GençVeteriner | Veteriner Hekimlik ve Evcil Hayvan Portalı
Veteriner Hekim ve Evcil Hayvan Platformu

özel viroloji(1)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı C!LG!N_17

  • Aktif Üye
  • *
    • İleti: 174
    • Teşekkür: 49
    • Cinsiyet:Bay
  • Sınıf: Mezun
  • Üniversite: Yüzüncü Yıl
RNA VİRUSLARI

Kübik simetrili, Zarfsız RNA virusları
Picornaviridae, Caliciviridae, Reoviridae ve Birnaviridae

Picornaviridae
Picornavirus cinsleri

Cins   Virus   Duyarlı konakçı   Hastalıklar
Aphtovirus   Şap hastalığı virusu 7 serotip ve 80< alttip   Sığır, yabani ruminant, domuz    ŞAP hastalığı
Enterovirus   Sığır enterovirusları serotip 1-7    
Sığır
   Subklinik enfeksiyonlar
   Domuzların enterovirusları tip 1-11   Domuz   Subklinik, tip 1 Ensefalomyelitis
   Veziküler hastalık virusu   Domuz   Domuzların Veziküler Hastalığı
   Avian enteroviruslar   Tavuk   Avian Ensefalomyelitis
      Ördek, Hindi    Hepatitis
Cardiovirus   Ensefalomiyokarditis virus   Kemirgenlerle temasta olan memeliler   Klinik hastalık ender görülür.
Rhinovirus   At ve Sığır Rhinovirus tip 1-3   At ve sığır   Hafif rinitis, bazen viremi

Picornaviruslar’ın özellikleri
Picornavirion zarfsız olup, 25-30 nm çapındadır.
Virion 60 kapsomerden oluşan ikozahedral kapsid’e sahiptir. Her bir kapsomer, her biri 30 kDa’ luk VP1, 2, 3, 4, ve 10 Kda’luk VP4 den oluşan tek bir polipeptid molekülünden oluşmuştur.
Linear, (+) ssRNA dan ibaret infeksiyöz özellikte genoma sahiptir. Virus stoplazmada replike olur.
Virion’a ait (+) ssRNA,  mRNA olarak görev yapar ve tek bir polipeptid molekülünün sentezinde kullanır. Sentezlenen polipeptid sonradan daha küçük protein moleküllerine ayrılır.
Picornaviruslar ortamın pH’sına karşı duyarlılıklarına göre birbirlerinden ayrılabilmektedir;
Aphtovirus’lar pH 7’nin altında  dayanıklı değildir.
Rhinoviruslar pH 5’in altında aktivitelerini kaybederler.
Enterovirus ve Cardiaviruslar pH 3’te stabildir.
Cardioviruslar 0.1 M halid (Florid (F-) gibi negatif yük taşıyan halojen atom) iyonlarının varlığında bifazik özelliğe sahiptir. PH 3’te stabil iken, pH 5-6 arasında dayanıksızdırlar.
Aphtovirus ve Cardiovirusların genomunda fonksiyonu bilinmeyen bir polisitidilik  asit bulunur.
Şap hastalığı etkeni olan aphtoviruslara sodyum karbonat (soda) etkili iken, domuzların vesiküler hastalığı virusu etkilenmez.

Aphtoviruslar: ŞAP HASTALIĞI
Aphtoviruslar dünyada önemli sorunlara neden olan Şap hastalığına neden olurlar. Hastalık ilk defa 1897 yılında Loeffler ve Frosch tarafından tarafından tanımlanmıştır. Sığır, koyun ve domuzlarda önemli salgınlara neden olmaktadır. Hastalığın morbiditesi çok yüksek ancak mortalitesi düşüktür. Ancak, hastalığın daha önce görülmediği ve ilk defa ortaya çıktığı bölgelerde, özellikle hastalığın iyileşme sürecinin yavaş olması önemli sorunlara neden olmaktadır.

Klinik özellikleri
Şap hastalığı virusu geniş çapta çift tırnaklı evcil ve yabani hayvanlarda enfeksiyon oluşturur. Atlar infeksiyona dirençlidir. Sığır, koyun, keçi, deve ve domuz gibi evcil hayvanlar ile yabani ruminantlar duyarlıdır ve hastalık klinik olarak bu hayvanlarda görülür. Hastalık klinik olarak sığır ve domuzlarda daha şiddetli seyreder. Hastalık koyun ve keçilerde genellikle subklinik seyreder. Hastalık yabani hayvanlarda subklinik enfeksiyonların yanı sıra şiddetli klinik belirtiler ve ölümler görülür.
Sığırlarda, 2-8 günlük inkübasyon döneminden sonra, ateş, iştahsızlık, depresyon ve süt salgısının azalması görülen başlıca klinik bulgulardır. Mütakip 24 saat içinde dil ve damakta vesikül’ler oluşur ve ağızdan salya akıntısı başlar. Veziküller, tırnak arası deride ve ayağın corona bölgesi ile meme başında da görülür. Veziküller kısa zamanda patlar ve ülseratif lezyonlar ortaya çıkar.

Dildeki lezyonlar birkaç günde iyileşirken burun boşluğu ve tırnaktaki lezyonlarda, uzun süren topallık ve mukoprulent burun akıntısı ile karakterize sekonder bakteriyel enfeksiyonlar oluşur. Altı aylık ve daha küçük buzağılarda myokarditis şekillenir ve buna bağlı ölümler görülür. Erişkin sığırlarda mortalite çok düşüktür. Virus, gebe hayvanlarda plasentayı geçmez ancak buna rağmen (yüksek ateş sonucu) abortus görülür.
Hastalığı geçiren hayvanlarda uzun süren üreme ve gelişim sorunları görülür. Endemik bölgelerde, hastalığı geçiren sığırlarda gelişen bağışıklık nedeniyle hastalık klinik olarak daha hafif ve subklinik seyreder.
Domuzlarda görülen en önemli semptom topallıktır. Şap lezyonları şiddetli ve ağrılıdır.
Ağızdaki lezyonlara sığırlardakine göre daha az rastlanır.
Koyun, keçilerde ve yabani ruminantlarda enfeksiyon sığırlara göre daha hafif seyreder ve daha çok ayakta şap lezyonları ile birlikte topallık görülür.

Şap hastalığı virusu serotiplerinin kıtalara ve bazı coğrafik bölgelerdeki dağılımı
Bölge   Tip   Enfeksiyonun konumu
Güney amerika   O, A, C   Endemik ve aşılama yapılıyor. Surinam, Guyana, Şili’nin bir kısmı, Arjantin ve Kolombiya’da son zamanlarda görülmedi.
Avrupa   A, O, C   Aşı programlarının uygulandığıu bölgelerde insidans düşük. İngiltere, İrlanda İsweç, Norweç, ve İzlanda infeksiyondan ari ve aşı uygulanmıyor.
Afrika   A, O, C, SAT1, 2, 3   Bir çok ülkede endemik olup çok az ülkede aşılama programı uygulanıyor. A, O, C serotipleri daha çok kuzeyde, SAT 1, 2, 3 ise sahranın güneyinde görülmektedir.
Asya   A, O, C, Asya 1   Uzak, yakındoğu ve orta asya ülkelerinde endemiktir. Bazı ülkelerde aşılama programı uygulanmaktadır. Enfeksiyon Japonya’da görülmemiştir.
Kuzey ve orta amerika      Hastalıktan aridir. Son salgınlar Amerika 1929, Kanada 1951, Meksika 1954 yıllarında görülmüştür.
Karibiyen adaları      Hastalıktan aridir. Son salgınlar; Kurakao 1961, Guadelup 1964 yıllarında görülmüştür.
Okyanus      Avustralya ve Yeni Zellanda enfeksiyon görülmemiştir.

Patogenezis
Aerosol’lerin solunması, enfekte yemlerin yenmesi, kontamine aşıların inokulasyonu, kontamine sperma ile tohumlama, elbiseler, veteriner araç gereçleri vb.. enfeksiyonun ruminantlardaki başlıca bulaşma yollarıdır.
Karkasta bulunan viruslar kesim sonrası laktik asit tarafından inaktive edilir. Kemik iliği ve sakatatta bulunan viruslar bu bölgelerde pH da herhangi bir değişiklik olmadığından enfeksiyon kaynağı olabilir.
Rüzgar ile virus partikülleri uzun mesafelere (10 km < ) yayılabilir. Hastalığın 1982 yılında deniz üzerinden Fransa'dan İngiltere'ye bulaştığı, 1966 yılında ise Danimarka’dan İsveç’e 100 km’lik bir mesafede hava yolu ile bulaşmanın olduğu bildirilmektedir.
Solunum yolu ile enfekte olan hayvanlarda virus önce yutakta çoğalır ve daha sonra viremi ile diğer dokulara yayılır. Klinik hastalık belirtileri çıkmadan 24 saat önce virus vücut salgıları ile çevreye atılır. Enfekte hayvanlardan (özellikle domuzlarda) hapşırma, tıksırma yolu ile atılan aerosol’lerde ve süt salgısında bol miktarda virus bulunur. Bu nedenle aerosoller ve süt, virus’un çevreye yayılmasında epidemiyolojik olarak çok önemlidir.
Şap virusu, enfeksiyonu geçiren hayvanların bazılarında yutakta persiste olabilir. Enfeksiyona maruz kalan sığırlarda 2 yıl, koyunlarda 6 ay süreyle virus tespit edilebilir. Domuzlarda persiste enfeksiyon görülmez. Taşıyıcılık durumu, SAT serotipleri enfekte Afrika buffaloları gibi bazı yabani hayvanlarda da gözlenmektedir. Virus’un ruminantlarda persiste enfeksiyon oluşturma mekanizması bilinmemektedir. Virus yutakta infeksiyöz şekilde bulunmaktadır ve yutak sıvısı duyarlı hayvanlara inokule edildiğinde şap hastalığına neden olmaktadır.

Bağışıklık
Şap hastalığını geçiren hayvanlarda oluşan IgM antikorları homolog tipteki virusları nötralize etmektedir. Hatta heterolog tipler için de etkili olabilmektedir. Buna karşın IgG antikorları iyileşme (konvalesans) döneminde oluşmaktadır ve daha çok tip spesifiktir. Hatta subtip spesifik olabilmektedir. Hastalığa karşı korunmada hücresel bağışıklığın önemi çok az olduğu kabul edilmektedir.
Hayvanlarda hastalığın geçirilmesi ile kazanılan doğal aktif bağışıklık süresi 1 veya birkaç yıldır. Ömür boyu bağışıklık sağlamaz. İyileşen hayvanlar kısa sürede bir başka Şap virus tipi ile enfekte olabilir ve hastalığın klinik bulguları tekrar görülebilir.
Laboratuvar teşhisi
Evcil hayvanlarda aynı klinik belirtilerle seyreden 3 ayrı hastalık bulunmaktadır. Bu nedenle enfeksiyonun laboratuvar teşhisi önemlidir.

Farklı hayvan türlerinde vezikül oluşumu ile karakterize ortaya çıkan doğal enfeksiyonların ayırıcı teşhisi
            Konakçı   
Hastalık   Virus   Sığır   Koyun   Domuz   At
ŞAP   Picornaviridae   Duyarlı   Duyarlı   Duyarlı   Dirençli
Domuzların Veziküler Hastalığı   Picornaviridae   Dirençli   Dirençli   Duyarlı   Dirençli
Veziküler stomatitis   Rhabdoviridae   Duyarlı   Duyarlı   Duyarlı   Duyarlı
Domuz Veziküler Ekzantem   Caliciviridae   Dirençli   Dirençli   Duyarlı   Dirençli

Laboratuvara gönderilecek örnekler klinik belirtilerin en son görüldüğü en az 2 hayvandan alınmalıdır. Başlıca örnekler; vezikül sıvısı, yırtılmış veziküllerin kenar epitel hücreleri, antikoagulantlı kan, serum ve özefagus ve farengiyal sıvılardır. Örnekler %10 buzağı serumu içeren doku kültür vasatı ile aynı oranda karıştırılarak sulandırılır.
Ölen hayvanlardan kalp, tiroid ve lenf yumruları alınabilir.
Örnekler -70ºC’de dondurulmuş şekilde hemen laboratuvara gönderilmelidir.
Soğuk zincir sağlanamaz ise duplike örnekler gliserol buffer (pH 7.6) içinde gönderilebilir.
Şap virus serotiplerinin tespitinde komplement fikzasyon testi kullanılmaktadır.
Virus izolasyonunda hücre kültürlerinden yararlanılır. İzole edilen virusların teşhisinde ise komplement fikzasyon testi ile nötralizasyon testi kullanılmaktadır.

Kontrol
Şap hastalığı bildirimi zorunlu bir hastalıktır. Hastalıkla ilgili  herhangi bir şüpheli bulgu ulusal veteriner yetkililere bildirilmelidir.
Hastalığın eradikasyonu;
1.   Hastalanan ve direk veya indirek temas etmiş tüm hayvanların kesimi
2.   Katı karatina uygulamaları ve hayvan haraketlerinin sınırlandırılması
3.   Aşılama yapılmaması ile sağlanabilir.
Bu yöntemlerin uygulanabilmesi için öncelikle ulusal aşılama programları yardımı ile hastalığın prevalansı azaltılması gerekir.
Aşılamada inaktif aşılardan yararlanılır.
Waldmann köbe ve Frenkel aşıları sığır dilindeki şap lezyonlarından elde edilir. İnaktivasyon işleminde formol, adjuvant olarak ta Aluminyum hidroksit kullanılır.
Aşılar, primer hücre kültürleri (monolayer) ile BHK-21 hücre kültürlerinden de elde edilebilir. İnaktivasyon işleminde beta-propiolakton, N-asetiletilenamin, veya formol, adjuvant olarak ta Aluminyum hidroksit veya saponin kullanılır.

Sığırlarda çeşitli sekret ve ekstretlerde şap virusunun bulunma süreleri
Sekret veya  ekskret   Maksimum bulunma süresi (gün)
Solunan hava   5
Salya   14
Burun akıntısı   7
Osefago-faringeal sekret   > 530
Gözyaşı   > 3
Süt   9
Prepusyal sekret   6
Semen   10
İdrar   7
Dışkı   15

Materyal   Maksimum bulunma süresi
Yapağı’da   14 gün
Sığır derisi ve kıllar’ında   4-6 hafta
Sinekler’de   10 hafta
Hastalık bulaşmış ayakkabılar’da   11-14 hafta
Saman-ot v.s.’de   15 hafta
Kuru hayvan gübresi’nde   14 gün
Sıvı hayvan dışkısı’nda (Kışın)   6 ay
Toprak yüzeyi’nde (Sonbahar)   28 gün
Toprak yüzeyi’nde (Yaz)   3 gün
İdrar’da   39 gün
Caliciviridae

Calicivirus bilinen tek cins’tir. (Calix: bardak)
Bu cins içinde iki ayrı virus tespit edilmiştir;
Domuzların vesiküler ekzantem virusu (DVE virus’u)
Kedilerin calicivirus’u

Caliciviruslar’ın özellikleri

Calicivirion 35-40 nm çapında, zarfsız sferikal bir yapı gösterir,.
İkozahedral kapsid, 32 adet, cinse özgü bardak şeklinde 60-70 kDa’luk tek bir polipeptid moleküliçeren yüzey yapılardandan oluşmuştur.
Linear, (+) ssRNA dan ibaret infeksiyöz özellikte genoma sahiptir. Virus stoplazmada replike olur.

DOMUZLARIN VESİKÜLER EKZANTEMİ
Hastalık domuzların, burunda, ağız boşluğunda ve ayakta vezikül oluşumu ile karakterize akut seyirli, ateşli ve bulaşıcı bir enfeksiyonudur. İnkübasyon dönemi 18-72 saattir. Morbiditesi yüksek mortalitesi düşüktür. Enfeksiyonun seyri sırasında herhangi bir komplikasyon olmadığı sürece 1-2 hafta içinde iyileşir.
Hastalık Klinik olarak Şap ve Veziküler stomatitis’ten ayrılamaz

ENFEKSİYÖZ KEDİ NEZLESİ
Kedi calicivirus, kedilerde görülen iki önemli solunum yolu hastalığından birisinin etkenidir. Hastalık akut veya subakut seyirli konjuktivitis, rinitis, tracheitis, pnömonia ve oral epitel hücrelerde ülser ve vezikül oluşumu ile karakterizedir. Ateş, iştahsızlık, göz ve burun akıntıları diğer klinik bulgulardır. Hastalığın morbiditesi yüksek, mortalitesi ise % 30’lara ulaşabilir. Hastalıktan iyileşen hayvanlar uzun süre taşıyıcı olarak kalır.
Kedigiller familyasındaki hayvanlarlar enfeksiyona duyarlı olmasına rağmen klinik hastalık daha çok evcil kedilerde ve leopar’larda görülmektedir.
Calicivirus suşlarının virülensleri değişiklik gösteririr. Bazı suşlar subklinik enfeksiyona veya üst solunum yolunda semptomlara neden olurken, virulensi yüksek olan suşlar özellikle yavru kedilerde pnömoniye neden olmaktadır.
Teşhis
Hastalık klinik olarak feline herpesvirus 1’in neden olduğu rhinotracheitis’ten ayırt edilemez. Teşhis, laboratuvar yöntemleri ile yapılmalıdır. Feline calicivirus kedi hücrelerinden hazırlanan kültürlerde kolyca izole edilebilmektedir.

Epidemiyoloji ve kontrol
Feline calicivirus akut üst solunum yolu enfeksiyon belirtileri gösteren kedilerin % 50’sinden izole edilebilmektedir. Bir yaş ve üzeri kedilerin tamamında antikor tespit edilebilmektedir. Hastalık klinik olarak 1 yaş ve üzeri kedilerde ender görülür. Hastalığı geçiren kedilerin önemli bir bölümünde hastalık persiste olabilir ve bu hayvanlar orofarenks yolla birkaç yıl süreyle hatta ömür boyu virusu çevreye bulaştırırlar.
Hastalığın kontrolünde attenue canlı aşılar ile inaktif aşılardan yararlanılır. Aşılar genellikle feline herpesvirus 1 aşısı ile kombine olarak uygulanmaktadır.




















Reoviridae

Reovirus ismi (Respiratory Enteric Orphan) 1959 yılında daha önce picornavirus olarak sınıflandırılan, sindirim ve solunum sisteminden izole edilen ve herhangi bir hastalıkla ilgileri bulunmayan bir grup virus için önerilmiştir. Birkaç yıl sonra yapılan araştırmada bu virusların genomlarının dsRNA’dan oluştuğu ve daha sonrada genomlarının segmentli olduğu tespit edilmiştir.
1970’li yılların başında zarfsız ve segmentli dsRNA taşıyan orbiviruslar henüz sınıflandırılmamış olan arboviruslardan ayrılmışlardır. Kısa bir süre sonra ishalli insan ve hayvan dışkılarında bulunan, farklı morfolojiye sahip ve aynı şekilde dsRNA genom taşıyan, rotavirus olarak isimlendirilen bir grup virus tanımlanmıştır.
Bu 3 grup virus, Reoviridae familyasında Orthoreovirus, Orbivirus ve Rotavirus
olmak üzere 3 ayrı virus cinsini temsil etmektedir.
Orthoreovirusların çoğu patojenik değildir.
Önemli patojen reovirus suşları Orbivirus ve Rotavirus cinsleri içindedir.
Orbiviruslar içinde evcil hayvanlarda enfeksiyon oluşturmayan çok sayıda serogrup da bulunmaktadır.
Reoviridae familyası içindeki virusların neden olduğu enfeksiyonlar
Cins   Virus   Hayvan türü   Hastalık
Orthoreovirus   Memeli Orthoreovirus 1-3   Çok sayıda memeli ve kuş türünden izole edilmektedir.   Farelerde hepatoensefalomiyelitis
   Avian orthoreovirus   Tavuk, hindi, kaz   Artritis, nefrozis, enteritis, CRD, myocarditis
Orbivirus   Mavi dil virusu 1-24   Koyun, sığır ve geyik   MAVİ DİL HASTALIĞI
   Ibaraki virus   Sığır   Mavidil’e benzer akut ateşli bir hastalık
   Epizootik hemorajik hastalık   Geyik   Epizootik hemorajik hastalık
   Afrika At hastalığı virusu 1-9   At, eşek, zebra   AFRİKA AT HASTALIĞI
Rotavirus   Konakçıya özgü çok sayıda tip   Hayvanların çoğunda   Enteritis
Reovirusların özellikleri
Tüm reoviruslar 70 nm çapında zarfsız sferikal virionlardır. Virion dış ve iç kapsid’ten oluşmaktadır. İkozahedral simetri ile birbirine bağlanmış 32 kapsomerden oluşan iç kapsid tüm cinslerde stabil bir yapıya sahiptir. Buna karşın dış kapsid cinsler arasında önemli farklılıklar gösterir.
Reovirion’lar segmentli dsRNA taşırlar. Poliakrilamid Jel Elektroforezis yöntemi ile Orthoreoviruslarda 10, Orbiviruslarda 10 ve Rotaviruslarda 11 segment tespit edilmiştir. Virus stoplazmada replike olur. Her virus cinsi içinde türler arasında Genetik reassortment oluşmaktadır.
Rotaviruslarda dışmembranın ana komponenti bir glikoproteindir. Tüm Rotavirusların sahip oldukları ortak bir iç kapsid antijenin var olduğu düşünülmektedir. Ancak bazı atipik rotaviruslar (pararotavirus) bu ortak antijene sahip değildirler ve genomları rotaviruslardan farklı olarak 5, 7 ve 9 segmentli olabilmektedir.
Orthoreovirus ve rotaviruslar lipid çözücülere karşı dayanıklıdır ve çok geniş bir pH aralığında, orbiviruslar ise ancak pH 6-8 arasında stabil kalabilir. Bazı suşlar da eter’e karşı duyarlıdır.
Kimotripsin gibi ince barsaklarda bulunan proteolitik enzimler dış kapsidin yıkımına neden olur ve bu durum orthoreovirus ve rotavirusların infektivitelerini arttırır.
Orbiviruslar proteinli ortamlarda oldukça stabildir. Örn. Mavi dil virusu, 25 yıl süreyle oda sıcaklığında bırakılan kandan tekrar izole edilebilmiştir.
İodofor ve fenolik bileşik içeren dezenfektanlar rotavirusları inaktive eder. Ancak hipoklorit etkisizdir. Etanol (% 95) bu amaçla laboratuvarda kullanılabilecek etkili bir dezenfektandır. 

MAVİ DİL HASTALIĞI
Mavi dil hastalığı, özellikle koyunlarda, konjesyon, ödem ve hemoraji ile karakterize bir AR-BO virus enfeksiyonudur. Hastalık, ortamın ekolojik yapısına, koyunların bakım ve beslenmesine ve virus serotiplerine bağlı olarak subklinik veya çok şiddetli seyredebilir.
Hastalık koyunlarda ölüm veya iyileşen hayvanlarda gelişme bozukluğu ve yapağı dökülmesi gibi önemli ekonomik kayıplara neden olur. Enfeksiyon sığırlarda ve keçilerde subklinik seyreder ancak bazı yabani geyik türlerinde çok şiddetli seyredebilir.
Virus, yavru atma ve fetal anomaliler ile karakterize kongenital enfeksiyona da neden olur.
Hastalık 1940’lı yıllara kadar sadece Afrika’da var olduğu biliniyordu. Avrupa daki yüzbinlerce koyunun etkilendiği en önemli salgınlar 1956-57’de Portekiz ve İspanya’da görülmüştür.
Virus ilk olarak 1952 yılında Kaliforniya’daki koyunlardan, 1959 yılında Oregon’daki sığırlardan izole edilmiştir.

Dünyada bazı bölgelerde izole edilen Mavi dil virus serotipleri
Bölge   Serotip
Güney ve Batı Afrika   1-15, 18, 19, 22, 24
Ortadoğu   1, 3, 4, 10, 12, 16
USA   2, 10, 11, 13, 17
Avustralya   1, 20, 21, 23
Güney Amerika  (Brezilya)   4

RNA hibridizasyon ve hücre kültüründe serum nötralizasyon testleri yardımı ile günümüzde 24 mavi dil virus serotipi tanımlanmıştır.

Epidemiyoloji
Mavi Dil virusu artropod’lar (Culicoides spp. sinekler) aracılığı ile bulaşmaktadır. Plasenta yolu ile bulaşma da olabilir. Direk temas veya kontamine hayvan ürünleri ile bulaşma olmaz. Mavi dil hastalığının epidemiyolojisi konakçı, vektör, iklim koşulları ve virus arasındaki etkileşimlere bağlıdır.
Culicoides spp. sineklerin daha çok aktif oldukları yazın son aylarında hastalık daha sık görülür. Nemli pisliğin bulunduğu bölgeler ve sığır dışkısı bu cins sineklerin en sık bulunduğu yerlerdir. Nemlilik bu sineklerin yaşam siklusunda çok önemli rol oynamasına rağmen, bazı türler kuru bölgelerde bazıları da yoğun tuzlu sularda yaşarlar.
Dişi bir Culicoides, 70 günden daha fazla olabilen tüm yaşamı boyunca 3-4 günde bir kan emer. Kan virus taşıyorsa, vektör sineğin hemosel ve tükrük bezi hücrelerini enfekte eder. 7-10 günlük bir inkübasyon döneminden sonra virus tükrüğe geçer ve virusu kan emeceği diğer bir konakçıya bulaştırır.
Artropodlarda transovarial bulaşma olduğuna dair bir bulgu yoktur. Culicoides’in tüm türleri vektör değildir.
Dünyanın değişik bölgelerinde farklı sinek türleri vektör olabilir. Rüzgar, vektör sineklerin uzak bölgelere taşınmasında rol oynayabilmektedir.

Klinik özellikler
Hastalık, koyunlarda ateş ve onu mütakip hiperemi, ağızda aşırı salya akıntısı ve köpüklenme ile karakterize olup önce seröz sonraları kanlı mukoprulent burun akıntısı görülür.
Dil siyanotik görünümde olduğundan hastalık mavi dil olarak tanımlanır. Hasta hayvanlar halsizdir ve aspirasyon pnömonisi sonucu ile ölebilirler.
Tırnağın korona bölgesi hiperemik ve ağrılıdır. Baş ve boyun bölgesinde ödem görülebilir.
Hayvan ayakta duramaz ve yere yatma eğilimi gösterir.
Deride hiperemi görüldükten birkaç hafta sonra yapağı dökülmeye başlar.
Kaslarda dejenerasyon görülür hayvanların çoğunda iyileşme uzun zaman alır.
Hastalığın morbiditesi % 80, mortalitesi ise % 50’ ye çıkabilir. Hastalık geyiklerde de aynıdır. Ancak sığırlarda genellikle subklinik seyreder ve akut olgular ender görülür.
Mavi dil hastalığı yavru atmaya ve kongenital anomalilere de neden olur. Gebelik sırasında intra uterin dönemde enfekte olan buzağılarda viral enfeksiyon doğumdan sonra bir yıl kadar persiste olur. Benzer bulgular kuzularda da görülür ancak persiste viremi iki ay kadar sürer.

Patogenezis
Mavi dil virusu hematopoetik hücrelerde kan damar endotel hücrelerinde çoğalır. Erişkin koyunlarda viremi bazen bir ay’dan daha fazla sürer. Virus sığırlarda daha uzun süre persiste olur. Ender de olsa boğalarda viremi döneminde virus spermaya geçebilir.

Laboratuvar Teşhisi
Hastalığın teşhisi koyunlarda klinik bulgulara göre yapılabilir ancak sığırlardaki tanısı zordur.
Mavi dil hastalığı, veziküler hastalık, sığırların viral diyaresi-mukozal hastalığı (VD-MD), sığır vebasının hafif olguları, infeksiyöz sığır rhinotracheitisi (IBR) ve malignant Coryza ile karışabilir.
Patognomik makroskobik patolojik bulgu yoktur.
Mavi dil virusu izolasyonu çoğu zaman zordur. Ateşli ve erken klinik dönemdeki hayvanların kanından veya daha da iyisi deriden hazırlanan inokulumların 10-11 günlük tavuk embriyosuna intravenöz olarak inokulasyonu ile izolasyon şansı artmaktadır.
Teşhis amacı ile çok sayıda serolojik test (ELISA vb.) kullanılmaktadır. Klonlanmış genom segmentlerinin prob olarak kullanıldığı yöntemlerde geliştirilmektedir.

Koruma ve kontrol
Bir bölgenin coğrafi ve iklim yapısı mavi dil salgınlarının ortaya çıkmasında önemli rol oynamaktadır.
Hastalığın kontrolünden canlı ve inaktif aşılardan yararlanılmaktadır.
Güney Afrikada mavi dil hastalığı kontrolünde kullanılan canlı aşıların üç dezavantajı vardır.
1.   Canlı virus aşıları gebe koyunlarda fetal ölümlere ve beyinde anomalilere  neden olmaktadır.
2.   Polivalan canlı aşıların kullanılmasında genetik reassortment oluşma  (dolayısı ile yeni virülent suşların ortaya çıkma) tehlikesi vardır.
3.   Attenue canlı aşıların vektörler aracılığı ile bulaşma riski vardır.


İbaraki ve Epizootik Hemorajik Hastalığı

Geyiklerin Ibaraki ve EH virusu mavi dil virusuna benzerlik gösteren ve orbivirusların epizootik hemorajik hastalığı virus grubuna giren iki virus olup geyik ve sığırlardaki klinik olgulardan izole edilmektedir.
Hastalık Mavi dil hastalığından klinik olarak ayırt edilememektedir. Sığırların, etkenin rezervuar konakçısı olduğu düşünülmektedir.
İbaraki hastalığı akut ve ateşli seyreden bir enfeksiyondur ve ilk olarak 1959 yılında Japonyada görülmüştür. Virus, güneydoğu Asya’nın birçok bölgesinde halen bulunmaktadır.
Geyiklerin epizootik hemoraji hastalığı ilk olarak 1955 yılında USA’da izole edilmiştir. Virus, sığırlardan ve USA ve Afrikadaki artropodlardan da izole edilmektedir. Mavi dil ve epidemik hemorajik hastalık salgınlarına ender rastlanır.

AFRİKA AT HASTALIĞI (At vebası)
Afrika At hastalığı, At ve eşek’te yüksek mortalite ile seyreden bir viral enfeksiyondur. Venezuella at ensefalitis hastalığından ayrı olarak atlardaki en önemli salgın hastalıklardan birisidir.
Hastalık 1780 yılından beri güney afrika’da  görülmektedir. İkinci dünya savaşından sonra 1959 ve 1961 yıllarında Ortadoğu ve Hindistan’da, 1965-1966 yıllarında Kuzey afrika ve Güney İspanya’da önemli salgınlar görülmüştür. En son salgında 300.000’den fazla at ve eşek öldüğü bildirilmiştir.
Afrika At hastalığı batı yarım kürede ve Avustralyada hiç görülmemiştir.
Afrika At hastalığının Güney Afrika’da 9 serotipi belirlenmiştir. Afrika’da farklı bölgelerde ilave serotipler tespit edilebilir.
Afrika At hastalığı ve veteriner önemi olan diğer Orbivirus’lar arasında genetik ve serolojik bir benzerlik görülmemiştir.

Klinik özellikler
Hastalığın At ve eşeklerdeki klinik şiddeti virus serotipine göre değişiklik göstermektedir.
Atlar genellikle daha duyarlıdır ve hastalık yüksek morbidite ve mortalite ile seyreder.
Gençlerde morbidite yüksek ancak mortalite daha düşüktür. Eşekler en az duyarlıdır ve hastalık hafif ateşle seyreder.
Akciğer form; akut olgular ölümle sonuçlanan şiddetli ve yaygın solunum yolu bozukluğu ile karakterizedir. İnkübasyon süresi 3-5 gündür ve müteakiben 1-2 gün süreyle 40-41ºC ateş ve hızlı solunum (70/dak.) görülür. Ağrılı öksürük ve burun akıntısı da görülebilir. Bu form, virülensi yüksek suşlar ile enfekte olan duyarlı atlarda görülmektedir.
Bunun aksine bazı olgular hafif ve kolayca gözden kaçabilir. 5-8 gün süren ateş ve bazen konjuktivalarda hafif hiperemi dışında belirgin bir klinik bulgu görülmez. Bu form daha çok eşeklerde ve aşılı olan ancak başka bir serotip ile enfekte olan atlarda görülür.
Kardiak form ; Subakut seyreder. İnkübasyon süresi 7-14 gündür. Mütakiben 3-6 gün süren ateş görülür. Ateş düştüğünde göz çukuru ve göz kapaklarında ödem oluşur. Ödem, dil, dudak ve larynx’e kadar yayılır. Boyundan göğüse doğru yayılan subkutan ödemler görülür. Mortalite % 50’ye ulaşabilir.
Ölümler ateşin yükselmesinden sonra 6-8 içinde olur.
Perikardial ve pleura sıvısında artış markoskobik patolojik bulgudur.
Hastalığın bu  formu da aşılı olan ancak başka bir serotip ile enfekte olan atlarda görülür.

Patogenezis
Koyunların Mavi Dil hastalığı ve Afrika At hastalığının enfekte artropodların ısırması ile bulaşma ve klinik bulgular gibi bazı özellikleri dolayısı ile epidemiyolojisi ve patogenezisi birbirine benzer.

Laboratuvar teşhisi
Hastalığın akciğer ve kardiak formu klinik olarak teşhis edilebilir.
Hastalığın enzootik seyrettiği bölgelerde uygun mevsimde, klinik bulgular yanında perikard ve pleura bolşluğundaki sıvı artışı gibi tipik makroskobik patolojik bulgular teşhisi güçlendirir.
Kan ve dalaktan hazırlanan süspansiyonlar 2-6 günlük farelere intracerebral yolla verilerek virus izolasyonu yapılabilir.  Virus izolatlarının serotiplendirilmesinde serum nötralizasyon (farelerde veya hücre kültürlerinde) testinden yararlanılır.

Koruma ve Kontrol
Güney Afrika’da uzun yıllardır attenue canlı aşılar kullanılmaktadır.
Dokuz serotipi de içeren polivalan canlı aşılar da genellikle yetersiz kalmaktadır.
Aşı tüm atları koruyamadığı gibi nörolojik hastalıklara da neden olabilmektedir.

Afrika At Ensefalozisi
1967 yıllarından sonra Güney Afrikada atlarda görülen ve Afrika At hastalığından farklı olarak sporadik perakut ölümlerle seyreden bir hastalıktır.
Venöz damarlarda konjesyon, karaciğerde yağlanma, beyin ödemi  ve kataral enteritis  hastalığa özgü başlıca makroskobik patolojik bulgulardır.
Hastalık sadece güney Afrikada görülmektedir.






Rotavirusların neden olduğu hastalıklar

Rotaviruslar, intansif hayvancılık yapılan her bölgede çiftlik hayvanlarında ishal’e neden önemli etkenlerden (Coronavirus) birisidir.
Rotavirus enfeksiyonları subklinik seyreder ancak değişik şiddette ishal hatta ölümlere varabilen olgular da görülmektedir. Hastalığın klinik bulguları, teşhis ve epidemiyolojisi tüm hayvan türlerinde aynıdır. Hastalık daha çok 1-8 haftalık genç hayvanlarda görülür.

Epidemiyoloji
Rotaviruslar enfekte hayvan dışkıları ile bol miktarda (1011 virion/gram) çevreye atılır. Özellikle virusun çevreye yayılması en fazla  ikinci ve üçüncü günlerde olur. Rotavirus dışkıda aylarca aktif kalabilmektedir. Bazı Rotavirus suşları klorlanma işlemine oldukça dirençlidir ve su depolarında uzun süre aktif kalabilirler.

Klinik özellikleri
Hastalık, buzağı, kuzu, tay ve domuz yavrularında değişen derecelerde ishale neden olan önemli viral etkenlerden birisidir.
Hastalığın inkübasyon süresi 16-24 saattir.
Kolostrumun yeterince alınmaması, patojenik E. coli suşları, ortamın hijyeninin kötü olması, soğuk ve ahırda fazla hayvan barındırılması hastalığın çıkışında rol oynayabilmektedir.
Genç hayvanlarda dehidrasyon ve sekonder bakteriyel enfeksiyon sonucu ölümler olabilir. Genellikle hayvanlar 3-4 günde iyileşirler.

Patogenezis
Rotaviruslar ince barsakların villusları üzerindeki epitel hücreleri enfekte eder ve atrofiye neden olurlar. Villuslar  kısalır ve kriptlerdeki kübik epitel hücreleri tarafından örtülür. Bu durum laktaz gibi disakkaridaz enzimlerinin seviyesinde azalmaya ve glukoz’a bağlı sodyum transportunu azalmasına neden olur. Süt ile alınan laktoz’un sindirilememesi sonucu bakterilerin üremesi için uygun bir ortam oluşur. Her iki durum da virusların villuslardaki tahribatını arttıtmakta ve ishale neden olmaktadır.
 
Laboratuvar teşhisi
Dışkıdaki rotavirionların negatif boyama yöntemi ile elektron mikroskopta gösterilmesi en sık kullanılan teşhis yöntemidir.
Negatif Kontrast Elektron mikroskopi yöntemi özellikle izolasyonu zor olan viruslar ile aynı anda farklı virusların neden olduğu infeksiyonların çabuk teşhisinde kullanılan basit bir teşhis yöntemidir. Ancak bu test, gram dışkıda en az 105 virion bulunduğunda kullanılabilmektedir. Bu dezavantaj immunoelektron mikroskopi yöntemi kullanılarak giderilebilmektedir.
Ancak bu yöntemin en önemli dezavantajı elektron mikroskobun pahalı olması nedeniyle her laboratuvarda bulunmamasıdır.
ELISA testi teşhiste kullanılan önemli bir alternatif testtir.
Rotavirionların dsRNA genom segmentlerini analiz eden Poliakrilamid jel elektroforezis (PAGE)  yöntemi diğer bir yöntem olup, gümüşle boyama yöntemi kullanıldığında her iki yöntemden daha duyarlı sonuç verebilmektedir.

Koruma ve kontrol
İntensif yetiştiricilik yapan bir çiftlikte hastalığın insidansının düşürülmesi için çiftlik yönetimin iyileştirilmesi gerekir.
İnce barsaklarda lokal bağışıklık (sIgA yanıtı) sistemik bağışıklıktan daha etkilidir. Evcil memelilerde kolostrum, yenidoğan hayvanların korunmasında hayati öneme sahiptir. Kolostrum kısa sürede ve çok miktarda verilmemelidir.
Kolostrumdaki antikor yoğunluğunu arttırmak için gebe inekler inaktif rotavirus aşıları ile aşılanabilmektedir.
Aşılar çoğu zaman yeni doğanlarda benzer klinik ve patolojiye neden olan enterotoksijenik E. coli suşları ve Coronavirus ile birlikte kombine olarak hazırlanmaktadır.   
Genç hayvanlarda iyileşmeyi hızlandırmak için sekonder bakteriyel enfeksiyonlara karşı antibiyotik ve  glukoz içeren sıvı-elektrolit uygulamaları dehidrasyonu önlemede yardımcı olmaktadır.





Birnaviridae
İnfeksiyöz Bursal hastalık (avian infeksiyöz bursitis) 1957 yılında civcivlerin bir hastalığı olarak biliniyordu ve hastalık etkeninin bir virus olduğu 1962 yılında kanıtlanmıştır. Balıklardaki infeksiyöz pankreatik nekrozis hastalığı etkeni virusun varlığı da 1960 tespit edilmiştir. 1973 yılında bu iki virusun birbirine benzer ve ayırıcı özellikleri olduğu bildirilmiştir. İki segmentli dsRNA’ya sahip bu iki virus son olarak 1984’te Birnaviridae olarak tanımlanmıştır.

Birnavirusların özellikleri
Zarfsız, ikozahedral birnavirion, 32 kapsomerli ve 60 nm çapındadır.
Genom iki segmentli dsRNA’dan ibarettir.
Stoplazmada çoğalırlar.
Isıya karşı relatif dayanıklı ve pH 3’te infeksiyöz özelliğini korumaktadır. Ether ve kloroforma dirençlidir.



Kübik simetrili Zarflı RNA virusları

Toga- ve Flaviviridae
Arbovirus (artropod born), kan emen artropod konakçılar ile omurgalı konakçılarda çoğalma siklusuna sahip viruslar için kullanılan bir deyimdir. Artropodlarla bulaşan çok sayıda virus, önceleri serolojik yöntemler ile sınıflandırılmış daha sonra fizikokimyasal ve morfolojik özellikleri belirlenerek Togaviridae familyası içinde ayrı ayrı Alfavirus ve Flavivirus olmak üzere iki ana serogrupta toplanmışlardır.

Diğer serogrup ve serolojik olarak farklı arboviruslar; Bunyaviridae, Rhabdoviridae, Reoviridae (orbivirus) aileleri içinde sınıflandırılmışlardır.

Togaviridae familyasındaki arboviruslar ile benzer özellikler gösteren ancak arbo olmayan bazı viruslar Rubivirus, Pestivirus ve Arterivirus cinsleri içinde bu aile içine dahil edilmişlerdir.
Replikasyon stratejileri farklı olan bazı viruslar Flavivirus cinsi içinde Flaviviridae ailesi içinde sınıflandırılmışlardır.

Evcil hayvanlarda hastalığa neden olan Toga- ve Flaviviruslar
Cins   Virus   Bulaşma   Konakçı   Hastalık
Alfavirus   Doğu at ensefalitis    Sivrisinek   At (insan)   Ensefalitis
   Batı at ensefalitis    Sivrisinek   At (insan)   Ensefalitis
   Venezuela at ensefalitis    Sivrisinek   At (insan)   Ateşli enfeksiyon ve Ensefalitis
   Getah virus   Sivrisinek   At   Ateşli enfeksiyon
Pestivirus   Sığır viral diyare   Solunum, temas kongenital   Sığır   Generalize enfeksiyon, solunum ve genital sist. belirtiler ve ishal
      Solunum,temas, kongenital   Koyun   Border hastalığı, kongenital
   Domuz kolerası   Solunum,temas, kongenital   Domuz   Generalize enfeksiyon
Arterivirus   At arteritis   Solunum,temas, kongenital   At   Generalize enfeksiyon, abortus
Flavivirus   Sıçrama hastalığı (Louping ill)   Kene   Koyun (insan)   Ensefalitis
   Wesselbron  hastalık    Sivrisinek   Koyun (insan)   Generalize enfeksiyon, abortus
   Japon ensefalitis    Sivrisinek   Domuz (insan)   Ensefalitis, abortus

Togavirus ve Flavivirusların özellikleri
Togavirus ve flavivirus virionlarının morfolojileri birbirine oldukça benzer fakat her biri farklı genomik yapıya ve çoğalma stratejisine sahiptir.
Alfavirus ve arteriviruslar 60-70 nm, flavivirus ve pestiviruslar 40-50 nm çapında küresel virionlardır.
Virion, ikozahedral kapsid ve onu çevreleyen birbirine sıkıca sarılı çift katlı lipid zarf’tan oluşmaktadır. Zarfın yapısında glikoprotein peplomerler bulunur.
Togavirusların zarfında E1  (45-53 K) ve E2  (53-59 K) olmak üzere iki farklı glikoprotein bulunmaktadır. Bu antijenler alfavirus serogrup ve altgrupları için spesifik olup nötralizan antikorlar ile reaksiyon verirler. Ayrıca 29-36 K’lık kapsid proteini de bulunmaktadır.
Flavivirusların zarfında ise 50-60 kDa’luk nötralizan antikor oluşumuna neden olan tek bir E glikoprotein bulunmaktadır. Zarfta glikolizlenmemiş 8 K’lık M protein de vardır. Ayrıca 14 K’lık C kapsid proteini de bulunmaktadır.
Togaviruslar stoplazmada çoğalır ve budding yolu ile hücreyi terk eder. Flaviviruslar ise stoplazma içinde çoğalır ancak olgunlaşma stoplazmik vesiküller içinde olur.
Toga ve flaviviruslar çevre koşullarına dayanıklı değildir ve dezenfektanlar ile kolayca inaktive edilirler.
Alfaviruslar ve flaviviruslar Vero (Afrika yeşil maymun böbrek) hücreleri, BHK 1 (bebek hamster böbreği) hücreleri, tavuk ve ördek embriyo fibroblastları ve sivrisinek hücrelerinde çoğalır ve sitopatik etki oluşturur.
Pestivirus ve arteriviruslar  konakçılarından hazırlanan hücre kültürlerinde çoğalmaktadır. Sığır viral diyare virusu sığır embriyonik böbrek hücrelerinde, domuz kolera virusu ise domuzların lenfoid veya böbrek hücrelerinde çoğalmaktadır.
Bu viruslar bu hücrelerde çoğu zaman sitopatik etki oluşturmamaktadır. Bu nedenle virusun hücre kültüründe varlığı ancak immunofloresan veya immunoperoksidaz gibi indirek yöntemler ile tespit edilebilmektedir.

Alfa- ve Flavivirusların Patogenezisi
Ensefalitis, bu virus gruplarının neden olduğu enfeksiyonlarda görülen en önemli klinik bulgudur. Bir arbovirus canlıya enfekte olan bir artropod vektörün ısırması ile girer ve virus girdiği yere yakın hücrelerde ve/veya ısırığın olduğu yere yakın olan (lenfatik akımla ulaştığı) lenf nodüllerinde çoğalır. Buradan kana geçen virus sinir sistemi dışındaki belli doku ve organlara yayılır ve virus canlıda yüksek titreye ulaşır (sekonder viremi). Sinir sistemi dışında doku ve organlardaki enfeksiyon doğrudan doğruya klinik hastalığa neden olabilir. Örneğin;
Venezuella At Ensefalitis (VEE) virusun lenfoid dokularda ve belki de çizgili kaslarda ve bağ dokuda çoğalması ile ateşli bir hastalık ortaya çıkar.
Sarı humma virusun hepatositlerde çoğalması insanlardaki hastalığın nedenidir.
Arbovirusların neden olduğu hastalıkların patogenezisinde önemli olduğu bilinen diğer organlar kalp kası, pankreas epitelyumu ve lenfoid dokulardır.
Virusun merkezi sinir sistemine girişi çeşitli şekillerde olmaktadır.
Ensefalitis olguları Alfavirus ve flavivirusların büyük olasılıkla hematojen yolla yayılması sonucu olmaktadır. Virus, MSS’e  çeşitli yollardan geçmektedir.
1.   Merkezi sinir sistemindeki kapillar damar endotel hücreleri aracılığı ile pasif diffuzyon
2.   Damar endotel hücrelerinde çoğalan virusun serbest kalarak MSS paranşimasına geçmesi
3.   Koroid pleksus ve ependim’in enfeksiyonu sonucu virusun cerebrospinal sıvıya geçmesi
4.   Virusun, yangı veya lenfoid hücreler aracılığı ile MSS paranşimasına ulaşması

Son yıllarda immunofloresan yöntemi ile yapılan çalışmalar, geçici viremi görülen hayvanlarda virus titresinin düşük olduğunu ve Flavivirusların, koku-duyu (olfactor) epitelinde yoğun bir şekilde çoğalabildiğini ve buradan aksonlar aracılığı ile beyin dokusuna yayılabildiğini göstermiştir.
MSS dokusuna ulaşan virus herhangi bir anatomik ve fizyolojik engel ile karşılaşmadan MSS’deki hücrelerarası boşlukta yayılabilmektedir. Lezyonlar, nöyronların doğrudan doğruya infeksiyonu, tahribatı ve fonksiyonlarının bozulmasının sonucu olarak ortaya çıkar.
Virus MSS’de kalır ve tekrar dolaşıma geçmediğinden ensefalitis’in bulaşmada bir rolü bulunmamaktadır.

At ensefalitisi
Doğu, Batı ve Venezuella at ensefalitis viruslarının neden olduğu hastalıkların klinik belirtileri çok değişkenlik göstermektedir. İnfeksiyonlar subklinik veya hafif ateşle birlikte, iştahsızlık ve depresyon ile kendini gösterebilir.
Venezuella at ensefalitisinde (VAE) olduğu gibi yaygın sistemik hastalık daha çok sinirsel semptomlar ile kendini gösterir ve çoğu zaman ölümle sonuçlanır.
Doğu at ensefalitisinde; başın öne düşmesi dil, dudak ve kulakların sarkması  ile karakterize depresyon hali daha şiddetlidir ve mortalite yak. % 90’a ulaşır.
BAE enfeksiyonlarında mortalite % 20-40, VAE’inde ise % 50-80 arasında değişiklik gösterir. Hastalığı geçiren hayvanlarda uzun süren bir koruyucu bağışıklık gelişir.
Laboratuar teşhisi
Hastalık sporadik olarak görüldüğünden ve Batı ve Doğu ensefalitis enfeksiyonlarının ilk mevsimsel vakalarının teşhisi önemli olduğundan, laboratuvar teşhisi gereklidir.
Virus izolasyonu için kandan ve beyin dokularından alınan örnekler hücre kültürü ve yavru farelere inokule edilir. Dokulardaki virus titresi ensefalitisin oluşumundan önce azaldığından genellikle negatif sonuç alınır.
Bir salgın durumunda sivrisineklerden etken izolasyonu yapılması çok daha yararlı olmaktadır.
VAE salgınlarında ise, klinik tanı genellikle yeterli olmaktadır. Erken ateşli dönemde kandan etken izolasyonu ile enfeksiyonun kesin teşhisi yapılabilir. Virus izolatlarının identifikasyonu serolojik yöntemler ile yapılmaktadır.
Olguların retrospektif tanısı (antikor tespiti) amacı ile serolojik testlerden yararlanılabilir. Serolojik testlerde kros reaksiyonlara bağlı yanıltıcı sonuç alınmasını önlemek için belli (4 hafta) aralıklarla alınan çift kan serumu örneklerindeki antikor titre artışının tespit edilmesi gerekir.

Kontrol
DAE, BAE ve VAE enfeksiyonlarının kontrolünde inaktif hücre kültürü aşılarından yararlanılmaktadır.VAE için canlı attenue aşılar da kullanılmaktadır. İnaktif bi- veya trivalan aşılar 7 gün arayla iki doz halinde her yıl bahar aylarında uygulanmaktadır. VAE canlı attenue aşılar daha uzun süre bağışıklık sağlamaktadır.
Salgınlar sırasında, kısa vadede vektör kontrolü amacı ile malation ve sentetik piretrin gibi insektisitler kullanılarak virus’un bulaşması önlenmektedir.
Bunun yanında At nakilleri yasaklanmaktadır.

İnsanlarda enfeksiyon
At ensefalitis virusları zoonotik olup insanlarda da hastalığa neden olur.
DAE virusu sporadik olarak ölümcül sinirsel semptomlarla karakterize enfeksiyona neden olur. Klinik olgularda ölüm oranı % 70’lere ulaşabilir.
BAE virusu genellikle daha hafif, ateşle seyreden sistemik bir enfeksiyona neden olmaktadır. Ölüm oranı yaklaşık % 1’dir.
VAE virusu sistemik, ateşli bir hastalığa neden olur. Klinik ensefalitis olgularının yaklaşık % 1’inde ölüm görülür. Sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu bölgelerde çocuklardaki olguların % 25-30’u ölümle sonuçlanabilir.




Sığırların Viral Diyaresi (BVD)
BVD ve Mukozal Hastalık (MH) birbirinden farklı iki hastalık sendromudur ve ilk olarak farklı hastalık olarak tanımlanmışlardır.  Hastalıklara aynı etkenin neden olduğu 1959 yılında kanıtlanmış olmasına rağmen bu iki isim kullanılmıştır. Günümüzde hastalık, sığırların viral diyaresi ve etken ise (Togaviridae ailesi Pestivirus cinsi) BVD virus olarak tanımlanmaktadır. Hastalık, dünyada yaygın olarak görülen ve süt ve besi sığırcılığında ekonomik kayıplara neden olan önemli bir enfeksiyondur.

Epidemiyoloji ve Bulaşma
Virus, hayvandan hayvana, sürüden sürüye, idrar, ağız-burun akıntıları, dışkı ve atık fetus ile kontamine yemler ile indirek temasla bulaşır.
Virus akut ve/veya persiste enfekte hayvanlardan duyarlı hayvanlara direk olarak ta bulaşabilir.
Persiste enfekte olan bazı dişi hayvanlar cinsel olgunluğa kadar yaşabilir ve persiste enfekte yavrular doğurabilir.
Enfekte sürülerdeki hayvanların önemli bir kısmında bağışıklık gelişir. Sürüye yeni giren duyarlı hayvanlarda (düveler) sporadik olgular gözlenir.
Enfeksiyondan ari sürülere persiste enfekte bir hayvanın girmesi sürüde önemli kayıplara neden olur. Enfeksiyon, koyun ve keçi, domuz, geyik, bizon ve diğer ruminantlarda görüldüğünden bu türler duyarlı sığır sürüleri için enfeksiyon kaynağı olabilir.
 
Klinik özellikler
BVD olarak tanımlanan akut enfeksiyon her yaş duyarlı sığırda bir kaç gün süren ve hafif semptomlarla karakterize bir hastalıktır.
Mukozal hastalık olarak tanımlanan persiste enfeksiyon ise intra-uterin dönemde kazanılan, yüksek mortalite ve düşük bulaşma oranı ile spesifik immun-toleransın görüldüğü bir hastalıktır. Mukozal hastalık klinik olarak bir sürüde ilk olarak ateş, iştahsızlık, sulu diyare ve stomatitis eroziva ile kendini gösterir ve bazen pnömoni ve topallıkla ile komplike olur.
Klinik ve patolojik bulgular hayvanın yaşı ve gebelik durumuna göre değişiklik gösterir.
Gebe olmayan hayvanlardaki postnatal enfeksiyonlarda 5-7 günlük inkübasyon döneminden sonra ateş ve lökopeni görülür ancak çoğu zaman subklinik seyreder. Duyarlı sürülerde bazı hayvanlarda şiddetli ishal olguları görülebilir, bazı hayvanlarda göz-burun akıntısı, ağız mukozasında erozyonlar gibi klinik belirtiler görülür. Sürüde önemli ölçüde süt veriminde azalma vardır. Bu sığır viral diyaresi olarak tanımlanır. Hastalığın seyri sırasında bağışıklık sistemi baskılandığından özellikle genç hayvanlarda solunum ve sindirim sistemi ile ilgili fırsatçı enfeksiyonlar da görülür.
Enfeksiyonun duyarlı sığırlara persiste enfekte boğaların sperması ile bulaştığı durumlarda, çoğu zaman fark edilmeyen embriyo ölümleri ve geçici infertilite sorunları vardır.
Gebe hayvanlarda enfeksiyon virusun plasenta yolu ile fetus’u enfekte etmesiyle ile oluşur. Bu durumda fetus’un yaşı ve virus suşuna bağlı olarak; fetusun bağışıklık sitemi gelişmeden önce (gebeliğin 100. gününden önce) enfekte olduğu durumlarda, enfeksiyon fötus’un ölümü, mumifikasyonu, abortus, kongenital anomali, zayıf buzağı sendromu, veya klinik olarak normal buzağı doğumu ile sonuçlanabilir.
Fetus, yaşamaya devam ederse virusa karşı karşı tolerans gelişir ve o virus suşuna karşı immun yanıt oluşturamaz ve ömür boyu enfekte kalırlar. Bu buzağılarda virusa karşı antikor oluşmadığından sero-negatiftirler ancak fazla miktarda virusu salgıları ile çevreye yayarlar. Bu persiste tolerant enfeksiyon olarak tanımlanır. Bu durum, virusun sürüdeki duyarlı diğer  sığırlara bulaşmasında çok önemli rol oynar. Bu hayvanlarda klinik Mukozal Hastalık ta görülebilir.
Fetus, gebeliğin 100-150. günleri arasında enfekte olduğunda serebral hiperplazi, serebrumda boşluk ve retinada displazi’ler gibi göz ve sinir sisteminin gelişimi ile ilgili bozukluklar ortaya çıkar.
Fetus, immun sistemi geliştikten sonra (gebeliğin yaklaşık 125. gününde) enfekte olduğunda yaşamaya devam ederse genellikle virusa karşı nötralizan antikorlar oluşturur ve virusu elimine eder.
Persiste enfekte sığırlar; virusun yeni bulaştığı sürülerde bir sonraki buzağılama döneminde doğan buzağıların önemli bir kısmı persiste enfekte olabilir. Bu buzağılarda mukozal hastalığa bağlı ölüm oranı ilk yıllarda % 50’ye ulaşabilir.
Kronik ateş, iştahsızlık, sulu ishal, burun akıntısı,  eroziv ve ülseratif stomatitis bu buzağılarda görülen başlıca klinik belirtilerdir. Ölümler dehidrasyon’a bağlı olarak birkaç hafta veya ay içinde gerçekleşir.
Makrokobik patolojik bulgu olarak; ağızdan abomazuma kadar çok sayıda erozyon ve barsaklarda hiperemi ve hemoraji gözlenir.

Laboratuvar teşhisi
Teşhis, hastalığın sürü hikayesi, klinik belirtiler, sürünün verim kayıtlarının incelenmesi ve makroskobik ve histopatolojik bulgulara göre yapılabilir. Oral lezyonların varlığı hastalıktan şüphe ettirir.
Kesin teşhis hücre kültüründe virus izolasyonu ve dokularda antijen ve antikor teşhisine yönelik serolojik yöntemler (ELISA vs.) kullanılarak yapılır.
Virus izolasyonu amacı ile laboratuvara dışkı, burun akıntıları, otopside alınan kan ve doku örnekleri ile atık fetus gönderilir.
Virus hücre kültürlerinde sitopatik etki göstermediğinden virusun hücre kültüründe varlığı immunofloresan yöntemi ile tespit edilir. Aynı yöntem, dokulardaki viral antijenlerin tespitinde de kullanılabilir.
Ayrıca akut ve iyileşme döneminde ayrı ayrı alınacak kan örneklerinde spesifik antikorlar nötralizasyon testi ile tespit edilebilir.
Seronegatif sonuçların değerlendirilmesinde persiste enfekte tolerant hayvanların seronegatif oldukları unutulmamalıdır.
 
Koruma ve Kontrol
Hastalığın, özellikle besi ve süt sığır sürülerinde önemli ekonomik kayıplara neden olmasına rağmen etkili bir kontrol yöntemi yoktur. En önemlisi sürüde persiste enfekte sığırların varlığını önlemektir. Bu nedenle bu tür hayvanların  tespit edilerek sürüden uzaklaştırılması gerekir.
Bir çok bölgede enfeksiyonun kontrolü için sadece aşılama yönteminden yararlanılmaktadır. Ancak kullanılan aşıların bazı olumsuz etkileri vardır. İnaktif aşılar ile edilen başarı sınırlıdır. Hücre kültüründe hazırlanan attenue canlı virus aşılar daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Canlı aşıların kullanılmasında bazı olumsuz sonuçlar vardır.
1.   Aşı suşunun yetersiz attenuasyonu veya aşı hazırlanırken virusun pasajlanması sırasında wild tip virusa dönüşmesine bağlı olarak buzağılarda bulaşma ve ölümler görülebilir.
2.   Aşı suşlarının immunsupresyona neden olmasına bağlı olarak BVD ile kombine aşılarda diğer viral etkenlere karşı bağışıklığın yetersiz kalması ve aşı uygulanan hayvanlarda fırsatçı enfeksiyonların daha sık görülebilir.
3.   Virulent virus suşları içeren buzağı (persiste enfekte) serumlarının kullanıldığı hücre kültürlerinde hazırlanan aşılar uygulandığı hayvanlarda enfeksiyona neden olabilir.
Border Hastalığı
Sığırlarda viral diyareye neden olan bazı Togaviruslar veya ondan ayırt edilemeyen bir variantı koyunlarda enfeksiyona neden olmaktadır. Hastalık dünyada yaygın olup ilk olarak İngiltere ve İskoçya sınır bölgesine yakın yerleşim yerlerindeki çiftliklerde görüldüğü için border (sınır) hastalığı olarak tanımlanmıştır. Hastalık klinik bulgularına atfen hairy shaker disease olarak tanımlanmaktadır.
Hastalığın görüldüğü yerlerde insidansı düşüktür ve önemli ekonomik kayıplara neden olmaz. Enfeksiyon ergin koyunlarda subklinik seyrederken gebe koyunlarda ölü veya kongenital anomalili kuzu doğumlarına neden olur.
Yeni doğan kuzularda hastalık klinik olarak deride yer yer kılsız bölgeler, büyüme ve gelişmede yetersizlik, yürümede bozukluk, extremitelerde devamlı titreme  ile karakterizedir. Klinik belirtiler (MSS) sinirlerde miyelinasyon bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkar.
Bazı olgularda fetus intra-uterin dönemde virusa karşı immun yanıt oluşturur.
Bazı fetuslarda ise RES enfeksiyonu sonucu immunsupresyon gelişir ve bu hayvanlar immun yanıt oluşturamazlar (sero-negatif). Bu hayvanlar enfeksiyon ile ilgili klinik bulgu gösterebilir ve taşıyıcı olabilirler ve virusu tüm salgıları ile çevreye yayarlar.

Hastalığın klinik bulgularına göre teşhisi mümkündür. Abortus ile seyreden olguların, bakterilerin (Campylobacter, Brucella, Listeria, Chlamydophila)  neden olduğu abortus ile seyreden diğer enfeksiyonlardan ayırt edilmesi gerekir.
Kesin teşhis için, MSS ‘den alınan örneklerde histopatolojik incelemeler ve lenfoid sistem organlarından virus izolasyonu ve immunofloresan yöntemi ile antijen tespiti yapılır.
Hastalığın kontrolünde inaktif veya attenue canlı BVD aşıları denenebilir. Ancak alınacak önlemlerin pratikte bir değeri yoktur.
 

Domuz Kolerası (Avrupa domuz vebası)
Dünyada ekonomik olarak en önemli bulaşıcı domuz hastalığıdır.
Hastalığın olduğu yerde ciddi kayıplara neden olur. Aşılama ve eradikasyon programlarının uygulandığı yerlerde hastaklığın önemli maaliyeti vardır.
Afrika Domuz vebası’ndan farklı bir hastalıktır.
Etkenin BVDV’ile antijenik ilişkisi vardır.

Klinik bulgular
Hastalığın akut seyirli klasik formunda inkübasyon süresi 2-4 gündür. Mütakiben yüksek ateş, depresyon, iştahsızlık ve konjunktivitis görülür. Bunu kusma, ishal ve kabızlık, fırsatçı bakteriyel pnömoni, felç, uyuklama hali, tremor ve konvülzyonlar izler. Deride yaygı hiperemi ve morarma vardır.
Hastalık klinik olarak önce sürüde birkaç hayvanda başlar sonra on gün içinde tüm hayvanlarda klinik hastalık görülür.
Genç hayvanlarda hastalık perakut seyreder ve ani ölümler görülür.
Ergin hayvanlar klinik belirtileri takiben bir hafta içinde ölür.
Subakut ve kronik formları daha hafif seyreder. İnkübasyon süresi daha uzundur ve klinik hastalık uzun sürer ve ölümle sonuçlanır.
Sürüde mortalite % 100’dür.

Teşhis
Hastalığın klinik bulgulara göre teşhisi zordur. Özellikle subakut ve kronik seyreden olguların laboratuvar teşhisi gerekir. Hastalığın akut, çok bulaşıcı ve yüksek mortalite ile seyretmesi durumundan domuz kolerasından şüphe edilmelidir.
Hastalığın bildirimi zorunludur.
Pankreas, lenf nodülleri, tonsil, dalak ve kan örnekleri alınarak yetkili laboratuvarlara gönderilmelidir.
Viral antijenlerin dokularda hızlı tespiti amacı ile immunofloresan (IF), agar jel presipitasyon ve Enzim İmmunoassay  (ELISA) yöntemlerinden yararlanılır.
Domuz hücre kültürlerinde virus izolasyonu ve nötralizasyon testi yapılır.
Ancak virus hücre kültüründe CPE oluşturmadığından, virusun hücre kültüründe varlığını tespit etmek için IF testi kullanılır.
Bu testlerin yapılamadığı durumlarda, histo-patolojik teşhis amacı ile dokular % 10 formalinde tespit edilir.
 
Epidemiyoloji
Bulaşma, hasta domuzlar ile direk temas, enfekte araç-gereç ve malzemelerle indirek yollarla bulaşır. Virus hasta hayvanların salgıları ile çevreye yayılır. Hastalığın sürüler arasında enfekte subklinik taşıyıcı hayvanlar tarafından taşınması önemlidir.



Koruma, Kontrol ve Eradikasyon
Bir çok gelişmiş ülkede hastalığın kontrol ve eradikasyonu için “Test-Kesim” yönteminden yararlanılmıştır. Bu yöntemle USA, Kanada Avustralya ve bir çok Avrupa ülkesinde enfeksiyon eradike edilmiştir.
Eradikasyon yöntemlerinin maliyeti yüksektir. Ancak başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Bunun için bir çok faktör rol oynamaktadır.
1.   Domuz vebası virus enfeksiyonu evcil domuzlar ile sınırlıdır ve yaban domuzlara bulaşmaz. Bu nedenle yabani hayvanlardan bulaşma görülmez.
2.   Aşılama ile sağlanan etkili bir sürü bağışıklığı enfeksiyonun insidansını düşürür ve virusun eradikasyonu için gerekli kesime gönderilecek hayvan sayısını ekonomik olacak düzeye indirir.
3.   Epidemiyolojik survey çalışmalarında duyarlı ve spesifik teşhis yöntemleri kullanılmalı ve güvenilir klinik teşhisle desteklenmelidir.
4.   Aşı virusunun varlığı ile maskelenen, virusun çevreye bulaşmasına neden olan persiste enfeksiyonlar, sürü bağışıklığının olduğu sürülerde de hastalığın ve ekonomik kayıpların devamına neden olabilmektedir.



Atların arteritisi
Atların arteritisi sistemik ateşli bir hastalıktır. Hastalık Avrupa ve USA’da görülmektedir.
Hastalık klinik olarak ateş, depresyon, lökopeni, iştahsızlık, göz kapaklarında ödem, konjunktivitis, bacak, genital ve karın bölgelerinde ödem ile karakterizedir.
Hastalık genellikle iyileşme ile sonuçlanır. Ancak gebe kısrakların % 40-80’ni yavru atar (abortus).
Bulaşma aerosol yolla ve enfekte atlar ile veya atık fötus ve plasenta ile temasla bulaşır.
Hastalığa karşı korumada hücre kültürlerinden hazırlanan canlı attenue aşılardan yararlanılır. Ekonomik öneminden dolayı aşılama özellikle at yetiştiriciliği yapılan çiftliklerdeki kısraklarda uygulanmalıdır.




Looping İll (Koyunların sıçrama hastalığı)
Sıçrama hastalığı koyunların enfeksiyöz ensefalomiyelitisi’dir ve Britanya adalarında görülmektedir. Türkiye’de Trakya bölgesinde görüldüğü bildirilmiştir.

Etiyoloji
Hastalık etkeni virus, Rusya Yaz ensefalitis virusu, Orta Avrupa Ensefalitis virusu, hemorajik humma virusu ve Pomassan viruslarının da dahil olduğu kene-kökenli  14 virusun oluşturduğu bir serokompleksi içinde yer alır.
Etken pH 6,4’te ördek eritrositleri ile hemaglütinasyon aktivitesi gösterir.
Virus, 60ºC’de 2 dakikada, oda derecesinde birkaç günde inaktive olur. % 2’lik fenol ve % 1’lik formolde 1-2 saatte inaktive olur.
Virus, embriyolu kanatlı yumurtasında, hücre kültürlerinde ve intra serebral enfeksiyonlar sonunda fare, rat ve farelerde üretilebilir.

Bulaşma
Virus, koyunlara İxodes ricinus türü keneler aracılığı ile bulaşır. Virusun yaşam siklusu içinde bazen at, sığır ve geyikler de bulunabilir. Hastalık bahar ve yaz aylarında görülür.

Klinik belirtiler
Enfekte hayvanlarda uzun süren bir viremi döneminden sonra, önce ateş, daha sonra serebellar ataksi, tremor, aşırı uyarılma ve felçlerle karakterize MSS ile ilgili semptomlar görülür.
Hastalık, ataksi görülen koyunlardaki kendine özgü sıçrama hareketleri ile tanımlanmaktadır.
Nörolojik belirti gösteren hayvanların çoğu ölür. Canlı kalanlarda da nörolojik bozukluklar görülür.
Hastalık, flaviruslarun neden olduğu Kene ensefalitisi, Kuduz, Scrapie, Borna hastalığı ve Listeriozis gibi benzeri MSS semptomlarının görüldüğü hastalıklar ile karışır.
Laboratuvar teşhisi
Hastalığın akut döneminde alınan kan örneklerinin duyarlı hücre kültürlerine inokulasyonu ve virus izolasyonu ile yapılır. Ayrıca çift serum örnekleri alınarak viremi sonunda oluşan spesifik antikorlardaki titre artışı serolojik yöntemler ile tespit edilebilir.
Koruma ve kontrol
Hastalığın kontrolünde, kuzular, hücre kültürlerinde hazırlanan konsantre inaktif virus aşılar ile aşılanır.
Tüm koyunlarda reziduel aktif akarisid’lerin kullanıldığı kene banyoları yapılmalıdır.
Koyunların sıçrama hastalığı zoonotik bir enfeksiyondur.
Hastalık insanlara enfekte keneler veya bazen hasta hayvanların enfekte koyun dokuları ile temasla bulaşır.
Hastalık insanlarda bifazik özellik gösterir. Hastalık önce grip benzeri bir enfeksiyonla başlar sonra meningoensefalitik bir sendrom ile seyreder ve herhangi bir komplikasyon olmadan 4-10 içinde iyileşme ile sonuçlanır.

Linkback: http://www.gencveteriner.com/index.php?PHPSESSID=ff6dc82eeb5d0a444a36d9a0022da704&topic=2458.0
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.