brucella melitensis infeksiyonuna diğer koyun ırklarından daha dirençlidirler. Irk özelliği ile ilgili olan hastalık duyarlılığı genellikle endojen bir belirleyiciden kaynaklanır. Örneğin; Hereford sığırlarında göz kanserinin daha yüksek oranda görülmesinin endojen nedenlerinden birisi, göz kapaklarında koruyucu pigmentlerin bulunmayışıdır. Bazı hastalıklarda ise, ırkın belirleyici bir rolü olmasına karşın, bunun endojen nedeni saptanamamıştır. Örneğin; hindilerin sarkık kursak sendromu ırk ile ilişkilidir ancak endojen nedeni belli değildir.
     Tür ve ırk düzeyindeki hastalık duyarlılığı özellikle hayvan nakillerinde ve ithalinde önemli sorunlar doğurabilir. Belirli bir hastalığa dirençli hayvanların bulunduğu bir bölgeye o hastalığa duyarlı yeni bir tür veya ırk sokulursa; veya dirençli bir tür veya ırk duyarlı hayvanların bulunduğu bir bölgeye sokulursa hastalık riski kaçınılmaz olur. Örneğin; Güney Afrika’da mavidil hastalığı ilk kez, bu ülkeye Merinos koyunları sokulduktan sonra görülmüştür. Daha sonra, bölgedeki yabani tırnaklıların etkeni taşıdıkları fakat hastalığa dirençli  oldukları anlaşılmıştır. Yurdumuza ithal edilen yabancı sığır ve koyun ırklarında infeksiyöz hastalıkların daha sık görülmesi bu fenomen ile açıklanabilir.
        Yaş
  Yaş grupları arasında, hastalıklara duyarlılık bakımından farklılıklar vardır ve buna yol açan faktörler çeşitlidir. Genç hayvanlarda infeksiyöz hastalıklar genellikle yaşlara göre daha yüksek oranda görülür. Bunun nedeni, bağışıklık sisteminin gelişmişlik düzeyi ve daha önceki temaslarından dolayı yaşlı hayvanlarda bağışıklığın şekillenmiş olmasıdır(örn: köpeklerde distemper hastalığı, tavuklarda infeksiyöz bronşitis hastalığı). Buna karşın yaşlılarda kanser gibi hastalıkların görülme sıklığı gençlere göre daha yüksektir. Bu durum yaşlanmadan ileri gelen dejenerasyona bağlanmaktadır. Ayrıca çoğu riketsiya infeksiyonları, gençlerde yaşlılara göre daha hafif seyreder.
     Bundan başka, belirli bir infeksiyöz etken farklı yaşlardaki hayvanlarda farklı hastalık tabloları oluşturabilir. Örneğin histophilus ovis genç koyunlarda septisemik özellikte bir hastalık oluştururken, erişkin koçlarda epididimitise neden olur. Pasteurella haemolytica, kuzularda genellikle pneumonik, erişkin koyunlarda septisemik infeksiyon ile seyreder.
     Evcil hayvanların yaşam süreleri genellikle kısa olduğundan, yaş faktörünü değerlendirirken, hayvanın insana göre relatif yaşını göz önünde tutmakta yarar vardır. Bir yaşındaki bir köpeğin yaşı 15 yaşındaki insana, 10 yaşındaki köpeğin yaşı ise 56 yaşındaki bir insana eşdeğerdir. Ayrıca, bazı hayvan grupları, genetik ve çevresel faktörlerin etkisiyle diğer gruplara kıyasla fizyolojik açıdan daha hızlı yaşlanırlar.
       
Cinsiyet

   Hastalıkların oluşumunda cinsiyetler arasında görülen farklılık, anatomik, hormonal, genetik ve hayvanın kullanım alanı gibi faktörlere bağlı olabilir.
     Özellikle üreme sistemi ile ilgili hastalıklarda erkek ve dişi arasında anatomik yapıdan kaynaklanan bir farklılık olacağı açıktır. Örneğin; metritis ve mastitis sadece dişilerde, epididitimis sadece erkeklerde görülür.
     Cinsiyet hormonları hatalıkları hazırlayıcı rol oynayabilir. Örneğin; dişi köpeklerde diabetes mellitus (genellikle östrustan sonra ortaya çıkar) görülme sıklığı erkeklerden daha yüksektir.
     Hastalık sıklığını etkileyen genellikle ilgili cinsiyet farklılıkları, cinsiyetle ilişkili, cinsiyetle sınırlı ve cinsiyetle artan şeklinde ayrılabilir. Cinsiyetle ilişkili genetik hastalık: hastalıktan sorumlu DNA, X veya Y kromozomları üzerinde bulunduğunda sçz konusu olur. Örneğin; köpeklerin hemofili A ve B hastalıkları X kromozomu ile ilişkilidir ve erkeklerde görülür. Cinsiyetle sınırlı hastalık durumu, hastalıktan sorumlu DNA’nın seks kromozomları üzerinde bulunmadığı, ancak hastalığın sadece bir cinsiyette görüldüğü olayları kapsar. Örneğin; köpeklerde kriptorşdizm sadece erkeklerde rastlanan bir hastalıktır. Cinsiyetle artan hastalık durumunda ise, bir özelliğin bir cinsiyette daha arka planda kalması diğer cinsiyette bunun çeşitli ön plana çıkmasına neden olur. Örneğin; köpeklerin açık ductus arteriozusu çeşitli genlerin etkisindedir ve dişilerde erkeklere oranlar daha sık görülür.
     Hayvanların cinsiyetlerine göre farklı işlerde kullanılması, bir hastalığın bir cinsiyette daha fazla görülmesine neden olabilir. Örneğin; kontral teheartworm hastalığı erkek köpeklerde, dişilere göre daha yüksek oranda bulunur. Bunun nedeni, erkek köpeklerin avda daha fazla kullanılması ve infeksiyonu taşıyan sivrisineklere daha fazla maruz kalmasıdır. Ayrıca, insanların hayvan cinsiyetlerine ekonomik yaklaşımı cinsiyetler arası risk farklılıklarına neden olabilir. Örneğin; yeni doğan erkek buzağıların ölüm oranı dişilere göre daha yüksektir. Bunun nedenlerinden birisi, dişi buzağıların bakımına daha fazla özen gösterilmesidir.
     Epidemiyolojik açıdan cinsiyetler arası farkı incelerken populasyondaki cinsiyet dağılımını da göz önüne almak gerekir. Çoğu hayvan populasyonlarında erkek ve dişi dağılımı eşit değildir.
        
Genetik

 Tür, ırk, yaşlanma ve cinsiyet gibi tüm konakçı belirleyicilerinin temelde bireyin genetik yapısından kaynaklanan faktörler olduğu düşünülebilir. Hatta, hayvana yaptırılan iş (bir dış belirleyici) bile, hayvanın genetik yapısından kaynaklanan fiziksel özelliklerine dayanan bir belirleyicidir. Ancak, hastalığın genetik belirleyicisi dendiğinde bizzat genler ve DNA ile ilişkili hastalıklar ele alınmaktadır.   
     Bir populasyondaki bireyler arasında, belirli bir hastalığa duyarlılık veya hastalık riski bakımından farklılıklar vardır. Bu özelliği sağlayan endojen faktörlerden birisi, hayvanın belirli genlerinin özelliği, dolayısıyla genetik yapısıdır. Antijenlere karşı immun yanıt oluşturma gücü doku uyuşum kompleksi (MHC) ndeki immun yanıt genleri tarafından belirlenir.
Farklı bireylerde, bu genlerin farklı olması oluşan immun yanıtın gücünü dolayısıyla hastalığa duyarlılığı etkiler. Örneğin; B21 MHC antijenleri taşıyan tavuklar marek hastalığına, B2 antijeni taşıyanlar lenfoid leukozise daha dirençlidir. B1 antijeni yönünden homozigot olanlar ise marek hastalığına ve bakteriyel infeksiyonlara daha duyarlıdırlar.
     Ayrıca, çoğunluğu otoimmun karakterde olan bazı hastalıklarda, MHC tipi ile hastalık arasında bir ilişki vardır. Bu MHC tipini taşıyan bireylerin hastalığa yakalanma riski, o MHC tipini taşımayan bireylere göre daha yüksektir.
Örneğin; HLA-B27 antijenlerine sahip insanların “ankilozan spondolit” hastalığına yakalanma riskleri, bu antijeni taşımayan bireylere göre 90 kat daha fazladır.
     Bundan başka doğum anında yavruda gentik kökenli morfolojik ve biyokimyasal eksiklikler görülebilir. Ancak bunların tümü herediter özellikte değildir. Birçok ekzojen faktör (x ışını, kimyasal maddeler, viruslar, mineral noksanlıkları) gebe hayvanı etkilediğinde fötusta kongenital noksanlıklara ve malformasyonlara neden olabilir. Buna neden olan etkenlere terotojen denir.
        
Bağışıklık
   
 Bireylerde infeksiyöz hastalıkların oluşumunu etkileyen en önemli belirleyicilerden birisi de bağışıklıktır. Bağışıklıktaq vücudun diğer tüm özellikleri gibi genetik düzeyde belirlenir, dolayısıyla immun yanıt oluşturma gücü bireyler arasında farklılık gösterebilir. Tür ve ırkların belirli infeksiyonlara duyarlı olmaması, bağışıklıktan çok doğal direnç ile açıklanabilir. Bağışıklık kavramı içine doğal bağışıklık ve sonradan kazanılmış bağışıklık olayları girer. Doğal bağışıklıkta nötrofil ve makrofaj gibi hücresel bağışıklık, komplement, lizozim ve3 interferon gibi sıvısal bağışıklık elemanları spesifik olmayan bir mekanizma ile çalışırlar. Kazanılmış bağışıklıkta ise aktif veya pasif olarak kazanılan antikorlar, t ve b lenfositleri ve diğer efektör hücreler spesifik olarak görev alırlar.
 Sürü bağışıklığı:

 Populasyonların bağışıklık düzeylerinde de farklılıklar olabilir. Bir populasyonda ki dirence sürü bağışıklığı denir ve populasyonda ki dirençli hayvanların düzeyini ifade etmek için kullanılır. Doğal sürü bağışıklığında populasyon, etken ile daha önce karşılaşmamış veya etkene karşı aşılanmamış olmasına rağmen infeksiyona karşı dirençlidir. Bunun nedeni tam olarak açıklanamamıştır. Ancak seleksiyon ile ilgisi olduğu düşünülmektedir.
     Kazanılmış sürü bağışıklığı, populasyonun etken ile ilk karşılaşmasından veya aşılanmasından sonra koruyucu antikorların gelişmesiyle oluşur. Sürü bağışıklığının etkili olabilmesi için populasyondaki tüm bireylerin koruyucu bağışıklık elemanları taşıması gerekmez. Eğer populasyonda ki dirençli hayvanların oranı yüksekse, infeksiyon etkeni sürüye girdiğinde tüm duyarlı hayvanların hastalanma riski çok azdır. Direkt temasla geçen infeksiyonların çoğunda, sürünün %70-80’inin dirençli olması genellikle mükemmel bir sürü bağışıklığı sağlar. Sürüye dışarından veya doğum yoluyla yeni duyarlı hayvanlar katıldığında sürü bağışıklığı azalır ve epidemiler patlak verir. Örneğin; koyun sürülerinde Campylobacter kökenli atıklar, veya köpeklerde distemper hastalığı 2-3 yılda bir epidemiler halinde ortaya çıkar. Bunun nedeni, sürü bağışıklığına sahip bir populasyona yeni yavruların katılması ve bağışık hayvan oranının düşmesidir.

Linkback: http://www.gencveteriner.com/index.php?PHPSESSID=1e701a017a8f9247fa41a198ffb0babe&topic=360.0
Beşeri hekimlik insan içinse Veteriner Hekimlik insanlık içindir.
Denilebilir ki insan hekimliği veteriner' in yanında okyanusa karşı iç deniz gibidir... 'İsmet İnönü - 1943'
Bilgi, paylaşıldıkça çoğalır.
Kör bir kurşun kalem dahi, keskin bir hafızadan daha iyidir.

https://vetrehberi.com


Çevrimdışı eXcaLibuN

  • Administrator
  • Fanatik Üye
  • *
    • İleti: 4732
    • Teşekkür: 1600
    • Cinsiyet:Bay
  • Veteriner Hekimlerin Dünyası
  • Sınıf: Mezun
  • Üniversite: Yüzüncü Yıl
ETKEN BELİRLEYİCİLERİ

İnfeksiyöz etkenlerin hayvanları infekte etme ve hastalık oluşturma yetenekleri arasında farklılıklar vardır.bu durum ceşitli terimlerle ifade edilir.

İnfektivite bir mikroorganizmanın konakcıda yerleşme yeteneğinin bir ölçüsüdür.Bu terim kalitatif olarak kullanıldığında düşük orta ve yüksek infektivite şeklinde ifade edilir.Bir konakcıyı infekte edebilen mikroorganizma miktarını kantitatif olarak belirtmek için ise infektif doz terimi kullanılır.Bunun için de genellikle minimal infektif doz50 (MID50) ölçüsü temel alınır.MID50 kontrollü cevre koşullarında belirli hayvan populasyonunun %50 sini infekte etmek için gerekli en az mikroorganizma sayısını gösterir.

Patojenite bir mikroorganizmanin hastalık oluşturma yeteneğini kalitatif olarak ifade eden bir terimdir.Patojenitenin ölçüsü yoktur ve bir mikroorganizma ya patojen yada apatojendir.Ancak cevre koşullarının mikroorganizmanın ceşitli özelliklerini etkilemesi sonuncunda patojenite değişebilir.

Virulans bir mikroorganizmanın belirli bir konakcıda hastalık oluşturma gücünün ve şiddetinin ölçüsüdür.Konakçıda oluşturduğu hastalığın şiddetine ve sonuçuna göre mikroorganizmalar cok virulent veya az virulent olarak ayrılabilirler.Virulens daha cok bir laboratuvar terimidir ve kantitatif olarak belirtilmesinde genellikle minimal letal doz50 ölçüsü kullanılır.MLD50 kontrollü cevre koşullarında infekte edilen belirli hayvan populasyonunun %50 sini öldürmek için gerekli en az mikroorganizma sayısını gösterir.Ceşitli sistemlerde özel hastalık belirtileri oluşturan mikroorganizmaların virulensleri değişik şekillerde ifade edilebilir.
      

Bir mikroorganizmanın konakçıda hastalık oluşturmasını etkileyen cok sayıda faktör vardır.Bunların bir kısmı mikroorganizmanın yapısal özellikleri ile diğerleri ise yaşam şekli  ve cevre koşulları ile ilgilidir.

VUCUDA GİRİŞ YOLU

Mikroorganizmaların vucuda giriş yolları infektivite ve patojenite üzerine etkli olabilir.Bazı patojenik etkenler hangi yoldan vucuda girerse girsin hastalık oluşturabilme yeteneğine sahiptirler.Bazı mikroorganizmalar ise sadece uygun yoldan vucuda girdiklerinde hastalık oluşturabilirler.Mikroorganizmanın ceşitli özelliklerinin belirli sistemlerde yaşamaya uygun olmaması veya giriş yollarında doğal savunma faktörlerinin bulunması bunda etkili unsurlardır.Örneğin campylobacter fetus subsp veneralis inek vucuduna sadece ürogenital sistemden girdiğinde hastalık oluşturabilir.Pasteurella haemolytica ağız yolundan girdiğinde hastalık oluşturmazken solunum yolundan girdiğinde pneumoniye neden olur.




VUCUDA GİRİŞ DOZU

 Mikroorganizmaların konakçıyı infekte edebilmesi ve hastalık oluşturabilmesi için vucuda belirli bir sayıda girmesi gerekir.Yüksek virulensli patojen bir mikroorganizma bile vucuda yeterli sayıda girmezse hastalık oluşturmayabilir.Ayrıca vucuda giriş dozu ile giriş yolu arasında da bir ilişki vardır.Dolaşım sistemine cok düşük bir dozda girdiğinde hastalık oluşturabilen bir etkenin sindirim sisteminden girdiğinde hastalık oluşturabilmesi için cok yüksek dozda etkene gereksinim olabilir.Bunda çeşitli sistemlerin savuma özelliklerininin farklı olması ve etkenin buralarda yaşıyabilme yeteneği rol oynar.

ETKENLERARASI ETKİLEŞİM

Özellikle mukoz membranlar bircok komensal mikroorganizmayı florasında bulunnduran yerlerdir.Dolayısıyla mukoz memebranlara ulaşan patojenik bir mikroorganizmanın buraya yerleşmesi ve coğalması için yerleşik flora ile yarış icine girmesi gerekir.Patojenik mikroorganizma bir taraftan daha cok gıda kapmak için yerleşik flora ile yarışır diğer taraftan floradaki mikroorganizmaların salgıladıkları antimikrobiyal maddeler ve metabolizma artıklarının etkisine maruz kalır.Böyle etkileşimler bakteriyel interferens terimi ile de tanımlanabilir.Bu olay özellikle sindirim ve genital sistem ve üst solunum yolları infeksiyonlarının oluşmasında rol oynayan en önemli unsurlardan birisidir.Doğal koşullarda normal hayvanların barsaklarında etkili olmayan bircok organizma mikropsuz hayvanlarda kolaylıkla hastalık oluşturabilir.Ayrıca yerleşik floranın dengesi  bozulursa floradaki etkenler de patojenik özellik kazanabilir.Örneğin uzun süre antibiyotik kullanımı florada bulunan candida türlerinin eriterit ve genital sistem hastalıkları olşturmasına yol acabilir.Bazı hastalıklarda bu durum tersi de söz konusu olabilir ve hastalığın oluşabilmesi için birden cok etkenin birlikte calışması gerekir.Buna ortak infeksiyon denir.Örneğin koyun pneumonilerrinde hastalık tablosu genellikle pasteurella haemolytica parainfluenza-3 virusu ve mikroplazmaların ortak faaliyetleri sonucu ortaya cıkar.
         
   
Kolonizasyon
Çoğu infeksiyon etkenin hastalık oluşturabilmesinin ön şartı vücudun belli bir bölgesinde, özellile mukoz membranlarda, yerleşip çoğalmasıdır. Bu olaya kolonizasyon denir. Bazı mikroorganizmaların kolonizasyonunda flagella onemli bir role sahiptir. örneğin normalde hayvanların bağırsağını kolonize edebilen Campylobakter jejuni  veya Salmonela enteritidis in flagellasız suşları bu yeteneklerini kaybeder.   






Adhezyon

Bazı mikroorganizmaların hastalık oluşturabilmesi için konakçı hücrelerine özellikle mukozadaki epitel hücrelerine bağlanması gerekir. Mikroorganizmalar bunu adhezin adı verilen kompenetler sayesinde gerçeklerştirirler.adhezin olarak nitelenen elemanların bir kısmı sıvı fazda blunur. (örneğin kampilobacterlede).
 Bazı bakterilerde ise pilus adı verilen organeller bu görevi görürler. Bu organellere sahip olmayan veya kaybeden suşlar epitel hücrelerine bağlanamazlar ve hastalık oluşturmazlar.

İnvazyon
Özellikle sistemik enfeksiyon  oluşturan etkenler mukoz membranlardaki hücrelerden veya hücreler arasında vucuda girer ve dolaşım vasıtasıyla vucutta yayılırlar. Bu olaya invazyon denir. Bazı etkenler de sistemik hastalıklara oluşturmasalar bile vucuda girdikten sonra ilgi duydukları organa yerleşmeden önce dolaşımda bir dönem geçirirler. Bir etkenin invazif karakterde olabilmesi için; dokuları geçmesini sağlayan enzimler sahip olabilmesi, dolaşımda ve dokulardaki bağışıklık elemanlarının dirençli olması gerekir.
Bakterilerin dokuları parçalayarak geçmesini sağlayan enzimlerden:
Hyalurunidaz bağ dokuyu eritir,
   Lesitinaz hücre memranını,etitir,
   Kollejenaz kollegeni parçalar,
   Fibrinolizin fibrini eritir,
   Hemolizin eritrositleri paçalar,
   Proteazlar proteinleri ayrıştırırlar ve
   Lipazlar lipitleri ayrıştırırlar.
      
Bakterilerin invazyon yeteneğine sahip olabilmeleri için fagositoza dirençli olması gerekir. Organizmalara antifagositik özelligi kazandıran unsurlardan biri kapsüldür. Kapsül , bakterileri fagositozdan korur ve kapsüllü bakterilerin çogu invazif karekterdedir. (Örneğin ; Bacillus anthracis Pasteurella  multucida , Campylobacter fetus subsp fetus ) .Staphylococların sentezlediği koagulaz, fibrin tabakasının bakteri üzerine birikimini sağlayarak fagositoza direnç kazandırır.
   
Toksijenite
Bazı  mikroorganizmalar vucuttaki patolojik etkilerini toksinler vasıtasıyla gösterirler. Bakteri toksinleri ikiye ayrılır;endotoksin ve ekzotoksin.
Endotoksinler bakterilerin morfolojik yapısının bir parçası olan ve bakteri dışına salgılanmayan maddelerdir. Bunlar ancak bakteri parçalandığında açıga çıkarlar ve toksin etkilerini gösterirler . Gram (-) bakteriler çoğunda  endotoksin özelliğinde maddeler vardır. (örneğin ; E.coli) endotoksinlerin toksijenitesi yüksek değildir ve etkilerini indirekt yolla gösterirler .Ekzotoksinler bakterinin ürediği ortama salınan genellikle protein yapısındaki kuvvetli toksinlerdir. Ekzotosinler gram pozitif ve gram negarif bakteriler tarafından salgılanırlar ve bu etkilerin oluşturdukları infeksiyonun patogenezisini direkt olarak etkilerler. Ekzotoksinler belli doku ve hücrelere spesifik etki gösterirler . (Örneğin: Clostiridium tetani toksini, Bardetella pertusis in pertusis toksini , Corinebacterium diphteria nın difteri toksini )

FENOTİPİK VE GENOTİPİK DEĞİŞİKLİKLER

Belli koşullarda mikroorganizmaların fenotipik özelliklerinde değişiklikler olabilir. Buda etkenin virulensini dolayısıyla hastalık  oluşumunu etkileyebilir. Fenotipik değişiklikler geçicidir ve sonraki nesillerde kaybolurlar. Örneğin Bacillus anthracis 42 derecede kapsül oluşturma yeteneğinin kaybeder. Tavukların Newcastle hastalığı virusu uzağı böbrek hücrelerinde üretildiğinde virulensi azalır. Bazı bakteriler invitro otamda çevre koşullarına dayanıklılığı sağlayan spor oluştururlar. Spor formu zor çevre koşullarında yıllarca yaşayabilir ve uygun konakçı bulduğunda vejitatatif forma geçerek hastalık oluşturabilirler. Örneğin Bacillus anthracis in spor formları mera koşullarında 40 yıl canlılığını sürdürebilir.
         
Mutasyon, rekombinasyon konjugasyon,transdüksüyon ve transformasyon gibi olaylar infeksiyoz etmenlerde genotipik değişikliklere neden olabilir. Genotipik değişiklik virulens ile ilgili bier karakterde olursa ,etkenin hastalık oluşturma yeteneğide etkilenir. Doğal koşullarda mikroorganizmalar genotipik değişiklikler geçirebilirler.  Flagella, pilus kapsul ve enzim sentezini sağlayan genlerdeki mutasyonlar sonucu bu virulens faktörleri oluşmayabilir ve etkenin hastalık oluşturma özelliği kaybolabilir. Bu genlerdeki mutasyonlar ayrıca antijenik varyasyonlarda oluşturabilir . Bunun sonucunda, orijinal suşa karşı va olan bağışıklık,  yeni oluşan mutanta karşı etkili olmaz. Örneğin doğal koşullarda Camplobacter fetus subsp fetusun flagella genlerinde ouşan mutasyonlar antijenik varyasyonlara yol açar. Flagella antijenleri koruyucu bağışıklığın oluşmasında önemli bir role sahiptir. Bunun sonucunda koyunlar orijinal suşu karşı aşılı olsalar bile mutanta karşı duyarlı hale gelirler.
Virulens ile ilgili genetik madde aktarımı (konjugasyon, transdüksüyon, transformasyon) ile bu genlerden yoksun olan apatojeik suşlara geçmesi ,bu suşların hastalık oluşturma yeteneği kazanmasını sağlar. Bu olaylar, bakteri populasyonunun çok olduğu invivo ortamlarda gerçekleşir.

ÇEVRE BELİRLEYİCİLERİ
   
   Hastalık oluşumunu etkileyen faktörler arasında epidemiyoloji ile en ilgili olanı çevre belirleyicileridir. Çünkü çevre faktörlerinin hem konakçı hem hastalık etkeni ve hem de konakçı-etken ilişkileri üzerine etkisi vardır. Bu faktörler ayrıca hastalığın bulaşmasında ve taşınmasında rol oynayan aracıları da etkilerler.(çevre ile ilgili bilgilere ekoloji konusu inde yer verilmiştir). Çevre faktörleri fiziksel (aboiotik) ve biyolojik(biotik) olmak üzere iki ana başlık altında toplanabilir.







FİZİKSEL ÇEVRE

Hayvanların yaşadığı fiziksel çevre çeşitli doğal ve yapay değişkenleri içerir. Bunların en önemlileri iklim, yerleşim, toprak ve barınaklardır.
İklim 
  İklim koşulları hastalık oluşumunu etkileyen en önemli fiziksel unsurlardan biridir. İklim, başta konakçı olmak üzere hastalık etkeni ve biyolojik çevre belirleyicileri üzerinde etkili olur. Epidemiyolojik açıdan iklim kavramı iki yönden ele alınabilir;makroiklim ve mikroiklim
Makroiklim
     Makroiklim hayvanların doğada maruz kaldıkları genel iklim koşullarıdır bu iklim koşulları içine yağış, sıcaklık, nem, rüzgar, hava basıncı, oksijen konsantrasyonu ve solar radyasyon gibi meteorolojik olaylar girer. Bu iklim faktörleri birbirleriyle de ilişkilidirler.

   Çevre ısısı primer bir hastalık nedenidir. Örnegin; soğuk hava özellikle yeni doğan hayvanlarda hipotermiye sıcak hava dehidrasyona neden olabilir. Hava sıcaklığı, hastalık oluşumunu sekonder bir faktör olarakda etkileyebilir. Soğuk stresi sonucunda hayvanların çeşitli sistemlerdeki fonksiyon azalması, infeksiyöz etkenlere duyarlılığı artırır. Örneğin; soğuk hava hayvanların sindirim sitemini yavaşlatarak infeksiyöz enteritlere duyarlılıgı artırır. Tüm hayvanlar ıslak olarak doğarlar ev vücud yüzeyinin vücut kitlesine oranı yüksektir; bu da hava sıcaklığı ile daha çok temasla olmalarına yol açar ve ısı regülasyonunu güçleştirir.

   Rüzgar ve yagış hayvanların ısı kaybını artırır. Rüzgar ayrıca infeksiyöz etkenlerin(örn: şap virusu newcastle hastalığı virüsü vb.) ve artropod vektörlerinin(örn: mavidil hastalığı virusu taşıyan culicoides türleri) uzak bölgelere taşımasına neden olabilir. Epidemiyolojik açıdan, rüzgarın hızı ve yönü önemlidir. Önemli epidemilerin haritası incelendiğinde, hastalığın rüzgar yönünde yayıldığı dikkat çeker.

   Hava basıncı hayvanlar üzerinde stres yaratarak, fizyolojik ve psikolojik fonksiyonlarının bozulmasına neden olabilir. Alçak basınçlı iklim koşullarında hayvanların davranışlarında değişiklik izleyebilir.
 
    Solar radyasyon direk olarak hayvanların sağlığını etkileyebilir. Örneğin: sürekli güneş ışınlarına maruz kalan sığırların  moraxella lovis tarafından oluşturulan infeksiyöz keratokonjiktivite duyarlılığı artar.

    Makroiklim konakçının yanı sıra ;infeksiyöz etkeni ve vektörleri etkileyerek hastalık üzerinde sekonder bir rolde oynar. Örneğin; sığır rhinotracheitis virüs düşük nemli, rhinoviruslar yüksek nemli koşullarda daha dayanıklı olurlar. Domuz bulaşıcı gastroenterit virüsü solar urtraviole ışınlarına duyarlı olduğu için yazın pasiftir.
  Sporlu organizmalar nemli ve yağışlı koşullarda infektif özellik kazanırlar. Termofilik bakteriler(örn; campylobacter jejuni ) sıcak havalarda daha iyi üredikleri için bunlardan ileri gelen infeksiyonlar yaz mevsiminde daha sık görünür.

  Eğer; iklim koşullarının hastalık etkeni ve vektörleri üzerindeki etkileri biliniyorsa, hayvan populasyonlarının hastalık riskinin yüksek olduğu zaman ve yeri tahmin etmek ve gerekli kontrol önlemlerini almak olasıdır. Bu yaklaşım, helmint hastalıkları, kene kökenli hastalıklar, trippanosimiazis, şap hastalığı ve mineral noksanlıklarının kontrolünde başarıyla uygulanmaktadır…

İKLİM  KOŞULLARININ ÖLÇÜLMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
           
 İklim koşulları belirli noktalarda ve yerden belli yükseklikte kurulmu standart Stevenson gözlem aygıtlarıyla saptanır.Buradan elde edilen veriler isopletler üzerinde birleştirilerek daha geniş coğrafik bölgeler anlamlı bilgiler elde edilir.              İklim  koşulları birbirileriyle ilişki içinde olduklarından, iklim değişkenlerinin ortak etkilerini belirlemek için çeşitli ölçütler geliştirilmiştir. Epidemiyolojik araştırmalarda kullanýlan iklim ile kavramlar bunlardır:
Soğuk- rüzgar endeksi:hava sıcaklığı ile rüzgar hızını ortak etkisini ifade etmek için kullanılan bir ölçüttür.soğukta vücuttan ısıkaybı çok fazla olduğu için özellikle sıfırın altındaki dercelerde önemlidir.
Isı-nem indeksi:hava sıcaklığı nem ile ortak etkisini ifade etmek için kullanılan bir ölçüttür.Nemin etkisi de rüzgarın etkisine benzer.
Etkili ısı endeksi:sıcaklık, nem ve rüzgar hızını ortak etkilerinin ifadesinde kullanılır.Bu üç faktörün canlı organizma üzerindeki etkisini belirten birime etkili ısı denir.Bu ölçüt kullanılarak, populasyonların iklimden kaynaklanan yıllık kümülatif sitres’i belirlenebilir.
Biyoklimatogramlar : ikilimin hastalık üzerindeki etkisini epidemiyolojik açıdan değerlendirmeye yarayan grafiklerdir. Bu grafikler bir bölge için ısı ve yağış miktarlarının ortalamasını genellikle bir yıl için aylık dilimler halinde gösterirler(şekil 5).Bu grafikler biyolojik verilerin  (serbest yaşayan patojenlerin ve vektörlerin minumum veya maksiumum yaşama koşulları gibi )değerlendirmesinde kullanılır.
        İKLİM  TİPLERİ
 
İklim tiplerini belirlemek için çeşitli sınıflamalar yapılmıştır. Bunlardan Koeppen’in iklim sınıflaması epidemiyolojik çalışmalar için en uygun olanıdır.Buna göre iklimler,tropikal -yağışlı ,kurak,ılık (nesotermal),soğuk (mikrotermal ve polariklim olmak üzere sınıflandırılırlar).
                                     
            MİKRO İKLİM
Mikroiklim verileri, daha küçük alanlarda ,örneğin bir otlağın zeminindeki bir kümesteki ve şehrin bir sokağındaki gerçek iklim koşullarını yansıtmayabilir.Örneğin toprak üzerindeki nem ve sıcaklık,atmosferik nem ve sıcaklıktan bir miktar farklı olabilir.Böyle küçük alanlardaki iklim koşullarına mikroikllim denir.Mikroiklim kavram bir otlaktaki 10 cm karelik  bir alan kadar küçük veya bir kümes kadar büyük bir alan için kullanılabilir.Toprak yüzeyin veya kümes gibi cansız bir ortamdaki mikroiklim yersel(terrestrial)olarak nitelenir.yersel mikroiklim koşýulları, infeksiyöz etkenlerin ,helmintlerin ve vektörlerin yaşam koşullarını etkiler.Bir hayvanın derisinin üstüde bir mikroiklim ortamıdır ve biyolojik mikroiklim olarak nitelenir.Mikroiklim konakçıya bağlı olarak değişebilir ve hastalığın epidemiyolojisinde önemli rol oynayabilir.Örneğin: bakteriyemi veya parezitemi dönemindeki bir hasta ateşlenir ve terler.
Ter sivrisinek gibi vektörlerin konakçının derisine çeker.Mikroiklim etkenlerin yaşam koşularını da etkiler.Örneğin: Kuzey Amerikada bulunan 11.600 yıllık bir mamutun artığının barasak içerisinden anaeorobik bakteriler izole edilmiştir.
Yukarda açıklanan nedenlerle , epidemiyolojik çalışma yaparken maklroiklim koşulları yanında mikroiklim koşuları da göz önünde  tutulmalıdır.

                                     
YERLEŞİM VE TOPRAK

Hayvanların taşadıkları bölgeler direk olarak makroiklim koşullarının etkisi altında oduğundan,farklı bölgelerde yaşayan hayvanların içinde bulunduğu koşullarda farklı olacaktır.Örneğin:şehirlerde yaşlayan köpeklerde solunum sistemi hastalıklarına, kırsal bölgelerde yaşayanlara göre daha sık rastlanır.
Jeolojik oluşumuna ve iklim koşullarına bağlı olarak çeşitli bölgelerdeki toprak oluşumları farklıdır.Toprak tipi iklim  ile birlikte olarak  bitki örtüsünü ve buda doğal olarak hayvan populasyonunun yapısınıv etkiler.Toprak tipi bir iklimdeki nem oranı ile de ilişkilidir.Geçirgenlik ve kimyasal içwerikle birliktebu faktör patojen etkenlerin toprak üzerindeki yaşam koşulları üzerine önemli rol oynar Örneğin: belirli kenelerve helmint vektörleri orta nemli topraklarda daha uzun süre yaşar.çok kuru ve nemli topraklarda kısa sürede ölürler.Kireç taşı ve dolomitten oluşmuş kaya yataklarının bulunduğu bölgeler .Leptospira pomona infeksiyonlarının coğrafi yerleşim alanlarıdır.Sürekli çamurlu ve ıslak alanlarda yaşayan koyunların tırnaklarında piyeten hastrallığı sık sık görülür.Burada toprağın yüksek nem oranı hem etkene  uygun üreme ortamı sağlamakta,hemde koyunların tırnak arasını yumuşatarak infeksiyona duyarlı hale getirmektedir.

BARINAK

Barınakların ana fonksiyonu hayvanı iklim koşullarından korumaktır.Barınağın tipine göre,ısı,hava dolaşımı,nem, ışık,zemin ve altlık kontrollü koşullarda tutulabilir.Bu faktörlerin her birisi hastalık oluşumunu direk ve dolaylı olarak etkiliyebilir.İyi havalandırma yeri aşırı kalabalık kümeslerde yüksek ısı termel şok sonu toplu ölümlere neden olabilir.Böyle ortamlarda hayvanların solunum sistemi infeksiyonlarına  (örn:mikoplazmosiz) yakalanma riski artar.Bir mikroiklim ortamı olan barınakta ,nem oranı cereyanın hayvanlar üzerindeki etkisi,makroiklim koşullarındaki nem , yağış ve rüzgarın etkisine benzer. Yüksek nem ayrıca,patojenik etkenlerin üremesine  uygun bir ortam yaratır.Barınak zeminin yapısı hayvanların ayak hastalıkları ile ilişkili olabilir.Altlığın niteliği çeşitli hastalıkların (örn:mastitis) ortaya çıkmasında rol oynaya bilir.B arınak aslında fiziksel bir çevre unsuru ise de ,barınaktaki koşulların niteliği insan tarafından belirlenir







BİYOLOJİK ÇEVRE

Flora
 
Bitkiler, direkt veya indirekt yolda hayvan hastalıklarının oluşumunda rol oynayabilirler. Doğadaki zehirli veya zararlı bitkiler direkt olarak hastalık etkenidir. Dolayısıyla  boyle bitki örtüsünü barındıran bölgelerde, ilişkili hastalıkların görülme riski yüksektir. Örneğin; Karadeniz bölgesinde bir tür eğrelti otu tüketen sığırlarda sidik kesesi tümörleri sık görülür. Belirli bitkilerle beslenme sonucu hayvanlarda eksiklik hastalıklarıda görülebilir. Örneğin; uzun süre arpa veya yulaf tüketen hayvanlarda hipomagnezemiye rastlanır. Zayıf meralarda otlayan etçi sığırlarda akut vitamin A eksikliği ortaya çıkabilir. Bir bölgenin florası üzerinde iklim ve toprağın, bitkinin kimyasal yapısı üzerinde toprağın önemli etkisi vardır.
   Bitkiler indirekt yolla da hastalık oluşumda rol alabilriler. Örneğin; Pithomyces chartarum adlı mantar ile kontamine otları yiyen koyunlarda fasiyal paraliz görülür. Koyunlar
Echinococcus granulosus ‘ un larval formlarının bulaşık bitkileri tüketerek alabilirler.
Fauna
   Hayvan türleri ve çoğu infeksiyöz hastalıklar yönünden her bir hayvan grubu kendi türünden veya başka tür hayvanlar tarafından infekte edilme riski ile karşı karşıyadır. Belirli infeksiyöz etkenler özellikle yabanı hayvanlar tarafından taşınırlar. Bir bölgede bu hayvanların bulunması, evcil duyarlı hayvanlar için önemli bir risktir. Bölge faunasının, hastalıların çıkışı ve yayılışı üzerindeki etkisi ekoloji bölümünde anlatılmıştır.
İnsan
   Biyolojik çevrenin bir unsuru olarak insan evcil hayvanların sağlığı üzerinde en etkili olan faktörelerden birisidir. İnsan faktörü, konakçı etken belirleyicilerini ve makroiklim dışındaki çevre ile ilgili tüm hastalık belirleyicilerini değiştirebilir.
   İnsan unsuru tarafından direkt olarak belirlenen faktörler, insanın kendisi yetiştirme, diyet, hayvanın kullanım alanı ve bakımdır. İnsan direkt olarak hayvanın infeksiyöz etkenlerle bulaştırabilir. Ayrıca insan tarafından üretilen kimyasal maddeler gazlar ve çevre kirliliği hayvan sağlığını direkt olarak etkiler. Hayvan barınaklarında veya yetiştirmelerindeki hayvan populasyonun sıklığı hastalıkların çıkışını ve yayışını kolaylaştırır. Hayvan barınaklarındaki tüm fiziksel koşullar ve bakım koşulları insan tarafından belirlenir. Örneğin; barınak zenginliğinin altlığı ve kullanılan aletlerin niteliği bazı hastalıkların çıkışında etkili olur. Altlıkları uzun süre değiştirilmeyen ve hijyenik olmayan makinelerle sağlayan ineklerde mastitis olayları daha sık görülür.
Stres
   Stres, çevreden gelen ve vücudun dengesini bozan uyarımlara karşı oluşan biyolojik reaksiyonların bir yansımasıdır. Stres yaratan faktörlere stresör denir. Örnek olarak, iklim değişiklikleri, travma, yapılan işin güçlüğü ve doğum verilebilir. Eğer strese karşı gelişen biyolojik reaksiyon uygun veya yeterli değilse patoloji lezyonlar ortaya çıkar. Selye adlı araştırıcının hipotezine göre; stres olayında, nedene bağlı olmaksızın genel bir reaksiyon görülür ancak reaksiyon, başka stresörlere spesifik reaksiyonlarla da komplike olabilir.
   Selye, stresin laboratuvar hayvanlar üzerindeki etkisi incelemiş ve bu hayvanlarda genel adaptasyon sendromu adı verilen bir sendrom saptamıştır. Bu sendromdaki reaksiyonlar üçe ayrılır; 1- genel alarm reaksiyonu 2- direnç veya adaptosyan fazı 3- reaksiyon fazı.
   Genel alarm reaksiyonu stres faktörü ile karşılaştıktan sonra 6-48 saat sonra başlar bu dönemde karaciğer, lenf odulleri, dalak ve timus ebatları küçülür, adipoz doku kaybolur, kas tonusu zayıflar, hipotermi gelişir, sindirim kanalında erozyonlar oluşur, lakrimasyon ve salivasyon artar. Direnç fazı yaklaşık 48 saat sonra başlar. Bu dönemde adrenal büyür, adrenotropik hormon sentezi artar, hipolidgranuller tekrar ortaya çıkar, tirotiropik hormon sentezi artarken tiroid hiperplaziye uğrar, gonotlar atrofiye olur süt salgısı kesilir. Diğer organlar, stres devam etsede normale döner. Reaksiyon fazı ölümle sonuçlanır. Stres olayı, adrenokortikotropik hormonların salınmasını sağlayan hormonları salan hipotalamus tarafından başlatılır. Adrenokortikotropik hormonlarda adrenal bez üzerine etki eder. Stres ve şok farklı olaylardır. Ancak, ikiside hipotalamus tarafından başlatıldığı için ayırt etmek güçtür.
   Stres, çeşitli hastalıların sekonder belirliyecisidir. Stresin devamı, protein kaybına, anormal organ fonksiyonlarının, immun sistemin ve yangısal reaksiyonların baskılanmasına neden olur. Uygun olmayan tüm çevre belirliyicilerinin bir stres nedenidir. Ayrıca, hayvan nakli, yetersiz besleme, aşılama, kastrasyon, boynuz, kuyruk ve kulak kesimi hayvanlarda strese neden olur. Örneğin; sığırların taşıması sırasında infeksiyöz kökenli taşıma hastalığı ortaya çıkabilir. Soğuk bölgede yaşıyan geyiklerde kış aylarında malignant kataral ateş ve yersiniozis insidensindeki artış, soğuk ve besleme yetersizliği gibi stresörlere uzun süüre maruz kalmalarından kaynaklanır.
   Stres, primer hastalık nedeni de olabilir. Örneğin; yakalanan yabanı hayvanlarda yakalanma sonra miyopati sendromu gelişir. Bu sendrom, ataksi, parazis veya paralizis, kahverengi üre, asimetrik kas ve miyokard lezyonları ile karekterzedir. Köpek, kedi, at ve domuzlarda görülen malignant (fulminent) hipertermi stresten kaynaklanan bir sendromdur. Bu hastlaığın nedeni, duyarlı hayvanlarının çevresel stres faktörlerinin tolere edememesidir.

HASTALIK DETERMİNANTLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER
   
Konakçı, etken ve çevreye bağlı hastalık determinantları etkenleri tek tek değil bir biriyle ilişki içinde gerçekleştirirler. Bu ilişkiler bir çok değişken faktörü içine alır ve çok kompleks yapıdadırlar. Örnek olarak sığır hipomagnezemisi ile ilgili faktörler Tablo -1 de gösterilmiştir.

Tablo -1 : Sığır hipomagnemizisinin oluşumunda rol oynayan faktörler.
Çevresel Faktörler
Kış besisinden yaz besisine geçiş
Azalan gıda tüketimi
Toprak tipi         otta düşük magnezyum
Otların hızlı büyümesi   otta yüksek potasyum
Azotlu gübreler      otta yüksek azot
Soğuk hava
Hayvan nakli
Konakçı Faktörleri
Östrus
Mizaç   (sinirsel yatkınlılk )
Yaş
Laktasyo dönemi

İNFEKSİYONLARIN BULAŞMASI VE YAYILMASI
   
   Bir infeksiyonun bulaşma ve yayılma yolları populasyondaki infeksiyonun durumunu belirlediği için epidemik açıdan oldukça önemlidir. İnfeksiyonlaın epidemiyolojisi hakkında yorum yapmak için ücut içindeki yayılma, vücuttan çıkış, bulaşma ve doğadaki yayılma yollarının bilinmesi gerekir.

MİKROORGANİZMALARIN VÜCUDA GİRİŞ YOLLARI

Miroorganizmalarını vücuda giriş yolları şunlardır.
1- Sindirim sistemi yoluyla
Mikroorganizmalrın vücuda giriş yollarından en önemlisi sindirim kanalıdır. İnfeksiyöz etkenler, kontamine yem ve sular ile vucuda girer. Bu yolla vücuda girn etkenler arasındasindirim sistemi patojenleri yanunda diğer sistemlerde hastalık oluşturanlar da vardır.

2-Solunum sistemi yoluyla
Hava çok sayıda mikroorganizma içerir ve bu etkenler ssoluk havası ile alınabilirler. Bu etkenlerin çogu üst solunum yollarında tutulur, daha küçük olanlar (viruslar,mikroplazmalar) akciğerlere kadar inerler. Solunum sistemine giren etkenler genellikle solunum sistemi enfeksiyonlarına neden olurlar.

3-Ürogenital sistem yoluyla
Mikroorganizmalar dişi genital kanalına çiftleşme, suni tohumlama yoluyla veya vulvadan direk temas ile girerler (asendens yol). Erkek genital kanalına üriner sistemin dışardan giriş çok ender görülür. Erkek ve dişi genital ve ürine sistemlerine dessendens yolla yaylılan etkenler vardır.

4- Deri yoluyla
   Sağlam deri çoğu etkenin vücuda girişine izin vermez, ancak yaralanma ve yanık gibi dri bütünlüğünün bozulduğu durumlarda deride bulunan vea çevreden bulaşan mikroorganizmalar bu yolla vücuda girebilirler. Bazı etkenler sağlam deriden de vücuda girebilirler. (örn; brucella , leptospira).

5- Göz ve kulak mukozası yoluyla
   Çoğu göz patojenlerin (örneğin : Moraxella bovis, Mycoplasma conjuktivae) ve bazı mukozal patojen viruslar (örn : sığır vebası virusu) göz mukozasından girebilirler. Kulak mukozası ile giriş yolunu daha çok fırsatçı patojeler kullanır.
Beşeri hekimlik insan içinse Veteriner Hekimlik insanlık içindir.
Denilebilir ki insan hekimliği veteriner' in yanında okyanusa karşı iç deniz gibidir... 'İsmet İnönü - 1943'
Bilgi, paylaşıldıkça çoğalır.
Kör bir kurşun kalem dahi, keskin bir hafızadan daha iyidir.

https://vetrehberi.com


Çevrimdışı eXcaLibuN

  • Administrator
  • Fanatik Üye
  • *
    • İleti: 4732
    • Teşekkür: 1600
    • Cinsiyet:Bay
  • Veteriner Hekimlerin Dünyası
  • Sınıf: Mezun
  • Üniversite: Yüzüncü Yıl
6-Dolaşım sistemi yoluyla
   Normal koşullarda mikroorganizmalar dolaşım sistemine dirtekt olarak ulaşamazlar ancak derin yaralanmalar, operasyonlar enjeksiyon ve kan emici artopodların bulunduğu durumlarda kan dolaşımına direkt mikroorganzşima girişi olabilir.
7- Meme Yoluyla
   Çevrede ve meme başında bulunan mikroorganizmalar meme başı kanalından içeri girebilirler. Normal meme başı kanalı kapalıdır ancakl sağım ve sonraki bir saat için açık kalır ve etken girişine izin verirler.

MİKROORGANİZMALARIN VÜCUTTA YAYILMASI

1 – Hücreler arası yayılma
   Özellikle invazif karakterdeki mikroorganizmalar ve viruslar vücuda giriş noktalarında veya kolonize oldukları yerlerde hücreden hücreye yayılabilirler. Bu yayılma şekli deride, mukoz membranlarda ve iç organ hücrelerinde görülebilir. Örneğin Salmonella typhi bağırsak hücrelerinden bu şekilde yayılır. Deride bulunan stafilokok ve streptokokların uygun koşiulları bulduklarında hücreden hücreye yayılarak derinini derin katlarına ulaşırlar. Karaciğer lezyonlarındaki tüberkloz etkenleride bu şekilde yayılır.
2- Fagositik hücrelerde yayılma
   İnvazif bakterilerin çoğunluğu makrofajlar tarafından fagosite edilmelerine karşı, bu hücler içinde öldürülemezler. Dolayısıyla, bakteriyi fagosite eden hücre vücudun bir bölgesinden diğerine göç ettiği zaman bakteriyide oraya taşımışolur. Tüberküloz olaylarındaki metastaz olayı genellikle bu şekilde olur

3-Kan yolula yayılma
   İnvazif bakterilerin bir kısmı kanı sadece yayılma, bir kısmıda hem yayılma hem de ürme aracı olarak kullanırlar. Kanın yayılma aracı ıolarak kullanan bakteriler, vücuda girdikten sonra kana geçer, burada bakteri ymi dönemi geçirdikten sonra affinite duydukları organa yerleşirler. Örneğin Brucella abortus ve Camplobacter fetus, subso fetus vücuda girip kanda bakteriyemi dönemi geçirdikten sonra plasentaya yerleşirler. Tavuk kolerasının etkeni Pasteurella multocida ise kanın hem yayılma aracı olarak hem de üreme aracı olarak kullanırlar.
4- Len yoluyla yayılma
   Bazı mikroorganizmalar vücutta üredikten sonra llenf dolaşımı ile yayılır ve lenf yumrularına yerleşirler(örn: Francisella tularensis, Corynebakterium pseudotuberculosis ovis).
5- Sinir yoluyla yayılma
   Bazı infeksiyöz etkenler sinir yoluyla yayılırlar(örn: kuduz viusu periferik sinirden vücuda girer ve sinir boyunca beyine doğru ilerler).




MİKROORGANİZMALARIN VÜCUTTAN ÇIKIŞI

1- Deri yoluyla
   Deride infeksiyon oluşturan etkenler yine deri salgınları ile vücuttan çıkar ve çevreye yayılırlar, (örneğin :  çiçek virusu, marek hastalığı virusu, anthraks etkeni, ruam etkeni ve deri tüberkülozu etkeni )
2- Solunum sistemi yoluyla
   Solunum sistemine yerleşen etkenler, buradan burun akıntısı mukoid salgılar ve öksürük (damlacık infeksiyonu), vasıtası ile dıarı çıkarlar. Damlacık infeksiyonu kümes ve ahır gibi kapalı barınaklarda tutulan hayvanların solunum sistemi hastalıklarında önemli bir role sahiptir.
3- Sindirim sistemi yoluyla
   İnfekiyöz etkenler sindirim sisteminden iki yolla çıkarlar. Dışkı ve kusma. Sağlıklı hasta ve taşıyıcı hayvanların vücutlarından en çok sayıda mikroorganizmayı çıkaran dışkı çevreye sürekli bulaştırır. Dışkı infeksiyöz ve parazite etkenlerin yayılmasındaki en önemi faktördür ve hemn hemen tüm etkenler dışkı ile çıkarlar. Kusmada midede ki infeksiyöz etkenlerin vücut dışına çıkmasını sağlar. Örneğin insan ve carnivorlarda gastrit etkeni olan helikobacter felis bu yolla çevreye yayılır.
4- Ürogenital sistem yoluyla
   İdarar ile ancak spesifik hastalık etkenleri vücut dışına çıkar örneğin Corynebacterium renale, Leptospira türleri. İnfeksiyöz etkenler dişi genital kanalından vaginal akıntılar, amnion sıvısı ve atık fetus vasıtası ile çıkarlar. Örneğin gental enfeksiyonlara neden olan mycoplazma türleri, Haemophilus somnus, abortusa neden olan tüm mikroorganizmalar. İnfeksiyöz etkenler erkek genital kanalından sperm yoluyla çıkarlar.
5- Salgılar yoluyla
   Mastitis etkenleri ve bazı enfeksiyöz etkenler süt ile vücut dışına çıkarlar. (örn : mastitis etkeni olan stafilokok ve stretokok türleri veya Brucella abortus ve Brucella melitensis). Göz enfeksiyonu oluşturan infeksiyöz etkenler (örn : Moraxella bovis, Mycoplasma conjuktivae) veya sistemik infeksiyon etkenleri(örn : sığır vebası virusu). Göz yaşı ile de vücut dışına çıkarlar.

MİKROORGANİZMALARI BULAŞMA ŞEKİLLERİ

1-Vertikal bulaşma
   İnfeksiyöz etkenlerin bir generasyondan diğerine taşınmasına vertical buaşma denir. Diğer bir deyişle, vertical bulaşma  infeksyonların anadan embriyoya veya fötusa geçmesidir. Bu şekille bulaşan yavru iinfekte olarak doğar. Vertical bulaşma çeşitli şekillerde olabilir.
A-Herediter bulaşma
   Konakçı genomuna intekre olan RNA virusları herediter olarak bulaşabilirler. Bole etkenlerin DNA koyaları ana veya babanın genomuna intekre olur ve embriyoya taşınırlar (örneğin : retroviruslar)
B- Kongenital bulaşma
   Çiftleşmenin herhangi bir anından doğuma kadar geçen sürede oluşan bulaşmaya kongenital bulaşma denir. Bu bulaşma şekli memelilerde uterusta, kanatlılarda yumurtada gerçekleşir.
Kongenştal dolaşıma :  abortus, malfarmasyonlu yavru doğumu veya gizli infekte yavru doğumu ile sonuçlanabilir. Kongenital bulaşma germinal, plesental veya doğum anında olabilir.
C- Germinal Bulaşma
   Bu bulaşma şeklinde ovumun bizzat kendisinin veya yüzeyinin infeksiiyöz etkenle bulaşık olması söz konusudur. Germinal bulaşmaya kantlı hayvanlarda çok rastlanır. Kanatlı hastalılara neden olan infeksiyöz etkenlerin bir kısmı yumurtalıklara yerleşirler.(örn : Salmonella plorum, Salmonella gallinarum, Mycoplasma gallisepticum gibi bakteriler, Newcasle hastalığı, kanatlı ensefalomiyelit ve EDS-76 virusları). Boyle yumurtalardaki enfeksiyonlar embriyoların ölmesine veya yumurtadan zayıf ve hasta civciv çıkmasına neden olabilir. Yumurtadan çıkan civcivler ise taşıyıcı olurlar. Germinal bulaşma nadiren memeli hayvanlarda görülebilir.(örn : fare lenfositik koriomenenjit virusu ve lenfoit lökemi virusu). Ananın ovumu çevresinde bulunan infeksiyöz etkenler embriyoyuda bulaştırabilir. Örneğin ineklerin ovumun çevresinde bulunan Haemophilus somnus, döllenmeden sonra embriyoyu infekt eder ve genellikle erken embriyo ölümüne neden olur. Germinal bulaşmada, sperm ile uterusa etken taşınması da indirekt rol oynayabilir.
D- Plasental Bulaşma
   Anadaki infeksiyöz etkenlerin plesentadan geçerek yavruya bulaşmasına plasental bulaşma denir. Plasenta normal koşullarda çoğu mikroorganizmların geçişine izin vermez ancak  bazı viruslar normal plasentedan geçebilirler. Örneğin mavi dil hastalığı virusu, kedi panlökopeni virusu) etkenler plasenta katarını direkt olarak(transplasental9 veya fötal dolaşım vasıtasıyla geçebilirlr. Bazı durumlarda gebe hayvanın alt genital kanalındaki infeksiyon etkenlerin assendens olarak plasenta ve amnionu bulaştırabilirler. Plasental yolla geçen etkenler genellikle plasenteda patolojik değişimlere neden olurlar. Örneğin Brucella ve Campylobacter gibi atık etkenlerın ananın dolaşımından plasentaya geçer ve plasenteda patolojik değişikler oluşturduktan sonra fötusa bulaşırlar. Plasentenın infekte olması her zamn fötusun bulaşıcağı anlamına gelmez. Örneğin Q-Humması partikülleri sığır plasentasında çok miktarda bulunabilmelerine karşın fötusa geçmiyebilir.
E- Doğumda Bulaşma
   Doğum anında ananın alt genital kanalında bulunan etkenler yavruya bulaştırabilirler. Bu yolla genellikle fekal etkenler bulaşırlar. Örneğin gebe hayvanın dşkısından vaginasına geçen camplobacter jejuni doğum anında yavruya bulaşabilir.
2- Horizontal bulaşma
   Horizantel (lateral) bulaşma populasyondaki bireyler arasında oluşan bulaşma şeklidir. Diğer bir deyişle doğumdan sonraki dönemde hayvanlar arasındaki bulaşma bu gruba girer (postuterin bulaşma). Horizontal bulaşma şeklinde hastalık etkeni dyarlı konakçının vücuduna 1- indirekt temas ile 2- solunumyolu ile 3- sindirim ile 4- çiftleşme ile 5- inokulasyon ile geçebilir. Horzontal bulaşma direkt veya indirekt yollarla olabilir.






DİREKT BULAŞMA
    Direkt bulaşma, duyarlı bir konakçının infekte biir konakçı ile fiziksel teması veya infekte konakçının akıntıları ile teması sonuçu oluşur. Bu bulaşma şeklinde hastalık etken, bir hayvandan veya hayvanın atık ve akıntılarından başka bir hayvana herhangi bir araacı olamksızın direkt olarak geçer. Duyarlı hayvan etkenlerinin çiftleşme sırasın alabilirler. Örneğin duyarlı inekler camplobacter fetus sups venerealis i çiftleşme sırasında boğalardan alırlar. Bu bulaşma şekli veneral bulaşma da denir. Derideki mantar enfeksiyonları hayvanların birbirlerine sürtünmes sonuçu oluşur. Ayrıca derideki yaralardan anthraks etkeni, kolostridyum, Stafilokok fransisella gibi etkenler direkt olarak bulaşabilir. İnfekte hayvanların burun akıntıları, dışkıları, sütleri ile temas sonucuda bulaşma olur. İnfekte hayvanarın dışkıları çok sayıda hastalık etkeni taşır boyle dışkılar yemleri mereları ve suları bulaştırır. Duyarlı hayvanlar bunları ağız yolu ile aldıklarında infekte olurlar bu bulaşma şekline fekal-oral bulaşma denir. Sindidrim sistemi enfeksiyonlarının tümü bu şekilde bulaşır. (Salmonella ). İnfekte hayvanlardan solunum yolu ile (burun akıtıs öksürük ) çıkan etkenlerde çevredeki duyarlı hayvanları bulaştırabilir. Bu bulaşma şekline damlacık enfeksiyonu veya hava-kökenli (air-borne) bulaşma da denir. 
İNDİREK BULAŞMA

İndiek bulaşma hastalık etkeninin bir konakçıdan diğerine canlı veya cansız aracılar veya insan vasıtasıyla taşınmasıdır.

Tatrojenik bulaşma

Tatrojenik bulaşma tıbbi veya cerrshi bir müdahale sırasında hekimin hayvanı infekte etmesidir.Tatrojenik bulaşma iki şekilde ortaya çıkabilir.

1)Cerrahi müdahele sırasında hekimin elinin serviyetlerin cerrahi aletlerin veya enjektörlerin kontamine olması bulaşmaya neden olabilir.
2)Tedavi amacıyla kullanılan ilaçların ve preparatların,koruma amacıyla kullanılan aşıların ve serumların kontamine olması mikroorganizmaların bulaşmasına neden olabilir.Örneğin:Pseudomonas seruginosa ilaçları ve serumları kontamine edebilir.Bir bakteri veya virusa karşı hazırlanan canlı aşı diğer bir virüs veya mikoplasma ile kontamine olabilir(örn:louping ill aşısında scrapie virusu).Ölü aşının iyi inaktive edilmemesi nedeniyle aşıda infektif mikroorganizmalar bulunabilir.

Cansız aracılarla bulaşma

Hastalık etkenlerinin taşınmasında rol oynayan cansız aracılar koşum ve tımar takımları,kuluçka makineları,yumurta violleri,yem ve su kaplarıdır.Ayrıca hayvanların insan tarafından hazırlanan hazır yemleri(et unu,kemik unu) ve infeksiyöz etkenlerin uzun mesafelerde rüzgar tarafından taşınması indirek bulaşma içinde değerlendirilebilir.Bu tip aracılara fomit adı da verilir.




Canlı aracılarla bulaşma

Canlı aracılarla bulaşmada genellikle konakçıdan farklı türde vertebralı veya vertebrasız hayvanlar rol oynarlar.Bu aracıların vertebralı olanlarına rezervuar,vertebrasız olanlarına vektör denir.

Rezervuar

İnfeksiyöz etkenleri vücutlarında taşıyıp,diğer  tür hayvanlara bulaştıran vertebralı aracılara rezervuar konakçı denir.İnfeksiyöz etken rezervuarda yaşayıp çoğalabilir, hastalık oluşturabilir veya oluşturmayabilir(genellikle oluşturmaz).Ancak böyle hayvanlar çevrelerindeki diğer tür duyarlı hayvanları direk temas veya dışkı gibi atıkları ile bulaştırabilirler.Örneğin:sığırlar koyunlar için mavi-dil hastalığı virusunun  rezervuarıdır çünkü:sığırlarda bulunan virus koyunlar için bir infeksiyon  kaynağıdır.Tavuklar Campylobacter jejuni yi barsaklarında taşırlar.Tavuk dışkısıyla çıkan etken koyunlara bulaşıp abortuslara neden olur.Bu durumda tavuklar koyunlar için Campylobacter jejuni  nin rezervuarıdır.Rezervuar terimi,infeksiyöz etkenleri barındıran cansız ortamlar için de kullanılabilir.Örneğin: anthraks sporlarını taşıyan toprak hayvanlar için anthraksın bir rezervuarıdır.

Vektör

Hastalık etkenlerini vertebralı hayvanlara taşıyan veya bulaştıran vertebrasız aracılara vektör denir.Hastalık etkeninin geçirdiği evrelere göre vektörler mekanik ve biyolojik olmak üzere ikiye ayrılır.

Mekanik vektörler:

Eğer hastalık etkeni vektörde hiçbir üreme ve gelişme dönemi geçirmiyorsa böyle taşıyıcılara mekanik vektör denir.Mekanik vektörler genellikle artropodlardır.Mekanik vektörler bir konakçıdan aldıkları etkeni diğer konakçıya taşırlar.Örneğin:sinekler bir sığırın infekte gözünden aldıkları Maraxella bovis i duyarlı bir sığırın gözüne taşırlar.Kan emen sivrisinekler miksomatozis virusunu tavşanlar arasında taşırlar.

Biyolojik vektörler:

Eğer hastalık  etkeni duyarlı konakçı hayvana geçmeden önce vektörün vücudunda yaşam siklusunu bir bölümünü geçiriyorsa veya çoğalıyorsa,böyle vektörlere biyolojik vektör denir.Biyolojik vektörlerin çoğu arthropodlardır.Biyolojik vektörler yardımıyla üç tip bulaşma olur;

    1)Hastalık etkeni yaşam siklusunun gerekli bir evresini mutlaka vektörde geçirmek zorundadır.Ancak bu devreyi geçirdikten sonra duyarlı konakçıyı infekte edebilir.Örneğin;sivrisinekler hasta köpekten Diroflaria immitis’i alırlar.Etken  sivri sineklerde gerekli bir yaşam evresi geçirir ve diğer köpekleri infekte edecek özelliği kazanır.Ancak bundan sonra vektör sinek,etkeni duyarlı köpeğe ulaştırabilir.
2)Hastalık etkeni biyolojik vektör içinde üredikten sonra vektör vasıtasıyla duyarlı konakçılar infekte edebilir.örneğin;Ixodid keneleri louping ill virusunu infekte koyundan aldıktan sonra virus kenelerde çoğalır.Kene başka bir hayvana yapıştığı zaman etkeni bulaştırır.
3)Hastalık etkeni duyarlı konakçı hayvana geçmeden önce vektörün vücudunda bir yaşam evresi geçirir ve çoğalır.Örneğin kenelerde babesia türleri.Bazende etken vektörde gelişim devresi geçirir.Ve vektörün dışkısıyla dışarı çıkar.Duyarlı hayvan etkeni bu dışkı vasıtasıyla alır.Hayvanın  infekte olması için vektörle direkt temas gerekli değildir.Buna steckocaryan bulaşma denir.

KONAKÇI TİPLERİ

Bulaşma yönünden ele alındığında,bulaşmaya hedef olan  konakçılar epidemiyolojik olarak çeşitli terimlerle tanımlanır.Bu terimlerde dikkat edilmesi gereken nokta:vektörlerinde bir konakçı olarak değerlendirilmesidir.çünkü vektörlerde hastalık etkenlerine konaklık etmektedirler.Tanımlamanın amacına göre bir hayvan aşağıdaki tanımlardan birkaçının içine girebilir.
1)Son konakçı:
Tüm bulaşma olaylarını sonunda hastalık etkenin son olarak bulaştığı hayvana son konakçı denir.Diğer bir deyişle,bulaşmayla ilgili dinamik olayların tamamlandığı konakçıyı ifade eder.örneğin;kuduz hastalığını köpeklerdeki hastalık yönünden ele alıyorsak son konakçı köpektir.
2)Belirleyici(definitif)konakçı:
Parazitoljide son konakçı ile eş anlamlı olarak,belirleyici konakçı terimi kullanılır.Bu terim,etkenin seksüel üreme fazını tamamladığı konakçıyı ifade eder.(örn.Taenia pisiformis taşıyan köpek,plazmodyum taşıyan sivrisinek.
3)Primer(doğal)konakcı:
Bir enfeksiyonun endemik olarak seyrettiği bir bölgede, etkeni bulunduran veya hastalanan hayvanlara primer konakçı denir.(örn. Distenper virusu ileinfekte köpekler,şap virusu ile enfekte sığırlar).İnfeksiyöz etkenlerin,özellikle viruslarınyaşamlarını devam etirebilmeleri için genellikle bir primer konakçıya gereksinimleri olduğu için,böyle konakçılara kalıcı konakçı denir.
4)Sekonder konakçı:
Etkeni taşıyan ve genellikle hastalanmayan,fakat bulaşmada rol oynayan konakçılara sekonder konakçı denir.örneğin,yabani kuşlar barsaklarında campylobacter jejuni taşırlar.Koyun ise bu etkenden dolayı atık yapar.Bu durumda,campylobacter jejuni  için koyunlar primer konakçı,yabani kuşlar sekonder konakçıdır.
5)paratenik konakçı:
Sekonder  konakçı terimi ile eş anlamlı olarak parazitolojide paratenik konakçı,entomolojide mekanik vektör terimleri kullanılabilir.Böyle konakçılarda parazitin gelişme dönemi yoktur.örneğin:bir parazit larvası taşıyan ötücü bir kuş yırtıcı kuş tarafından yendiğinde,ötücü kuşun pozisyonu paratenik konakçı olur.
6)Ara (intermediate) konakçı:
Vücutlarında gelişme evrelerinden birini,genellikle aseksüel üreme geçiren parazit bulunduran konakçılara ara konakçı denir.

7)Güçlendirici konakçı:
 Bir hayvan populasyonuna girerek duyarlı hayvan sayısının artmasına,dolayısıyla infeksiyoz etkenin yayılmasına olanak sağlayan hayvanlara güçlendirici konakçı denir.Bu terim daha çok viral infeksiyonlar için kullanılır.
8)Raslantısal konakçı:
İnfeksiyöz etkenleri genellikle bulaştırmayan hayvanlara raslantısal(geçici) konakçı denir.örneğin:Brucella abortus ile enfekte boğa.
9)bağlantı konakçısı:
Diğer konakçı tipleri arasında bağlantı kuran konakçılara bağlantı konakçısı denir.Bunların vücutlarında etken herhangi bir gelişme devresi geçmez.
10)Gizleyen konakçı:
Etkeni uzun süre bulaştırmadan vücudunda tutan konakçılara gizleyen konakçı denir.örn:Aeromonas türleri taşıyan yılanlar.

İNFEKSİYONUN UZAKLARA TAŞINMASI
İnfeksiyöz hastalıklar,infekte hayvanların ve taşıyıcıların nakli ile çok uzak mesafelere ulaşabilirler.Infeksiyonların  uzak bölgelere taşınmasında rol oynayan çeşitli unsurlar vardır.

    Hayvan hareketleri:
Hayvan hareketleri ,  duyarlı hayvanların bulunduğu bölğelerde salğınların patlak vermesine neden olan en önemli faktördür. Hayvan hareketleri iki şekilde olabilir. İnfeksiyonu taşıyan yabani hayvanlar göç edebilir veya infeksiyonun endemik olarak seyrettiği bölgelerdeki hayvanlar insanlar tarafınfan nakledile bilir. Her iki durumdada hayvanlar üzerindeki vektörlerde bunlarla birlikte taşınırlar. Böyle infete ve taşıyıcı hayvanlar , duyalı bir populasyonun bulunduğu bir bölgeye girerlerse genellikle önemli salgınlar patlak verir. Örneğin ; Türkiye’de son  30 yılda patlak veren sığır vebası salgınlarının tümü hayvan hareketlerinden kaynaklanmıştır. Türkiye’de sığır vebası hastalığı görülmediği ve bu infeksiyona karşı aşılama yapılmadığı sığır populasyonu tamamen duyarlıdır. Bu infeksiyon İran , Irak ve Suriye ‘de ise endemik seyirlidir. Bu hayvanlar kaçak olarak Türkye ‘ye sokulduklarında infeksiyon girdiği bölgede patlak verir. Daha sonra infekte hayvanlar yurt içinde de batı bölgelerine kadar da nakledilirler ve infeksiyon ülke çapında patlak verir.
   Ülkeler arası yasal nakillerde hayvanlar karantinaya  alınırlar ve bulaşma riski azalır. Ancak inkubasyon periyodu çok uzun olan infeksiyonlar karantinada belirlenemezler . Nakillerin deniz yoluyla yapılması kara ve hava nakillerine göre daha  güvenlidir, çünkü deniz yolculuğu uzun sürer.
   Biyolojik ürünler ve fomitler:
Aşı gibi biyolojik ürünlerin ve hayvanlardan hazırlanan yemliklerin naklide infeksiyonların ülkeler arasında yayılmasına neden olabilir. Aynı tür mikroorganizmaların değişik ülkelerde infeksiyona neden olan tipleri farklı olabilir. Bir ülkede belirli bir suşa karşı hazırlanan canlı atenüe  canlı bir aşı ,başka bir ülkedeki hayvanlara uygulandığında klinik infeksiyonlara neden olabilir.
   
İnfekte hayvanlardan hazırlanan yem ürünleri (fomit) de infeksiyonları çok uzak ülkelere yayılmasına neden olabilir. Örneğin : yavaş virus infeksiyonu taşıyan koyun ve sığırlardan hazırlanan et ve kemik unlarının başka ülkelerde tüketilmesi infeksiyonların görülmesine neden olmuştur.
   Rüzgar ve akarsu :
 Rüzgar ve akarsular genel respiratorik ve veziküler hastalık etkenlerini gerekse  vektörleri uzak bölgelere taşıya bilirler. İnfekte hayvandan çıkan damlacılklar , zemine çöktükleri için direkt olarak rüzgarla taşınamazlar. Bunlar havada veya toprak üzerinde buharlaşır ve 2-10 um   çapında damlacık çekirdeği oluşur. Oluşumları ısı ve nispi neme bağlıdır. Küçük damlacık çekirdekleri oldukça dayanıklıdır. Havada asılı kalabilir ve rüzgar sayesinde uzun mesafalerde taşınabilirler. Yamur çekirdeğin çökmesine neden olur.
   Damlacık çekirdeğinin rüzgarla taşınmasında bazı komplex hava hareketleri de rol oynar. Örneğin,bir şap hastalığı vakasında primer odağa takiben sekonder sağlınlar ğörülmüştür. Bunun nedeni araştırıldığında rüzgarın esişi yönündeki tepelerde dairesel hareket yaptığı ve bunun etkiseyle virus partiküllerini taşıyan çekirdeklerin aşağıya doğru çekildikle4ri anlaşılmıştır. Bu olaya siper dalgası denir.
    Rüzgar vektörleride uzak mesafelere taşıya bilir. Örneğin Portekiz’de görülen bir mavi dil salgını etkenin vektörü olan sivrisineklerin Kuzey Afrika’dan rüzgarla taşınmasından kaynaklanmıştır.
   
İNFEKSİYONLARIN YAYILMASIYLA İLGİLİ FAKTÖRLER
   İnfeksiyonların bulaşmasında konakçı , etken ve çevre belirleyicileriyle inkubasyon periyodu ve etkili temas olayı rol oynar.
   Konakçı , etken , çevre belirleyicilerin rolü: İnfeksiyonların bulaşmasını , yayılmasına etkileyen konakçı faktörü, konakçının duyarlılığıdır. Bu duyarlılık tür, ırk, yaş, cinsiyet ve bağışıklık gibi faktörlere bağlıdır.
   Bulaşmada etkene bağlı olan faktörler , infektivite , virulens  ve dayanıklılıktır. Etkenin infektivitesi infeksiyonu başlatmak için gerekli mikroorganizma miktarıyla  ilişkilidir.
Eğer bir mikroorganizma birden çok hayvan türünü infekte edebiliyorsa infektivitesi türler arasında farklılık gösterebilir.örneğin;tavuklardan izole edilen Campylobacter jejum'nin tavuklar için infektif ,  dozu 500 bakteri iken , martılardan izole edilen aynı etkenin tavuklar için infektif dozu 10 milyon bakteridir.
   Bir etkenin konakçı dışından infektif kalabildiği süre, onun dayanıklılığını gösterir.Bu özellik spor ve hücre yapısı gibi etken faktörlerine ve ısı, nem gibi çevre faktörlerine bağlıdır.
   İnkubasyon periyodu:
Etkenin vücuda girdiği andan yerleştiği ana yani infeksiyonu başladığı ana kadar geçen süreye prepatent periyod denir.İnfeksiyonun başlangıcında klinik belirtilerin görüldüğü ana kadar geçen süreye ise inkubasyon periyodu(kuluçka dönemi) denir.Bu yüzden, gizli infeksiyonlarda prepatent periyod vardır,inkubasyon periyodu yoktur.Bu periyodlar belirli bir etken ve konakçı için bile sabit değildir.
   Kısa inkübasyon periyoduna sahip hastalıkların klinik seyride kısa süre;Hasta kısa sürede iyileşir veya ölür.Böyle infeksiyonların yayılmas için, etkenin yaşam zincirini sürdüreceği konakçıları bulması,dolayısıyla yüksek bir konakçı yoğunluğuna gereksinin vardır.
Örneğin;Köpek distemper hastalığını inkubasyon periyodu kısa olduğu için ,infeksiyon köpek populasyonun yoğun olduğu şehirlerde kolay yayılır, kırsal kesimde yayılmaz
   İnkubasyon periyodu uzun olan hastalıklarda ise etken konakçı vücüdunda uzun süre kalıp çevreye bulaştığı için,böyle infeksiyonlar populasyon yogunluğunun az olduğu yerlerde de kolayca yayılır  (örn:kuduz tüberküloz,leptospirozis, yavaş virus infeksiyonlar).Sıgırların Leptospira serovar hardjo infeksiyonunda, hayvanlar etkeni 12-24 ay süre ile idrarlarıyla çıkarırlar.Dolayısıyla, etken doğumla gelen yeni yavrular bile olsa, yayılacak yeni konakçıları mutlaka bulur.
   Etkili temas:
Etkili temas terimi,infeksiyon oluşması muhtemel koşulları ifade eder.Etkili temas, etkenin dayanıklılığına,vücüda giriş ve çıkış yollarına ve konakçı dağılımına bağlıdır.Bazı hastalıklarda etkili temas süresi(örn:mevsimsel seyir gösteren veya vektör kökenli hastalıklarda) çok kısadır.Bazı hastalıklarda ise bu süre çok uzundur(örn:sporlarının toprakta yıllarca canlı kalması sonucu anthraks hastalığı).İnfektivite süresi, infekte bir hayvan tarafından bulaştırılabilecek duyarlı konakçıların sayısını belirler.
   Bir bölgedeki hayvan türlerinin dağılımı da infeksiyonun yayılması üzerine etkili olabilir.Bu durum aynı bölgede aynı etkeni taşıyan birden fazla tür bulunduğunda söz konusu olur.Ancak bu durumda da mutlak bulaşma olacağı anlamı çıkmaz.Örneğin:Afrikada,şap hastalığı hem sığır hemde mandalarda görülmesine karşın,virüs bir türden diğerine çok nadir bulaşır.Etken normalde antiloplarda yerleşmez ancak sığırlar etkeni bulaştırırlar.Filler etkeni sığırdan sığıra bulaştırabilirler fakat,kendi türlerine bulaştıramazlar.Ayrıca çeşitli yabani hayvanlar son konakçı veya rastlansal konakçı rolü üstlenebilirler,etkeni diğer hayvanlara bulaştırmazlar.   
İNFEKSİYON TİPLERİ

VUCUTTAKİ KONUMLARINA GÖRE

1-)Genel infeksiyon (sistemik infeksiyon): Vucuda girdikten sonra tüm vucuda yayılabilen ve birden çok sistemde belirlenebilen infeksiyonlara genel veya generalize infeksiyon denir.(örn:at vebası ,sıgır vebası).Sistemik infeksiyon terimide aynı amaçla kullanılmasına ragmen,bazen bu terim kana spesifik infeksiyonları ifade edebilir.Genel infeksiyonlar çogunlukla invazif mikroorganizmalar tarafından olusturulurlar.Bu  infeksiyonların infeksiyon periyotları ve klinik periyot süreleri genelde kısadır.
   
2-)Lokal infeksiyon:Vucudun sadece belirli bir dokusunda organında veya sisteminde görülen infeksiyonlara lokal infeksiyon denir.Bazı mikroorganizmalar,sadece vucuda girdikleri veya vucutta temas ettikleri bölgede kalır ve burada infeksiyon oluştururlar(örn:deride stafilokok ve stereptokok infekasiyonları).Bu çogunlukla ,etkenin virulens ozelilliklerinden ve konakçı direncinden kaynaklanan bir durumdur.Böyle infeksiyonların vücutta yayılma eğilimleri yoktur.(örn:marexella bovis sadece sığır gözünde lokal infeksiyona neden olur; vucudun başka yerlerinden girdiğinde hayvanı infekte edmez.

Bazı infeksiyözetkenler vücuda girdikten sonra, dolaşıma geçer ve buradan belirli organ ve dokulara göçerekyerleşirler.Bu durum bazı mikroorganizmaların,belirli organlara duyduğu afinite ile açıklanır.Örneğin ;Brucella abortus vücuda genellikle sindirim sisteminden girer,kana gecer ve buradan dişi genital kanala yönelir..Veya; corynebakterium renale ağız yoluyla vücuda girdikten sonra böbrelere yerleşir.bu tip etkenler, uygun koşulları bulduklarında sistemik infeksiyonda oluşturabilirler.Örneğin campylobacter fetus ,normal konakçıda kana geçtikten sonra plesentaya yönelir.ancak konakçının immun sistemi baskılanmışsa sistemik infeksiyon oluşturabilirler.

3-)Fokal infeksiyon:hayvanların mukozalarındaki farinx,larinx,tonsil sinus ve diş yuvaları gibi bezsi ve cepli yapılar bazı özel mikroorganizmalar tarafından kolonize edilir.(örn:streptokok,korinebakterileri).Böyle yerlere fokal odak denir.Vücut direncinin kırıldığı durumlarda, fokal odaklardaki etkenler bulundukları yerde veya vucuda yayılarak beyin zarı, karaciğer ve böbrek gibi organlarda infeksiyon odakları oluştururlar.Böyle infeksiyonlara fokal infeksiyon denir.

4-)Latent infeksiyon :Konakçı ile patojenik bir etken arasındaki ilişkinin dengeli olduğu durumlarda bazı mikroorganizmalar hastalık belirtileri oluşturmadan da vücutta kalabilirler.Bu duruma latent infeksiyon denir.Ancak buradaki latent tabiri, konakçı direnci kırıldığı zaman etkenin klinik hastalığa neden olcağını göstermektedir.Örn:buzağıların parainfluenza virusundan ileri gelen infeksiyonlar , atların bulaşıcı metritisi.Böyle infeksiyonlar genellikle bakteriyolojik ,virolojik veya serolojik laboratuar yöntemleri ile saplanabilirler.

5-)Fırsatçı (opurtinistik) infeksiyon:Normal veya deneysel koşullarda hastalık oluşturmayan ve konakçının normal florasında bulunan bazı mikroorganizmalar konakçı direnci kırıldığında veya imun sistem baskılandığında hastalık oluşturabilirler.böyle etkenler opurnistik patojen ve bunlardan ileri gelen infeksiyonlara opurnistik infeksiyon denir.Örneğin mukoz membranlarda bulunan candida türleri,konakçı immun sistemi baskılandıgında infeksiyon oluşturabilir.

6-)Gizli infeksiyon :Bazı mikroorganizmaların konakçıda bulundukları sürede hiçbir hastalık oluşturma  ihtimali yoktur.bunlar konakçıda rastlantısal veya flora içinde bulunur.Fakat etkeni çevreye yayarlarve duyarlı hayvanlara bulaşmasına sebep olurlar.Bu duruma gizli infeksiyon denir.Görüldüğü gibi, gizli infeksiyon taşıyıcılık ile eş anlamlıdır.Örn:Martılar Campylobacter jejuni yi taşımalarına rağmen hiçbir zaman hastalan mazlar.

7-)Ortak (ko) infeksiyon :Bazı infeksiyonlarda hastalığın olşabilmesi için birden çok etkenin birden çalışması gerekir.Buna ortak (ko) infeksiyon denir.Örn:koyun pneumonilerinde hastalık tablosu genellikle Pasteurella haemolytica ,parainfluenza3 virusu ve mikroplarının ortak faaliyetleri sonucu ortaya çıkar .


8-)Sekonderinfeksiyon:Bir mikroorganizma hastalık oluşturduktan sonra ikinci bir etken hastalığa katılır ve hastalık tablosunu şiddetlendirirse ikinci etkenin olaya katılmasına sekonder infeksiyon denir.örn:koyunlarda çiçek virusu tarafından olşturulan enfeksiyona stafilokokların girmesi ile sekonder infeksiyon olusur ve lezyonlar irinlenir.Sekonder infeksiyon direk olarak immun sistem hücrelerinin fonksiyonunu bozan infeksiyonlarda da görülür.örn:B-lenfositlerin fonksiyonunu bozan AIDS hastalığında opurtunistik patojenlerden ileri gelen infeksiyonlara sık rastlanır.
Beşeri hekimlik insan içinse Veteriner Hekimlik insanlık içindir.
Denilebilir ki insan hekimliği veteriner' in yanında okyanusa karşı iç deniz gibidir... 'İsmet İnönü - 1943'
Bilgi, paylaşıldıkça çoğalır.
Kör bir kurşun kalem dahi, keskin bir hafızadan daha iyidir.

https://vetrehberi.com


Çevrimdışı eXcaLibuN

  • Administrator
  • Fanatik Üye
  • *
    • İleti: 4732
    • Teşekkür: 1600
    • Cinsiyet:Bay
  • Veteriner Hekimlerin Dünyası
  • Sınıf: Mezun
  • Üniversite: Yüzüncü Yıl
İNFEKSİYON SEYRİNE GÖRE
   
1-Perakut infeksiyon:İnkubasyon süresi kısa  olan ve genellikle çok az klinik belirti gösteren veya hiç göstermeyen infeksiyonlara perakut infeksiyon denir.(örn:tavuklarda newcastlehastalığı,neonatal septisemiler).Böyle infeksiyonlar genellikle  ölümle sonuçlanır.Perakut infeksiyonlar virülensi çok yüksek ve invazif özellikteki mikroorganizmalar tarafından,çok duyarlı konakçılarda oluşturulur.Perakut infeksiyonların çoğu, aynı zamanda sistemik infeksiyonlar sınıfına girer.Vücudun belli bolgelerinde lokalize olan fakat cok kuvvetli toksinler salgılayan etkenlerde perakut infeksiyonlara neden olabilir.(örn:koyunlarda enterotoksemi ).Perakut infeksiyonlara neden olan etkenlerin konakçıda kalma ve cevreye yayılma süreleri çok kısa  olduğu için bu tür infeksiyonların  yayılması için yoğun bir hayvan populasyonun bulun ması gerekir .Duyarlı hayvanların seyrek oldugu populasyonlarda perakut infeksiyonlar fazla ğörülmez.Örneğin Türkiyede tavukların Newcastle hastalığı tavukçulğun ğeliştiği yani tavuk populasyonunun arttığı dönemde yayğınlaşıştır.

2-Akut infeksiyon:İnkubasyon süresi kısa olan ve kısa bir süre de olsa klinik belirtiler oluşturan infeksiyonlara akut infeksiyon denir.(örn:tavuk tifosu, anthraks).Klasik görüşle yaklaşık bir haftalık inkubasyon ve klinik seyir göstern infeksiyonlar bu sınıfa sokulur.Akut infeksiyonlarda etkenin virülensi ve konakçı bğışıklığı rol oynar .Akut infeksiyonların yayılma özellikleide perakut infeksiyonlara benzer .

3-Subakut infeksiyon:Klasik görüşle akut ve kronik hastalık seyirleri arasına sokulan seyir şeklidir.

4-Kronik infeksiyon:Genek inkubasyon suresi gerekse hastalık süresi çok uzun olan infeksiyonlara kronik infeksiyon denir.Kronik infeksiyonlar aylarca hatta yıllar ve yaşam boyu sürebilir.Örneğin :sığır ve  koyunların paratüberkuloz hastalığının inkubasyon periyodu veya klinik seyri yıllarca sürebilir.Hatta etken doğum anında alınsa bile enfeksiyona ait patolojik bulgular ancak mezbaha da kesimden sonra görülebilir .Böyle infeksiyonlarda ölüm oranı düşüktür.Kronik infeksiyonlarda ,infeksiyonun bu özelliğini belirleyen faktör  konakçı değil etkenin kendisidir.Bu tip infeksiyonların bir kısmı generalize infeksiyon (örn:tüberküloz,leukozis), çoğunluğu ise lokal infeksiyon (örn:brucellosis ,veneral kampilobal teriozis) karakterindedir.Kronik infekte hayvanlar etkeni çok uzun süre yaydıklarından , bu tip infeksiyonların seyrettiği hayvan populasyonlarında da yayılma özelliği gösterirler.

POPULASYONDA HASTALIK

POPULASYON BOYUTLARI

Hayvan populasyonu dendiği zaman ne anlaşılır veya hayvan populasyonu kaç hayvanı kapsar?Hayvan populasyonu deyimi , tamamen ilgilenilen hayvan topluluğuna bağlı olan relatif bir kavramdır,yani,belirli bir amaçla kast edilen hayvan topluluğudur .Örn:bir akvaryumdaki on balıkla ilgili bir hastalık durumu söz konusu  ise buradaki on balık bir populasyondur . Amaca göre bir kümesteki 50 tavuk , bir ahırdaki 200 sığır ,bir köydeki tüm koyunlar,bir şehirdeki tüm köpekler,bir coğrafyadaki tüm tek tırnaklılar veya bir ülkedeki tüm inekler bir populasyondur.Populasyon kavramındaki relatif ölçüt amaca göre tamamen epidemiyolog tarafından belirnenir.Örn yerine göre bir kümesteki 50 tavuktan yumurlayan 40 tanesi , bir ahırdaki 200 sığırın içinde yeni doğan 20 buzağı ,bir köydeki koyunların içinde gebe  olanların,bir şehirdeki tüm köpeklerin içinde sokak köpekleri, ibr coğrafi bölgedeki tek tırnaklılar içindeki tüm atlar veya bir ülkedeki tüm inekler içindeki tüm yerli sığır ırklarda bir populasyondur.Örn:Bir bölgede kuduz epidemiyolojisinde rol oynayan yabani karnivorların sayısı bilenmese bile ,bu hayvanlardan bir populasyon olarak söz edilebilir.Epidemiyolojide,ilgileninen hayvan populasyonunun genişliğini yani sayısını bulundukları yerleri bilmekte yarar vardır.


HAYVAN POPULASYONLARININ YAPISI

Hayvan populasyonları , belirli bir alana çeşitli şekillerde dağılmış olabilirler. Hayvan populasyonlarının dağılımı “spasyal populasyon yapısı “ kavramı içinde de incelenebilir. Spasyal populasyon yapısı , rastgele dağılım , kümesel dağılım ve düzenli (uniform ) dağılım olmak üzere hayvan sayısı , yoğunluğu ve bunların konumu düzensizdir. Kümesel  dağılımda ,hayvanlar belirli alanlarda yoğunlaşmışlardır ve kümesler arası mesafeler uzak veya yakın olabilir. Düzenli dağılımda ise alandaki hayvan yoğunluğu sabit ve birbirleri ile olan mesafeleri eşittir.
  Bir hayvan populasyondaki hayvanların spasyal dağılımının rastgele dağılımdan ne kadar farklı olduğu belirlenebilir. Bu fark eğer populasyon yoğunluğu bilinmiyor ve populasyon yoğunluğu biliniyor ve populasyon hacmi geniş  ise en yakın komşu metodu ile hesaplanır . Burada  populasyon yoğunluğu en yakın komşuya ortalama mesafededir. Populasyon rastgele dağılım olduğunda bu değer 0,25 ten küçük , düzenli dağılım varsa 0,25 ten büyük olur.
Hayvan populasyonlarının yapısı, yani belirli bir alanda dağılma özellikleri  ve bu alandaki  hareketlerine bağlı özellikleri , hastalıkların yayılmasını ve yerleşmesini etkiler. Buna hastalığın  spasyal (yersel) dağılımı denir. Hayvan populasyonlarının yapısı , belirli bir alandaki yerleşim özellikleri ( kontagiyöz  ve separe) ve populasyondaki hareketler yönünden (açık ve kapalı ) incelenebilir. Hayvanların bulundukları  alandaki konumları , sayıları ve yoğunlukları, kısaca organizasyonlarına göre,populasyon kontagiyöz veya separe olmak üzere ikiye ayrılabilir.
Ancak kontagiyöz ve separe populasyon kavramlarının relatif ölçütler olduğunu ve kesin sınırlarla ayrılamayacağını unutmamak gerekir.

KONTAGİYÖZ POPULASYONLAR
Bireyleri arasında ve diğer populasyondaki hayvanlarla çok teması olan populasyonlara  kontagiyöz  populasyon denir. Örneğin : kedi köpek gibi küçük evcil hayvan populasyonları genellikle kontagiyözdür. Böyle hayvanlar şehir içinde  serbest hareket ederler, şehir içindeki veya kırsal alandaki aynı tür veya diğer türden hayvanlarla sık sık temas ederler. Ekstantif hayvancılıkta bazı populasyonlar  kontagiyöz yapıdadır.Örneğin : bir bölgedeki koyunların aynı otlakta bulunmaları, bunlara kontagiyöz populasyon niteliği kazandırır.Göç eden birçok  yabani hayvanlar da kontagiyöz hayvan populasyonları içine girerler.Normalde yerleşik olan bir populasyon insanlar tarafından sürüldüğünde veya nakledildiğinde kontagiyöz populasyon olarak nitelendirilebilir.
   Kontagiyöz hayvan populasyonlarının  hacimlerini belirlemek güçtür. Çünkü böyle populasyonlar dağınık ve serbest olarak bulunurlar. Örneğin: bir şehirdeki , bölgedeki veya ülkedeki köpek populasyonunun hacmi saptanmak istendiğinde, sahipli köpekler sayılsa bile sokak köpeklerini veya kırsal alandaki köpekleri saymak  çok güçtür.
   İnfeksiyöz hastalıklar kontagiyöz populasyonlarda daha kolay yayılır , yerleşir ve daha uzun süre devam eder.
   
SEPARE POPULASYONLAR
Ayrılmış, çevreyle ilişkisi az olan hayvanları barındıran populasyonlara separe populasyon denir. Özellikle yoğun (intensif) hayvancılıkta , hayvancılık işletmelerindeki , çiftliklerdeki , kümeslerdeki sürüler separe populasyonlardır. Veya bölge düzeyinde , bir adadaki hayvanlar veya coğrafik engellerle kuşatılmış  bir bölgedeki hayvanlar nispeten separe  bir populasyon oluşturur. Göç etmeyen birçok yabani toplulukları da separe populasyonlar içinde yer alırlar. Separe populasyonlar içinde  ve arasında hastalıkların yayılması ve yerleşmesi daha güçtür. Separe populasyonların hacmini belirlemek kontagiyöz populasyonlara göre daha kolaydır.
Zaman zaman giriş ve çıkışlar olan separe populasyonlara açık populasyon denir. Böyle populasyonlarda sınırlı da olsa dışarıdan içeriye hayvan girişi veya çıkışı olur. Örneğin: bir işletmedeki sığır populasyonuna dışarıdan boğa katılabilir veya etçi bir sığır sürüsü yaylaya besiye çıkarılabilir. Dışarıdan içeriye hayvan girişi olmasa bile , dışarıda hazırlanan yemlerin sürüye sokulması, populasyona açık populasyon niteliği kazandırabilir.
Hayvan hareketleri tamamen kısıtlanmış ve dışarıyla hiç ilişkisi olmayan  populasyonlara kapalı populasyon denir. Böyle populasyonda damızlıklar sürü içinden seçilir ve sürüde doğan  yavrular yetiştirilir. Hatta daha sıkı kapalı  populasyonda  yem işletmede hazırlanır, hatta hayvanların kesim işlemi bile  aynı işletme içinde gerçekleştirilir. Çok katı populasyona örnek alarak  spesifik  patojen free ve gnobiotik laboratuar hayvan populasyonları verilebilir. Kapalı tipteki separe populasyonlara infeksiyon bulaşması çok uzak ihtimaldir. Ancak böyle bir populasyon infekte olursa , hastalık diğer populasyonlardan daha hızlı yayılır. Çünkü bu tip populasyonlarda hayvan yoğunluğu genelde yüksektir ve sürü bağışıklığı hiç yoktur.

POPULASYON HACMİ VE YOĞUNLUĞU
   Bir populasyondaki hayvan sayısı populasyon hacmini , her birim alana düşen hayvan sayısı populasyon yoğunluğunu belirler. Hayvan populasyonunun hacmi bir hastalık durumunda  hastalık olaylarının sayısını etkiler. Hayvan populasyonlarının yoğunluğu  hayvanlar arasındaki teması , dolayısıyla infeksiyöz hastalıkların bulaşmasını etkiler.
   
RİSKTEKİ POPULASYON
   Tanımlatıcı  epidemiyolojinin en önemli unsurlarından birisi populasyondaki hastalık veya ölüm olaylarının sayılmasıdır. Bu sayım sonuçları genelde sıklık, relatif sıklık , oran gibi  birimlerle ifade edilir. Ancak bu birimleri kullanabilmek için  ölçüme esas olan veya çalışmaya konu olan populasyona riskteki populasyon denir.  Örneğin:  bir ülkeye ithal edilen süs kuşalrı ile tüm kanatlı hayvanlarda hastalık oluşturabilen  bir virus girmişse, o ülkedeki tüm hayvanlar bu hastalık açısından  riskteki populasyondur. Buna karşın ilgilenilen populasyon bir köydeki  koyunlarsa ve hayvanlarda abortus  problemi varsa , riskteki populasyon dişi  koyunlar hatta  sadece gebe koyunlardır. Çünkü erkek koyunlarda abortus riski yoktur. Görüldüğü gibi, riskteki populasyon kavramı hasatlıklara daha gerçekçi  yaklaşmayı ve daha gerçekçi hesap yapılmasını sağlar.
   
POPULASYONDAKİ HASTALIK SEYRİ
Populasyondaki hastalık seyri , belirli bir zaman boyutunu ve etkilenen hayvanların  sayısını ifade edecek şekilde  ele alınır. Bu  durum , yeni hastalık vakalarını veya  belirli bir olayın  sayısını dikey eksende ,zamanı yatay eksende , yani vakaları zamana karşı veren grafiklerle veya sıklık poligonları ile açıklanır. Epidemiyolojide bu grafiklerle , daha doğrusu hastalığın grafikte izlenen seyrine  epidemik eğri denir. Epidemik eğri , bir populasyondaki hastalık olayının dinamik gelişimini gösterir.
   Bir epidemik eğriyi , yani hastalığın seyir şeklini etkileyen faktörler şunlardır:
etkenin infektivitesi
hastalığın inkubasyon periyodu
populasyondaki duyarlı hayvanların oranı
hayvanlar arasındaki mesafe ( hayvan yoğunluğu, populasyon yapısı ).

Bu dört faktör hastalığın zaman içindeki dağılımını ( temporal dağılım ),yersel dağılımını (spasyal dağılım) etkiler. Buna göre, yüksek infektiviteli bir etken , duyarlı hayvanların çok ve yoğun olduğu  bir populasyona girdiğinde , kısa zaman aralığında yüksek bir eğri ile seyreden ir hastalık oluşturur. Bu  koşulların tersinde ise geniş zamana yayılan alçak bir eğri görülür.
Epidemiyolojik açıdan populasyonda dört tip hastalık seyri izlenebilir:sporadik, endemik,epidemik ve pandemik.Bunların tümü epidemiyolojik kavramlardır.Bu hastalık seyirleri birbirlerinden kesin sınırlarla ayrılmazlar.Belirli bir hastalıkta mutlaka belirli bir seyir şekli görülme koşulu yoktur.Populasyonun yapısına,hayvanların duyarlılıgına,etkenin virülensine ve çevre faktörlerine göre belirli bir hastalık degişik populasyonlarda farklı seyir izleyebilir.


SPORADİK SEYİR
Eger bir hastalık bir populasyonda bireysel vakalar halinde, nadiren ve düzensiz olarak görülüyorsa buna sporadik seyir denir.Böylebir hastalıgada sporadik hastalık denir.Sporadik hastalıklar genellikle çiflik ve köy gibi küçük populasyon alanlarındalokalize olur.Sporadik seyir infeksiyon (örn:anthraks,tüberküloz) ve infeksiyöz olmayan(örn:kanser) hastalıklarda izlenebilir.
İnfeksiyöz hastalıklarda, populasyonda patojen bir etken bulunmasına ragmen neden sporadik seyir görüldüğü sorusu akla gelebilir.Bu durum şu şekilde açıklana bilir:(1)populasyonda latent infeksiyon vardır ve sadece çeşitli nedenlerle immun sistemi baskılama bazı hayvanlarda klinik belirti gösteriyor olabilir,(2)populasyon infekte değildir ancak dışarıidan infekte hayvan sokuldugun hastalık dikkati çekebilir,(3)infeksiyon çevredeki başka bir hayvan türünde yerleşmiş olabilir ve populasyon bu türle nadiren temas edebilir,(4)infeksiyöz etken çevrede çok seyrek bulunabilir ve duyarlı hayvanlar nadiren temas edebilir,(5)populasyon aşılanmıştır ancak sürü etken girdiğinde sadece aşılanmamış birkaç hayvan hastalanabilir.
Sporadik seyirli infeksiyonların bu karakterleri ğenellikle etkenin kendinden ve bulaşma yollarının kısıtlı olmasından kaynaklanır.Konakçı duyarlılığı infeksiyonların sporadik seyretmesinde etkili olabilen bir faktördür.Sporadik infeksiyonlarda sadece populasyondaki bazı hayvanların hastalık belirtisi göstermesi konakçı direncinin kırılmasından kaynaklanabilir.Örneğin Haenxophilus sonnus normalde sığır akciyerlerinde bulunur.Konakçı immun sistemi baskılandığında etken kana geçer ve tromboembolit ve meningoensefalike neden olur.
Dirençli hayvanların bulunduğu bir populasyonda sporadik seyreden bir infeksiyon, duyarlı hayvan populasyonlarında epdemilere neden olabilir.Sporadik seyirli infeksiyonlara anthraks, tetanoz, bradzot, tüberküloz, tromboembolikmeningoensefalit ve kuduz gibi hastalıklar örnek gösterilebilir.Ancak, küçük populasyonlar düzeyinde sporadik olan bu hastalıkların, büyük populasyonlar göz önüne alındığında, örneğin ülke düzeyinde, endemik olarak niteleneceğini unutmamak gerekir.

Endemik seyir

Eğer bir hastalık populasyonda belirli bir oranda sürekli bulunuyorsa buna endemik seyir denir (şekil11). Bu terim, hastalığın belirli bir populasyona veya bölgeye spesifik olduğunu, populasyonda sabit olarak belli bir oranda bulunduğunu ve hastalık sıklığının çok az dalgalanma gösterdiğini ifade eder. Bu durum nisbeten sabit bir seyri tanımladığı için bir hastalığın bir populasyondaki endemik düzeyi tahmin edilebilir veya hesaplanabilir. Endemik seyirli hastalıklarda, etkenin populasyon içinde sürekli bulunması ve düzenli olarak bulaşması söz konusu olduğundan böyle hastalıklar belirli bölgelerde yerleşmişlerdir.

Endemik seyir tabiri sadece klinik belirti gösteren hastalıklar için değil belirli bir etkenin populasyondaki varlığını veya etkene karşı antikorların varlığını tanımlamak içinde kullanılabilir. Örneğin; koyunlarda Campylobacter infeksiyonun klinik belirtileri sadece kuzulama döneminde abortus şeklinde görülür.
Ancak etken bu dönem dışında hayvanların safra kesesi ve barsaklarında izole edilebilir veya etkene karşı oluşan antikorlar serolojik yolla saptanabilir. Bu durmda kuzulama mevsimi dışında infeksiyonun endemik seyirli olduğu söylenebilir. Ayrıca, belirli bir hastalığın seyri farklı coğrafik bölgelerde aynı olmayabilir. Örneğin; şap hastalığı Anadolu da endemik seyirli olduğu halde, Trakya da görülmez. Bu nedenle, endemik hastalık belirtilirken etkilenen hayvan populasyonunun ve endemik bölgenin mutlaka tanımlanması gerekir.

 

Belirli bir infeksiyonun çeşitli populasyonlardaki endemik düzeyi farklı olabilir ve endemik düzeyi genellikle yüzde oran ile ifade edilir. Bu durum genellikle etkenin virulensinden ve populasyon yapısından kaynaklanır. Populasyondaki endemik düzeylerine, yani sıklık düzeylerine göre, endemik infeksiyonlar 3’ e ayrılabilir (şekil 12). Eğer infeksiyon riskteki populasyonda yüksek düzeyde seyrediyorsa (%50 den fazla), yani riskteki hayvanların çoğunluğu infekteyse buna hiperendemik seyir denir. Örneğin; Ankara daki sokak köpekleri populasyonunun %50 sinden fazlasında askarit varsa, bu durum hiperendemik  seyir ile ifade edilir. Eğer infeksiyon riskteki populasyonda orta düzeyde (yaklaşık % 10-50) bulunuyorsa buna mesoendemik seyir denir. Örneğin; bir sütçülük işletmesindeki ineklerin %20’ sinde mastitis görülüyorsa bu durum mesoendemik seyir ile ifade edilir. Eğer infeksiyon riskteki populasyonda düşük düzeyde (% 10‘ un altında) bulunuyorsa, bu duruma hipo endemik seyir denir. Örneğin; tüberküloz ve aktinomikoz infeksiyonları geniş sığır populasyonlarında genellikle hipoendemik seyirlidir.
 

Endemik seyir de diğer hastalık seyirleri gibi relatif bir ölçüttür. Endemik seyir de konakçı ile etken arasında hasas bir denge vardır. Genellikle çevre koşullarının etkisi ile konakçıda  ortaya çıkan değişiklikler hastalığın populasyondaki seyrini değiştirebilir. Yani, hipoendemik bir enfeksiyon mesoendemik, mesoendemik bir infeksiyon hiperendemik hale geçebilir. Bu nedenle endemik seyirlere örnek verirken populasyon ve yer tanımlanmalıdır. Örneğin; Türkiye de sığır populasyonunda tüberküloz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu da leptospiroz veya Avustralya da kanatlılarda pisittakozis endemik seyirlidir. Ancak, bu infeksiyonların hiç görülmediği ülkelerde, bu infeksiyonlar ortaya çıkarsa endemik değil epidemik seyirli olurlar.

Endemik hastalıklar seyri, infeksiyoz hastalıklar yanında, infeksiyoz olmayan hastalıklarda da görülebilir. Örneğin; bir bölgenin toprak yapısından dolayı, bu bölgedeki bitkiler ile beslenen hayvanlarda yani riskteki hayvan populasyonlarında bazı mineral eksiklikleri görülebilir.



 
Bir populasyonda hiç görülmeyen bir hastalık ortaya çıkar veya çok düşük endemik düzeyde seyreden bir infeksiyon  aniden ortaya artar ve şiddetli klinik belirtiler ile seyreden bir hastalık haline geçerse bu duruma epidemi adı verilir (Şekil 13).Endemik seyirli hastalığın artmasına artan endemi adı verilir (Şekil 13b). Örneğin , bir bölgede koyunlarda seyreden  campylobacter infeksiyonu , sürüye doğumla ve satın alma ile yeni hayvanların katılması sonucu 2 -3 yılda bir artan endemi şeklinde seyredebilir. Epidemik infeksiyonlar pratikte salgın olarakta bilinirler. Epidemik infeksiyonların oluşumu ve düzeyi önceden tahmin edilemez.
Epidemi kavramıda relatiftir her hastalık için bölgeden bölgeye ve populasyondan populasyona değiştiği için bir oran ile tanımlanamaz.
Örneğin : bir sığır populasyonunda daha önce hiç görülmeyen Listeria infeksiyonu ortaya çıktığında , populasyonun %5 ‘ i de etkilense %50 ‘ side etkilense bu bir epidemidir. Bir sığır populasyonunda %20 ‘lik endemik düzeyde seyreden infeksiyonunun brusella infeksiyonun oranının %50 ‘ye çıkması da , %5 oranında seyrden infeksiyonun %20 ye çıkmasıda bir epidemi olarak tanımlanır. Hatta , bir sığır populasyonunda %1 endemik düzeyde seyreden aktinobasillozis olgularının %2 ‘ye çıkması  bile epidemi olarak nitelenebilir. Görüldüğü gibi , epidemik seyir kavramı çok relatif olduğu için belirli infeksiyonları örnek vermek güçtür ve epidemik infaksiyonu tanımlarken yer ve populasyon belirtilmelidir. Örneğin, Batı Anadolu ‘da tavuk populasyonunda gumbaro hastalığı , Beypazarı’ndaki tavuk populasyonunda salmonella veya İngiltere’ deki sığır populasyonunda şap hastalığı epidemilere neden olmuştur.
Bir epidemi oluştuğunda , populasyonun daha önce var olmayan bir veya daha çok faktörle karşı karşıya kaldığı anlaşılır. Zaten , hastalığın hiç görülmediği veya düşük düzeyde seyrettiği bir populasyonda bir salgının patlak vermesi için hastalık determinantlarının mutlaka değişmiş olması gerekir. Evcil hayvanların epidemilerinde bunun nedeni , genellikle populasyona yeni bir infeksiyöz etkenin girmesi veya duyarlı hayvanların katılmasıdır.
Epidemilerin genel özelliklerinden birisi , hastalığın salgın şeklinde patlak vermesive oluştuktan sonra hemen dikkati çekmesidir. Ancak bazı epidemiler oluştukları anda anlaşılmaz ancak sonradan yapılan epidemiyolojik çalışmalar ile belirlenebilirler.
Örneğin :1952 yılında Londra da hava kirliliği ile birlikte yoğun sisi takiben sığırlarda şiddetli solunum sistemi infeksiyonları görülmüş ve bu hava kirliliğine bağlanmıştır. Ancak , insanların ölüm kayıtları bir yıl sonra epidemiyolojik olarak olarak değerlendirildiğinde , aynı dönemde 4000 insanın ölümüde hava kirliliği ile ilişki bulunmuştur.
Bazı epidemiler ise olduğundan büyük gözükebilir. Örneğin : İngiltere’de bir bölgedeki tilkilerde ölüm oranı aniden artmış ve bu kamu oyunun dikkatini çekmiştir. Ölü tilkilerin laboratuvar muayenelerinde kloro hidrokarbon zehirlenmesi tanısı konmuş ancak bu durum tilkilerin ancak % 40 ında saptanabilmiştir. Ölümlerin diğer %60 ‘lık kısmının ise populasyonda mevcut endemik seyirli diğer hastalıklardan ileri geldiği anlaşılmıştır. Bu durum , epidemilerin tam olarak açıklanabilmesi için populasyondaki diğer endemik hastalık düzeylerinin bilinmesi gerektiğini göstermiştir.. bunun en güzel örneği Türkiye’de 1991-1997 yılındaki sığır vebası salgınıda yaşanmıştır.
Konu kamuoyunun ilgisini çektiği için bu dönem sığırlarda görülen tüm ölümler bu infeksiyona bağlanmıştır. Halbuki infeksiyon patlak verdiği dönemde riskteki sığır populasyonundaki diğer infeksiyonlar endemik düzeyde , yani belirli oranda ölüm neden oluyordu . Bunun göz ardı edilmesi olayın yanlış  değerlendirilmesine neden olmuştur.
Epidemiler , kaynaklarına göre ve zaman içindeki seyirlerine göre ayrılırlar : nokta epidemisi ve yayılan epidemi.
Nokta epidemisi : bir populasyondaki hayvanlar ortak bir kaynaktan aynı zamanda infekte olurlarsa , ortaya çokan tabloya nokta epidemisi denir. (Şekil 14) . gıda zehirlenmelerinde nokta epidemisi için tipik örnektir. Bir kümesteki   tavukların aynı anda alfatoxinli bir yemle beslenirlerse veya çiftlikteki buzağılar salmonella ile kontamine bir suyu aynı anda içerlerse nokta epidemisi ortaya çıkar . Bu tip hastalık seyrinde vakalar aniden çok kısa zaman aralıklarında görülür. Nokta epidemilerini gösteren grafiklerde  zaman aralıkları saat ile gösterilecek kadar kısa olmalıdır.
Eğer hayvanlar kontamine yem aynı zamanda yememiş veya kontamine suyu aynı anda içmemişlerse bu durumda ortaya çıkan hastalık tablosu  ortak kaynak epidemisi denir.
Bu tip hastalıkta populasyondaki hayvanların etlenle teması aynı anda olmaz kısa da olsa belli bir zaman periyoduna dağılır buna bağlı olarak hastalık vakaları da aralıklarla görülür(Şekil 15). Diğer bir ifadeyle zaman içinde kısa aralıklarla nokta epidemileri ortaya çıkar.
Örneğin : civalı veya organik fosforlu maddeler ile kontamine merada değişik sürüler birkaç gün ara ile otlanırsa bölgedeki zehirlenme olayları birkaç gün aralıkla görülecektir. Örneklerden anlaşılacağı gibi nokta epidemisi hastalık etkeni  ile kesinlikle aynı anda temas sonucu ortaya çıkan olayları ortak kaynak epidemisi sadece hastalık kaynağının aynı olduğu durumları belirtmek için kullanılmaktadır.

Yayılan epidemi : Yayılan epidemi (propage epidemi) infekte bireylerden duyarlı bireylere veya infekte populasyondan duyarlı populasyonlara direk veya indirek bulaşma sonucu ortaya çıkar (örn. Sığır vebası , şap hastalığı). Bunda  ilk infekte olan hayvanlar (primer vakalar) etkeni çevreye yayar ve duyarlı hayvanlar (sekonder vakalar) bununla infekte olurlar ve olaylar bu şekilde devam eder. Bu nedenle hastalık vakalarının görüldüğü zaman aralığı nokta epidemilerine göre daha geniştir. Bu durum epidemi trafiğine dalgalı eğri veya epidemik pikler şeklinde yansır ve pikler arası mesafe hastalığın inkubasyon periyodunu gösterir.(Şekil 16). Ortak kaynak epidemisi şeklinde başlayan bir infeksiyon yayılan epidemi şeklinde devam edebilir.                 

Pandemik seyir

   Çok geniş boyutlu olan,ülkeler çapında,ülkeler arası hatta kıtalar arası  yayılma eğilimi gösteren epidemilere pandemik adı verilir. Pandemik infeksiyonlar görüldükleri ülkelerde genellikle endemik seyir göstermezler. Yani pandemik infeksiyon oluşmadan önce o populasyonda hastalık yoktur. Pandemilere virulensi çok yüksek olan  mikroorganizmalar neden olurlar. Pandemik seyirli infeksiyonlara örnek olarak; sığır vebası,at vebası,şap hastalığı,Afrika domuz humması,köpeklerin parvovirus infeksiyonları ve tavukların Newcastle hastalığı verilebilir.

HASTALIK ÖLÇÜLERİ
   Bir populasyondaki hastalıkları veya olayları kantitatif olarak ifade etmek için çeşitli tanımlar kullanılır. Epidemiyolojik bilgiler,ancak bu kantitatif değerleri içinde anlamlı olur. Epidemiyolojide,sadece hayvan sayısını belirtmek yeterli olmaz. Hasta,ölü veya diğer bir olayla ilgili hayvan sayılarını,bunların populasyon içindeki oranı şeklinde vermek gerekir.
   Epidemiyolojide çeşitli verileri içeren iki sayısal değeri karşılaştırmak için üç yol kullanılır ve bunlar rate,ratio ve proportion terimleri ile tanımlanır. Bu üç terimin anlamları farklı olmasına rağmen ,Türkçede bu terimlerin üçünün de sözlük anlamı oran dır. Bu nedenle, bu üç terim metin içinde orijinal şekillerinde kullanılmışlardır.
   Ratio,bir kantitatif ölçüyü diğerine bölerek elde edilen bir değerdir. Örneğin: bir köpek populasyonunda dişilerin erkeklere oranı 3:2 olabilir,bir populasyondaki yeni doğan yavruların erişkinlere oranı 1:10 olabilir veya hasta hayvanların sağlamlara oranı 1:5 olabilir. Ratioda, üst değer numeratör (pay),alt değer denominatör ‘dür.(payda)
   Proportion,bir kantitatif değerin,içinde yer aldığı topluluk değerine oranıdır. Diğer bir deyimle,numeratör ,denominatör içindeki bazı bireyleri kapsar. Örneğin: bir koyun populasyonunda abort yapan koyunların populasyondaki tüm koyunlara oranı,ölen hayvanların populasyondaki tüm hayvanlara oranı veya gebe hayvanların tüm dişilere oranı proportion ile ifade edilir. Proportionda zaman kavramı yoktur ve belli bir zaman kesitindeki olayları kasteder.
   Rate, bir değerde (numeratör), belli bir zaman aralığında oluşan değişikliği,diğer değere (denominatör) göre ifade eden bir terimdir. Epidemiyolojik anlamda rate içinde zaman denominatörün bir parçası olarak yer alır. Örneğin; dakikada 60 kalp atımı, bir gündeki ölüm oranı veya bir populasyonda bir sene içinde belli bir hastalığa yakalanan yeni hayvanların oranı rate ile ifade edilir. Rate çoğunlukla proportion yerine yanlış olarak kullanılır.

HASTALIKLARIN POPULASYONDA GÖRÜLME SIKLIĞI
   Bir hayvan populasyonuda herhangi bir hastalık olayı görüldüğünde hastalıla ilgili gözlemlerin,örneğin ,ölen hayvanlar, hasta hayvanlar,riskteki populasyon ile kantitatif olarak karşılaştırılması gerekir. Ancak böyle yapıldığında problemin gerçek boyutları ve hastalığın gelecekteki etkileri hakkında bir fikre varılabilir. Örneğin; “bir ahırda 10 inekte mastitis vakası görülmüştür”cümlesi,riskteki  hayvan sayısı verilmeden,hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü bu populasyonda 10 hayvanda bulunabilir,100 hayvanda bulunabilir ve buna göre problemin boyutları farklı olur. Populasyonda hastalıkların veya belirli olayların görülme sıklıkları çeşitli şekillerde belirlenebilir.







Prevalans
   Prevalans (P).,belirli bir populasyonda ,belli bir zaman kesitinde hastalık miktarını belirtir.prevalansta,eski ve yeni olaylar ayırt edilmez. Böylece prevalans günlük,haftalık,aylık,yıllık ve yaşam boyu olabilir.hastalıklar belli bir zaman kesitinde saptandığı için, buna nokta prevalans da denir. Hastalıkla ilgili prevalans şu şekilde formüle edilebilr;

 

   Örneğin; belirli bir günde yapılan araştırmada yapılan araştırmada,300 sığırlık bir populasyonun 30’unda tüberküloz saptanırsa; prevalans = 30:300 = 0.1 olur. Yine belirli bir anda 100 ineklik bir populasyonda,40 inekte mastitis saptanırsa,prevalans = 40:100=0.4 olur.
   Prevalans hesaplanırken riskteki populasyonun göz önüne alınması gerekir. Örneğin; tüberküloz görülen 300 sığırlık populasyonda yeni doğmuş 30 buzağı varsa bunlar toplam hayvan sayısına dolayısıyla hesaplamaya katılmaz. Çünkü tüberküloz kronik bir infeksiyon olduğu için buzağılar o anda riskte değildir. Veya mastitis görülen işletmede 20 erkek hayvan varsa bunlarda hesaba katılmaz. Çünkü; bu hayvanlarda mastitis görülme olasılığıyoktur.
   Prevalans, hasta hayvan sayısı numeratörde,riskteki hayvan sayısı denominatörde yer alan bir proportiondur. Prevalans 0 ile 1 arasında bir değer alır. Bu değer yüzde olarak ifade edilirse prevalans rate adını alır.

                                                             Belli bir anda hasta hayvanların sayısı
                      Prevalans      rate=                       x 10n
                                                                 
                             Aynı anda riskteki populasyondaki toplam hayvan sayısı


                                                             
 Örneğin; Prevalans  yüzde olarak ifade edilecekse 10n  deki  ,n,  102  =100 olur ve tüberküloz örneginde  prevalans rate0.1*100=%10,mastitis  örneğinde prevalansrate=0.4*100=%4olarak                                                             hesaplanır. Hastalık prevalansının çok düşük olduğu durumlarda prevalans rate  binde,onbinde ,                                               

         yüzbinde hasta milyonda oran olarak belirtilebilir.200.000’lik bir sığır populasyonunda yassı hücreli kanser 2 hayvanda saptanmışsa ,prevalans rate  (2/200000)*105 =yüzbinde 1 olarak ifade edilebilir.

               


Bazen prevalans değeri insidens ile birleştirilebilir  ve  buna periyod prevalans denir. Periyod prevalans  ,araştırma periyodunun başlangıcındaki nokta prevalansı ile periyod süresindeki  insidensin toplanması ile hesaplanır.Bu hesaplama icin eski ve yeni olayların ayırt edilmesi gerektiğinden  ptatikte cok kullanılmaz.
Beşeri hekimlik insan içinse Veteriner Hekimlik insanlık içindir.
Denilebilir ki insan hekimliği veteriner' in yanında okyanusa karşı iç deniz gibidir... 'İsmet İnönü - 1943'
Bilgi, paylaşıldıkça çoğalır.
Kör bir kurşun kalem dahi, keskin bir hafızadan daha iyidir.

https://vetrehberi.com


Çevrimdışı eXcaLibuN

  • Administrator
  • Fanatik Üye
  • *
    • İleti: 4732
    • Teşekkür: 1600
    • Cinsiyet:Bay
  • Veteriner Hekimlerin Dünyası
  • Sınıf: Mezun
  • Üniversite: Yüzüncü Yıl
              İnsidens

               İnsidens bir populasyonda ,belirli bir zaman peryodu icinde ortaya cıkan yeni hastalık vakalarını

         belirtir. Diğer bir deyimle ,insidens, hayvanların sağlıklı konumdan hasta konuma gecişini ölcer.

         İnsidensin iki önemli unsuru ;(1)yeni vakaların sayısı,(2)yeni vakaların oluştuğu zaman aralığıdır.

               Bir hastalığın bir populasyondaki insidensini saptamak icin belirli aralıklarla araştırma yapılması

         gerekir.Örnegin;ilk araştırmada  30 tüberküloz vakası saptanan populasyonda ,bir yıl sonra yapılan

        araştırmada 15 yeni hayvanda tüberkuloz saptanırsa bu sürüdeki  tüberkuloz insidensi 15’dir.Örnekte;

        görüldügü gibi insidens basit olarak etkilenen hayvan sayısı üzerinde verilebilir.

               İnsidens için en çok kullanılan ölçü insidens rate’dir.İnsidens oranı şekilde  forme edilir.

                       Populasyonda belli zaman peryodunda olusan hastalık sayısı
        İnsidens Rate=       
                                               Populasyonda her hayvanın  riskteki zaman periyodunun toplamı
                 İnsidens oranında ,numaratör belli zaman aralığında hastalanan hayvan sayısını , denaminatör

        hayvanların  riskte oldugu zaman periyodunu kapsar.Denaminatörde ,populasyondaki her bir  hayvanın 

        riskte oldugu zaman periyodunu kapsar. Denominatörde ,populasyondaki her bir hayvanın riskte oldugu         

        zaman aralıgının toplamı yer alır.Örnğin;bir çiftlikteki yedi sıgır bir yıl boyunca gözlenmişse,denamina- 

        tör 7x1 yıl=7(yedi hayvan risk yılı)olcaktır.Çiftlikeki dört sığır 2 yıl boyunca gözlenmişse ,denaminatör

        4x2 yıl=8(8 hayvan risk yılı olacaktır)veya bir kümesteki50 tavuk 3 hafta boyunca gözlenmişse denami-

        natör 50x3 hafta=150 (150 hayvan risk haftası) olacaktır. Görüldüğü  gibi  bunda  zaman  boyutu  çok

        önemlidir ve insidens oranı haftalık,aylık,yıllık düzeyde belirtilebilir.

                    Tablo 2:insidens oranının hesaplanması


   Sığır no:   
     Gözlem süresi:   
     Gözlem periodunda Ptb un ortaya çıkış süresi
          1             3   yıl                                  Hastalık yok
          2             6   yıl                                  Hastalık yok
          3             6    yıl                                       6. yıl
          4             2 yıl                                  Hastalık yok
          5             7 yıl                                  Hastalık yok
          6              4 yıl                                        4. yıl
          7             8 yıl                                  Hastalık yok
          8             5 yıl                                  Hastalık yok
          9             5 yıl                                  Hastalık yok
         10             4 yıl                                  Hastalık yok
               

     toplam   
     50 hayvan risk yılı   
                                     2 vaka
                       

Tablo 2’ deki örnekte görüldüğü gibi seçilen populasyondaki hayvanlar çalışma süresince gözlenmiş, sürüye yeni hayvanlar katıldığında bunlarda gözleme alınmıştır. Hastalık belirlenen hayvanlarda PIb saptandığında, sürüden çıkarıldıkları için gözlemden de çıkarılmışlardır. Bu teknik, hastalık durumuna geçişin, (1) populasyon boyutuna, (2) gözlem süresine ve (3) bulaşma gücüne bağlı olduğu mantığından yola çıkar. İnsidens rate ile ölçülen, bir bakıma bulaşma gücüdür.
 
Pratikte genellikle her bir hayvanın gözlem süresi tek tek kaydeilmez. Bu nedenle genellikle gözlem süresi boyunca populasyondaki bireylerin ortalama sayısı alınır. Örneğin; bir yıllık gözlem süresince bir populasyonda 65-75 arasında koyun varsa, bunun ortalaması olan 70 sayısı alınır.





Kümülatif insidens

Bir populasyonda, belli bir periyodun başlangıcında sağlıklı olup, periyodun sonunda hasta olan hayvanlara, periyot başlangıcındaki sağlıklı hayvanlara oranla kümülatif insidens denir. Kümülatif insidens zaman boyutuna bağlı değildir ve sıfır ile bir arasında bir değer alır.

Belli bir periyot da hastalanan birey sayısı
Kümülatif insidens =------------------------------------------------------------------
                                  Periyot başında populasyondaki sağlıklı hayvan sayısı


Örneğin; bir köpek çiftliğin deki 10 köpek de  bir hafta içinde pnemoni gelişirse ve bu çiftlikte hafta başında toplam 50 köpek varsa, o hafta için kümülatif insidens :10/50= 0.2 olur. Süre uzadıkça kümülatif insidensde artar. Eğer aynı çiftlikteki ikinci haftada 10 köpekte daha pnemoni gelişirse, iki hafta için  kümülatif insidens: 20/50=0.4 olur. Görüldüğü gibi, kümülatif insidens başlangıçta hastalık olmayan bir populasyondaki hastalık gelişimini ortaya koymaktadır ve insidens rate aksine zaman peryodu hesaplamaya katılmamaktadır. Diğer bir deyişle pratikte insidens rate, daha çok bir populasyonda mevcut herhangi bir hastalığı araştırmak için, kümülatif insidens ise populasyonda olmayan bir hastalık çıktığı zaman kullanılır.

Prevalans ve İnsdens Arasındai İlişki
         Tek bir zaman kesitinde yapılan çalışmalarda kronik hastalıkları yakalama şansı akut infeksiyonları yakalama şansından fazladır. Örneğin;koyunların kaziöz lanedenitisi aylarca sürebilir ve bu süre içindeki  herhangi bir anda yapılan araştırma ile ortaya çıkarılabilir. Klinik enterotoksemi hastalığı ise sadece birkaç gün sürer ve bir zaman kesitinde yapılan çalışmada hastalığı yakalama şansı azalır.
        Bu  yüzden prevalans,hastalığın süresine ve insidensine bağlıdır. Buna göre prevalastaki bir değişiklik ;(1)insidensteki değişiklikten ,(2)hastalığın ortalama değişikliğinden ,(3)hem insidens hem de hastalık süresindeki değişiklikten kaynaklanabilir.
        Bir hastalığın insidensinin düşmesi hastalık prevalansınıda azaltır.Öldürücü bir hastalığın tedavi edilmesi ölüm oranını düşürebilir. Fakat hasta hayvanların yaşam süresini uzattığı için prevalansı arttırır.

İnsidensin Prevalastan Hesaplanması
        Sabit düzeyde seyreden bir endemik hastalığın prevalansı insidens ve sürüye  bağlıdır.(prevalas=insidens x süre). Böylece prevalans ve süre bilindiğinde insidens hesaplanabilir. Örneğin ;serolojik tarama sonucunda belli bir bölgedeki çiftçilerin %25’inin leptospira’ya karşı antikor taşıdıkları saptanmıştır.(seropozitif çiftçilerin prevalansı 0,25’dir). Diğer bir çalışmada insanlarda 1/24 ve daha yüksek antileptospra titrelerinin ortalama on yıl sürdüğü belirtilmiştir.(serolojik olarak saptanan infeksiyon 10 yıl sürektedir). Bunun anlamı,çiftçilerdeki leptospirosis 10 yıl süreyle aynı seviyede kalmaktadır ve hastalık sabit bir endemik düzeyde seyretmektedir.
Bu örnekte prevalans (%)25, süre 10 yıldır. Böylece insidens (her yıl pozitif olan çiftçilerin yüzdesi) şöyle hesaplanır:
             Prevalans=insidens x süre
      İnsidens  =prevalans : süre
            =25 :10
            =%2.5 /yıl
Prevalas ve İnsidensin Uygulama Alanları
Neden olan faktörlerin belirlenmesi için insidens değerinin bilinmesi oldukça önemlidir.Hastalığa neden olan faktörler, hastalık belirtileri ortaya çıkmadan etkilerini gösterdikleri için hastalık oluşumuna mümkün olduğu kadar yakın bir zamanda belirlenen insdens değeri hastalık ile neden olan faktörler arasında bir ilişki kurulmasına yardımcı olabilir.
Hastalığa neden olan faktörlerin belirlenmesinde, prevalans değeri insidensten daha az önem taşır. Çünkü prevalans değeri hastalık süresinden de etkilenir ve prevalans hastalığın oluşmasından çok sonra saptanabilir. Prevalans değeri hastalık durumunun engel boyutlarını ortaya koymak araştırmada ve mücadelede öncelikli sorunları belirlemek ve uzun süreli hastalık kontrol politikalarını planlamak için kullanılır.
EPİDEMİYOLOJİK ORANLAR
Morbidite
   Bir populasyondaki hasta hayvanların, populasyondaki hayvanların toplamına oranı morbidite terimi ile belirtilir. Bu oran genellikle yüzde olarak ifade edilir
                     
      Bir populasyondaki hasta hayvan sayısı
Morbidite =                       x 100
      Aynı populasyondaki toplam hayvan sayısı

Örneğin; Bir koyun sürüsünde 200 hayvan varsa ve bunların 50 sinde Brusellozis saptanmışsa, Brusellozisin bu populasyondaki morbidite oranı = (50:200)x100 =%25 dir.Morbidite genellikle klinik seyirli enfeksiyonların bulaşma gücünü göstermek için kullanılan bir ölçüdür. Morbidite ölçümü genellikle hastalık olayları bittikten sonra, yani olay seyirini tamamlayıp tüm vakalar kaydedildikten sonra yapılır. Morbidite oranı yüzde ile belirtilmeyecek kadar küçükse 10’un katları (binde, on binde, yüz binde) ile gösterilir
Mortalite
   Mortalite, bir populasyonda belli bir hastalıktan ölen hayvanların populasyondaki tüm hayvanlara oranıdır. Genellikle yüzde oranla ifade edilir.
                     
      Bir populasyondaki ölen hayvan sayısı
Mortalite  =                       x 100
      Aynı populasyondaki toplam hayvan sayısı

Örneğin; Bir koyun populasyonunda 1000 hayvan varsa ve enterotoksemi hastalığı 200 hayvanın ölümüne neden olmuşsa enterotoksemi hastalığının mortalite oranı =(200:1000)x100 = %20 dir.Mortalite klinik seyirli hastalıklarda ölüm oranını göstermek için kullanılan bir ölçüdür. Mortalite ölümü genellikle hastalık olayları bittikten sonra, yani olay seyirini tamamlayıp tüm ölüm vakaları kaydedildikten sonra yapılır. Mortalite oranı ile belirtilmeyecek kadar küçükse 10’un katları (binde, on binde, yüz binde ) ile gösterilir.

Letalite
   Letalite bir hastalıktan ölen hayvanların tüm hasta hayvanlara oranını gösterir. Genellikle yüzde oranı ile ifade edilir.   
                     
      Belli bir hastalıktan ölen hayvan sayısı
Letalite  =                                 x 100
      Populasyonda aynı hastalığa yakalanmış hayvan sayısı

Örneğin ;Bir köpek populasyonunda 50 hayvanda gençlik hastalığı görülmüşse ve bunların 30’u ölmüşse bu infeksiyonda letalite oranı = (30:50)x100 = %60 dır.Letalite bir hastalığın öldürme gücünü gösterir.

Atak Oranı
   Bazen populasyon sınırlı bir süre hastalık riski altında olabilir. Bunun nedenlerinden birisi, hastalığa neden olan etken ile temasın kısa sürmesidir. Örneğin; bir kümesteki tavukların mikotoksin ile kontamine yemle beslenmesi. Bu durumda hayvanlar sadece bu yemle beslendiklerinde risktedirler. Diğer bir neden, hastalığın belli yaş guruplarında görülmesidir. Örneğin; bir sığır populasyonunda neonatal septisemi hastalığı sadece yeni doğan buzağılarda görülür. Böyle hayvanlar uzun süre izlenseler bile hastalığın insidensi değişmeyecektir. Risk periyodunun sınırlı olduğu böyle durumlarda hasta hayvanların oranını belirtmek için atak oranı terimi kullanılır
   Veteriner epidemiyoloji de kullanılan diğer bazı oranlar şunlardır:
                     
                Belli bir hastalıktan ölen hayvan sayısı
Ham Ölüm Rate  =                                 x 10^n
                Populasyonda aynı hastalığa yakalanmış hayvan sayısı

                      Belli bir yaş gurubunda ölen hayvan sayısı
Yaş Spesifik Ölüm Rate  =                                 x 10^n
                             0 yaş gurbundaki hayvan sayısı


                     
                     Yeni doğan yavrularda ölüm sayısı
Yavru Ölüm Rate  =                                   x 10^n
                       Canlı doğum sayısı

                          Fötal ölümlerin sayısı
Fötal Ölüm Rate    =                           x 10^n
                        Canlı doğum + fötal ölüm sayısı

                     
                          Belli bir nedenden ölüm sayısı
Neden-Spesifik Ölüm Rate =                               x 10^n
                                Ortalama toplam populasyon

                          Spesifik nedenden ölümlerin sayısı
Proportional Ölüm Rate =                          x 10^n
                        Toplam ölüm sayısı


                          Belli bir periyodda görülen yeni zoonoz sayısı
Zoonoz İnsidens Ratio =                                         x 10^n
                                Aynı periyodda ve yerdeki ortalama insan sayısı

ÖLÇÜM ŞEKİLLERİ
   Epidemiyolojik oranlar üç şekilde ölçülebilir veya ifade edilebilir

Ham Ölçümler
   Populasyon yapısı veya özellikleri dikkate alınmadan hastalığın toplam miktarı ölçülürse, ham prevalans veya ham insidens değerleri elde edilir.
   Örneğin; 100’er hayvan içeren iki tavşan populasyondan birinde haftalık mortalite oranı %2, diğerinde %10 olabilir. İlk anda bu değerlere bakıldığında ikinci sürüde hastalık probleminin birincinin 5 katı olduğu kanısı uyanabilir. Ancak bu sürülerdeki hayvanların yaş ortalamalarından kaynaklanabilir. Eğer ikinci sürüde yaş ortalaması yüksek ise herhangi bir hastalık problemi olmadan haşam süresini tamamlayan tavşanların ölmesi normal olacaktır. Ham ölçümler hastalık ile ilgili bilgiler verirse de, bunlarda populasyonun yaş, cinsiyet, ırk ve bakım gibi konakçı özellikleri dikkate alınmaz.

Özel Ölçümler
   Hastalık oluşumu populasyonun çeşitli özelliklerine dayandırılarak ölçülürse özel prevalans veya insidens değerleri elde edilir. Bunda ölçüm yapılan yaş, ırk, cinsiyet vb. guruplara ayrılabilir. Böyle ölçümler riskteki hayvan guruplarını daha iyi ortaya çıkardığı için, epidemiyolojik açıdan daha değerli bilgiler verir. Özel ölçümler, ham ölçümlerle temelde aynı şekilde yapılırlar ancak numeratör ve denominatördeki populasyon bir veya daha çok konakçı özelliği içerir. Eğer bir populasyon tüm yaşam boyunca yaş guruplarında görülen hastalıklar yönünden incelenirse, örneğin; kolibasilloz veya salmonelloz gibi enterik enfeksiyonların bir yaşın altındaki hayvanlarda daha sık görükdüğü saptanabilir. Veya, köpeklerdeki diabetes mellitus cinsiyet farklılığına göre incelenirse dişilerdeki insidensin erkeklerden daha yüksek olduğu belirlenebilir.
   Irk düzeyine indirgenmiş guruplarda yapılan ölçümlerde bazı hastalıkların ham prevalans değerlerinden daha iyi fikir verilebilir. Örneğin; iki ayrı bölgedeki koyunlarda yapılan ölçümlerde pnömoni prevalansı %20 ve %5 bulunmuş olsun. Bu oranlara ilk bakıldığında, farklılığın nedeni çeşitli çevre koşullarına bağlanabilir. Ancak bu bölgelerdeki koyun populasyonlarının ırkları incelendiğinde hastalık oranı yüksek olan  populasyondaki koyunların %80’inin ithal İngiliz ırkı ve düşük olan bölgede %80’inin yerli ırk olduğu saptanmış olsun. İşte hastalık farklı bölgedeki iki ayrı populasyon yönünden değilde her iki populasyondaki ırklara özel olarak ölçülürse, ırka spesifik prevalans saptanacak ve ırkların hastalığa duyarlılığı hakkında değerli bilgiler elde edilecektir. Ancak pnömoni ile ilgili prevalans değerli tüm koyunlar için alacak şekilde ham olarak verilseydi bu değerlendirme yapılmayacaktı.
   Özel ölçümler hastalıkların epidemiyolojisi hakkında ve hastalık nedenlerinin belirlenmesinde daha değerli bilgiler verirler. Bir hayvan populasyonun hangi yaşlarda hastalıklara duyarlı olduğu ırklar veya cinsiyetler arası duyarlılık farkları böyle ölçümlerle saptanabilir

Ayalanmış Ölçümler
   Hastalıklarla ilgili özel ölçümler yoksa eldeki veriler standardize edilerek kullanılır. Eldeki veriler direk veya indirek yolla standardize edilebilir. Direk ayarlamada standart bir populasyon referens olarak seçilebilir ve incelenen populasyondaki özel gurupların prevalans veya insidensi, standart populasyonun aynı özel guruplarındaki verilerle çarpılır. Bu değerler toplandığında incelenen guruptaki ham değerler standart populasyona ayarlanmış olur.

HASTALIKLARIN SPASYAL VE TEMPORAL DAĞILIMI
   Bir populasyondaki hastalık olayları etken, konakçı ve çevre faktörlerine bağlı olduğu için, zaman içinde bunlarda ortaya çıkan değişiklikler hastalıkların oluşumları ve sıklıklarını da etkiler. Hastalık olayların populasyon bazındaki dağılımı, spasyal dağılım, zaman bazındaki dağılım temporal dağılım olarak bilinir.

HASTALIKLARIN TEMPORAL DAĞILIMI
   Populasyondaki hastalık olaylarının tümünde bir zaman boyutu vardır, yani hastalıklar belli bir zamanda ortaya çıkar, belli bir zaman sürer. Bu yüzden epidemiyolojik ölçümler zaman içindeki sıklıkları ve dağılımları hastalığın özellikleri hakkında önemli bilgiler verir. Hastalıkların temporal dağılımı takvim zamanı üzerinden veya absolüt zamanda gösterilebilir. Diğer bir ifadeyle tüm epidemilerin kısa süreli temporal dağılım gösterdiği söylenebilir.

Periyodik dağılım
   Bazı hastalıkların sıklığı belirli zaman periyotlarında düzenli olarak artar veya eksilir, yani zaman içinde dalgalanma gösterir. Bu dalgalanmaların görüldüğü sikluslar hastalığa göre mevsimlik ve yıllık olabilir.

Mevsimsel Dağılım
   Bazı hastalıklar belirli bir nedene bağlı olarak belli mevsimlerde ortaya çıkarlar. Bu mevsimsel dağılımın nedeni, konakçı yoğunluğuna, infeksiyoz etkenin çevre koşullarına duyarlılığına, vektör dinamiğine ve diğer ekolojik faktörlere bağlı olabilir. Örneğin; vektörle bulaşan hastalıkların yaz aylarında daha fazla görülmesinin nedeni bunların yazın aktif, kışın inaktif olmalarıdır. Sığırlarda infeksiyöz keratokonjuktivitis yaz aylarında daha sık görülür; çünkü güneşin ultraviyole ışınları hayvanların gözlerini infeksiyona duyarlı hale getirir. Hayvan populasyonlarının yapısındaki mevsimsel değişiklikler de hastalığın mevsimsel periyotlara dağılmasında rol oynar. Örneğin; Afrikada sığır vebası kuru mevsimlerde daha sık görülür. Bunun nedeni hayvanların su kaynaklarına toplanması ve hayvan yoğunluğunun artmasıdır.
Mantar infeksiyonları kışın daha yüksek oranda görülür; çünkü, kışın hayvanlar kapalı ahırlarda tutulurlar ve birbirleriyle direk temasları artar. Yine koyunların abortif infeksiyonları ve kuzu septisemileri belli bir mevsimde yoğunlaşır, çünkü hastalığa duyarlı yani riskteki hayvan populasyonu sadece doğum mevsiminde mevcuttur.
   İnfeksiyöz olmayan bazı hastalıklarda da mevsimsel dağılım görülebilir. Örneğin; sığırların hipomagnezemi olayları baharda daha sık görülür. Bunun nedenlerinden birisi bu mevsimde hızlı büyüyen otların düşük düzeyde magnezyum içermesidir.
   Mevsimsel dağılım gösteren bazı hastalıklarda bu dalgalanmanın nedeni açıklanamamıştır. Örneğin; köpek diabeti kış aylarında daha çok ortaya çıkar.

Yıllık Dağılım
   Bazı hastalıklar birkaç yıllık periyotlarda ortaya çıkarlar veya artarlar. Yıllık dağılım, mevsimsel dağılım kadar kesin periyotlara sahip değildir. Hastalıkların yıllık dalgalanma periyotları göstermesi çoğunlukla hastalığı ve koyunların campyelobakter infeksiyonları 2-3 yıllık periyotlarda artar.

Uzun Süreli (Sekuler) Dağılım
   Uzun süreler boyunca hastalık sıklığında oluşan değişikliklere sekuler değişiklikler denir. Sekuler dağılım onlarca yıllık zamanlar için belirlenir. Hastalıklardaki sekuler değişiklikler, geçmişte tutulan kayıtlarda elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi ile hesaplanır; pratikte gelecekteki sekuler değişiklikleri saptamak için özel bir çalışma yapılmaz. Sekuler dağılımın saptanması genellikle büyük hayvan populasyonları (örneğin, il, bölge ve ülke düzeyinde ) için söz konusudur; küçük hayvan populasyonları (örneğin sürü düzeyinde ) böyle bir değerlendirme yapmak için uygun değildir.
   Uzun süreli kayıtlar incelendiğinde bazı hastalıkların kademeli olarak azaldığı, bazı hastalıkların ise arttığını göstermektedir. Örneğin; Türkiye’de tüberküloz, kuduz, ruam gibi hastalıkların sıklığı geçtiğimiz 50 yıl içinde kademeli olarak düşmüştür. Amerika’da 1945-1975 yılları arasında köpeklerde kuduz vakaları azalırken, yabani hayvanlarda artmıştır. Son yıllarda kanser ve solunum sistemi infeksiyonlarında kademeli bir artış vardır.
   Hastalıkların sekular dağılımdaki değişikliklerin nedeni ancak varsayımlar ile açıklanabilir. Bunları doğal koşullarda test etmek imkansızdır, çünkü değişiklik geçmişte olmuştur. Ancak değişiklikler bazı mantıklı varsayımlarla açıklanabilir. Örneğin; kanser ve solunum sistemindeki hastalıklarındaki artış çevre kirlenmesine bağlanabilir. Bazı infeksiyon hastalıkların sıklığında görülen azalma ise aşılama ve hastalık eradikasyon programları ile ilişkili görülmektedir. Bunun yanında insensif hayvancılık nedeniyle hayvan populasyonun yoğunluğunun artması son yıllarda bazı hastalıkların artmasına yol açmıştır. İnfeksiyöz etkenlerin virülenslerindeki değişikliklerde uzun vadede hastalıkların sekuler dağılımında değişikliklere neden olabilir.
   Hastalıkların sekuler dağılımının belirlenmesinde değerlendirmeye alınan bilgilerin güvenirliği çok önemlidir. Sekuler dağılımda görülen değişikliklerin bir nedeni de hatalı veya eksik bilgiler olabilir; hastalık teşhis edilemez, başka bir hastalıkla karıştırılabilir veya riskteki populasyon yanlış sayılabilir. Örneğin; kayıtlar göz önüne alındığında enterik campylobakter infeksiyonlarının sıklığında son 15 yıl içinde çok büyük artış görülmüştür.
Ancak bunun gerçek nedeni son yıllarda izolasyon yöntemlerinin geliştirilmesidir; yani 15 yıl öncesine kadar enterik campylobakter infeksiyonlarının teşhis edilememesidir.

Absolüt zamanda hastalık dağılımı   
   Bu yaklaşımda hastalıkların temporal dağılımının gösterilmesinde takvim zamanı değil, olayların görüldüğü zaman birimleri esas alınır. Hastalığın ortaya çıktığı günü takvim günü olarak değil başka gün olarak gösterilir. Örneğin; bir tavuk kümesinde 7 gün süren ve ani ölümlerle sürdürülen bir hastalık ortaya çıktığında ölümlerin ilk görüldüğü gün 1. gün, son görüldüğü gün 7. gün olarak kaydedilir ve olaylar 7 gün dilimine ayrılmış olur.
TEMPORAL DAĞILIMIN SAPTANMASI
   Kısa süreli , periyodik ve sekuler değişiklikler ardı ardına gelişebilir ve belirtileriyle karışabilir. Böyle durumlarda temporal değişiklik tipi zaman süresi analizi ile ayırt edilebilir.Zaman serisi,  hastalık veya ölüm vakalarının zaman içindeki kaybıdır.  Zaman süresi analizi ile hastalığın bilinen temporal dağılım  şekillerindeki beklenmeyen ve rast gele dalgalanmalar ve sapmalar anlaşılabilir .
Zaman serisi analizini temel alınacak veriler , örneğin mezbahada kesilen koyun akciğerlerinde saptanan pineumoni vakalarının aylık ortalama yüzdesi toplanır bu verilerde zaman serisi analizi yapmak için , yani hastalığın temporal dağılımını saptamak için üç yöntem kullanılabilir;1)serbest çizim , 2) hareketli ortalamanın hesabı, 3) regresyon analizi
Serbest  çizim
Serbest çizimde veriler zamana karşı grafiğe yerleştirilir ve noktalar el ile birleştirilir (Şekil 22a). Grafiğe bakıldığında noktaların dağılımındaki farklılığa rağmen , yıllık bir siklusun ve sekuler bir artışın olduğu gözlene bilir. Serbest çizim kolay bir yöntem olmasına karşın , subjektif değerlendirme hatalarına açıktır ve rastgele sapmaları açıklayamaz .
Hareketli ortalama

Hareketli ortama ,arda arda gelen sayı gruplarının aritmetik ortalamasıdır.Yukarıdaki aylık değerlerde üç aylık hareketli ortalamayı bulmak için arda arda gelen 3 ayın değerlerinin ortalaması alınır.Örneğin;Nisan 1987 için üç aylık hareketli ortalama,Mart,Nisan ve Mayıs 1987 değerlerinin toplanarak üçe bölünmesi ile hesaplanır.Mayıs 1987 için hareketli ortalama Nisan,Mayıs ve Haziran değerlerinin toplanarak üçe bölünmesi ile elde edilir.Eldeki tüm aylara ait hareketli ortalamalar hesaplandıktan sonra grafiğe yerleştirilir.(Şekil 22b).Görülebileceği gibi mevsimsel ve sekuler değişiklikler daha belirgin hale gelmiştir.Bu yöntem,rastgele sapmaların eğri üzerindeki etkisini azaltır ve siklik değişikliklerin daha iyi gözlenmesine olanak sağlar.Amaca göre 4 aylık,6 aylık ,1 yıllık vb. hareketli ortalamalar alınabilir.Bu yöntemin iki dezavantajından birisi,ilk ve son değerlerin ortalamasının alınamaması,ikincisi,ortalamanın çok uç değerlerden etkilenebilmesidir.





Regresyon analizi

Regresyon analizi iki veya daha fazla değişken arasındaki ilişkileri araştırmak için kullanılan bir yöntemdir.Daha basit bir ifadeyle değişkenler arası paralelliğin derecesini saptamak için kullanılır.Yukarıda verilen örnekteki değerler bu işleme sokulduğunda redresyon eğrisi denen bir çizgi elde edilir(şekil 22a).Grafikte de görülebildiği gibi sekuler değişiklik net olarak ortaya çıkıştır.Regresyon analizinde kullanılan değerler amaca göre ayarlanarak sekuler dağılım uzaklaştırılabilir(şekil 22c) veya mevsimsel dağılım uzaklaştırılabilir(şekil 22d).

HASTALIKLARIN SPASYAL DAĞILIMI

Hastalık olayları sadece zaman içinde kümelendirilerek değil,yer bazında kümelendirilerek de sunulabilir.Hastalık olaylarının yer bazındaki dağılımına spasyal dağılım denir.Hastalıkların spasyal dağılımını etkileyen faktörler arasında,populasyon yapısı,bulaşma yolları ve ekolojik faktörler sayılabilir.
Bir hastalığın bir bölgede görülebilmesi için,orada duyarlı havyan populasyonunun,hastalık vektörle taşınıyorsa vektörün bulunması gereklidir.Haliyle,distemper hastalığı köpek olan yerde,babesiosis kene olan yerde görülecektir.Temasla geçen bir epideminin oluşabilmesi için duyarlı hayvan sayısının belirli bir yoğunlukta olması gerekir.Epideminin oluşabilmesi için gerekli olan minimal havyan yoğunluğuna eşik düzeyi denir ve bu yoğunluk Kendall eşik teoremi denn matematiksel formülle belirlenir.Bu teoremin yabani hayvan infeksiyonundaki uygulaması Şekil 23’de gösterilmiştir.
Duyarlı hayvan yoğunluğu belli bir düzeyin üstünde olduğunda,bir hayvan birden fazla hayvanı infekte edebilir ve epidemi oluşur.Yoğunluk arttıkça epidemik eğri dikleşir.Hayvan yoğunluğu eşik düzeyinin altında ise hastalık genellikle endemik seyirli olur.
Benzer başka bir çalışmada köpeklerde parvovirus epidemisinin oluşabilmesi için km2 ‘de en az 12 hayvanın bulunması gerektiği bulunmuştur.
Epideminin yayılabilmesi için de hayvan populasyonunun en az %20-30’unun duyarlı olması gerekir.Epidemi ilerledikçe,ölen hayvanlar ve gelişen bağışıklık nedeniyle duyarlı hayvan sayısı azalır. (Şekil 24) . Ve olayların sonunda , populasyonda duyarlı hayvan kalmadığı için epidemi biter . Köpek parvovirus epideminde km2 de 6 duyarlı hayvan kaldığında epidemi sonlanır. Yeni bir epideminin oluşabilmesi için populasyondaki duyarlı hayvan sayısının artması gerekir . Bu da bazı infeksiyonların siklik yapısını açıklar.
   Deniz, dağ, çöl gibi doğal coğrafik engeller de hastalıkların belirli bölgede sınırlanmasında rol oynaya bilir. Çok fazla duyarlı hayvan populasyonuna sahip olmasına rağmen Kuzey Amerika’da sığır vebasından ani olmuştur. Hastalıkların yersel dağılımında rol oynayan faktörler bulaşma yolları, populasyon sayısı ve hastalıkların ekolojisi bahsinde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.



   Hastalıkların spasyal dağılımı üç şekilde olabilir: rasgele , kontagiyöz ve düzenli (Şekil 8). Rasgele dağılım faha çok sporadik özellikteki hastalıklarda , düzenli dağılım endemik özellikteki hastalıklarda ve kontagiyöz dağılım epidemilerde görülür. Hastalıkların spasyal dağılımı genellikle haritalar üzerinde gösterilir.
   Spasyal dağılım şekilleri , verilerin Poisson dağılımına uygunluklarının x-kare testinde  saptanması ile analiz edilir. Bu testte varyans ortalamadan düşük bulunursa hastalığın regüler dağılımı , yüksek bulunursa kontagiyöz dağılımlı olduğu anlaşılır.
   Hastalığın spasyal dağılımının belirlenmesi , hastalık nedeninin ayırt edilmesinde yardımcı olabilir. Örneğin ; kedi lökemisinin infeksiyöz karekterde olduğu spasyal dağılım analizi sayesinde mümkün olmuştur. Spasyal dağılımın belirlenmesi , hastalığın çevre ve ekosistem ile ilişkisinide ortaya çıkarabilir. Ayrıca bu bilgiler ; hastalık kontrol stratejisinin belirlenmesinde de yardımcı olur. 
Beşeri hekimlik insan içinse Veteriner Hekimlik insanlık içindir.
Denilebilir ki insan hekimliği veteriner' in yanında okyanusa karşı iç deniz gibidir... 'İsmet İnönü - 1943'
Bilgi, paylaşıldıkça çoğalır.
Kör bir kurşun kalem dahi, keskin bir hafızadan daha iyidir.

https://vetrehberi.com