GençVeteriner | Veteriner Hekimlik ve Evcil Hayvan Portalı
Veteriner Hekim ve Evcil Hayvan Platformu

Sütlerde Aflatoksin ve Antibiyotik Tartışması

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı konyaetdepo

  • “Ham düşünceleri, ancak akıl pişirir.”
  • Tecrübeli Üye
  • *
    • İleti: 366
    • Teşekkür: 7
    • Cinsiyet:Bay
  • Veteriner Hekimlerin Dünyası
  • Sınıf: Mezun
Türkiye ilginç bir ülke,ortaya atacağınız gerçek dışı herhangi bir konu ,dedikodu,yalan,fısıltı,hurafe,doğma,saplantılı düşünce ve fikirler anaforuna halkımızın rahatlıkla kapılıp proveke olması mümkün. Hatta geçmişte yaşanan/yaşanmış benzer olayları tekrar tekrar kullanabilirsiniz. Sebep,üniversite mezunları da dahil halkımızın büyük bir kısmında okuma alışkanlığı yok,okumayı sevmiyoruz,olayları araştırıp doğruyu bulma alışkanlığımız yok sadece etrafımızda,çevremizdekilerin söyledikleriyle hareket etmeyi yeğliyoruz.Son yapılan araştırmalara göre hiç kitap okumayanların oranı % 45.5’dur.Okuyanların ortalamasına baktığımızda halkımız 10 yılda bir kitap okuyor.Kişi başına AB ülkelerinde yıllık kitap harcaması 500 $ (USD) iken, Türkiye’de 2 $ (USD).Yeteri kadar okumadığımız ve araştırmadığımız için hakkımızı arayamıyor, yanlışlıklara karşı hesap sormaya,sorgulamaya yetecek bilgi ve cesareti kendimizde bulamıyor her şeyi kaba kuvvetle halletmeye çalışıyoruz (1).Oysa Allah hepimize akıl ve düşünme yetisi vermiş,bu yeteneklerimizi kullanıp kendimiz için herhangi bir şeyin zararlı veya faydalı olabileceğine pekalâ karar verebilir veya tehlikelerden kendimizi koruyabiliriz.Son günlerde meslektaşımız ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Dr.Mehdi Eker’in süt ile ilgili yaptığı Aflatoksin ve Antibiyotik açıklamasından sonra ortalık bir anda birbirine girdi ve karıştı.Halbuki Sayın Bakan’ın bahsettiği konular yeni bir konu değil,meslek hayatıma başladığım otuz bir yıl öncesinde bile hayvanın küflü yemleri tüketmesi sonucunda küflerin ürettiği toksin, yine hayvanın tedavisi veya koruyucu amacı ile kullanılan başta Antibiyotik olmak üzere bir çok veteriner ilacının hayvanın kanına karışarak süt’üne karıştığı,geçtiği bilinmekte idi.O tarihlerde bu konularda makale yazdığımızda ilaç firmalarına karşı bir tavır içinde olduğumuz söylenirdi.Aradan geçen çok uzun süre ben dahil bazı hocalarımızı haklı çıkardı.Çok değerli hocalarımızdan Prof. Dr. Yusuf Şanlı ve Prof. Dr.Selahattin Ceylan hocalarımızın 1980’li yıllarda ders notu olarak bizlere verdikleri “ Veteriner Toksikoloji ” ders notlarına,yine çok değerli hocam Sayın Prof. Dr. Yusuf Şanlı ‘nın 2002 yılında genişletilmiş ikinci baskı olarak yayınlanan “ Veteriner Klinik Toksikoloji” adlı 808 sayfalık kitabında çok detaylı olarak anlatıldığını rahatlıkla görmek mümkün olup isteyen rahatlıkla bu yayını piyasadan alıp inceleyebilir.Yine değerli meslek büyüğüm Doç.Dr.İhsan Alperden  yıllar önce  TUBİTAK, Marmara Gebze Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Enstitüsü, Beslenme ve Gıda Teknolojisi Bölümünde 1985 yılında “Gıdalarda Küfler ve Mikotoksinler Araştırma Projesi” yürütmüş idi. Söz konusu bu projenin “ Gıdalarda Küfler ve Mikotoksinler Araştırma Projesi Çalışmaları III, Genel Bilgiler, Küfler ve Mikotoksinler Laboratuar Çalışmaları Yöntemleri ” isimli Nisan 1985 tarihli toplam 115 sayfalık dökümanı o tarihlerde TUBİTAK , Marmara Gebze Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Enstitüsü’nden yazılı olarak istemiştim, sağ olsunlar bu önemli yayını adresime göndermişlerdi. Bu yayına sahip olanlar, bu önemli yayını inceleyip bakabilirler.

Sayın Bakanın açıklamaları sonucunda bir bardak su içinde fırtına koparanların amaçlarının başka olduğunu düşünüyorum. Bunları yaygara yapanlara şunları sormak isterim; otuz yılı aşkın süredir nerede idiniz ?, aklınız başına şimdi mi geldi ?. Yine, ortalıkta bir bardak suda fırtına koparılırken, halkı galyana getirmekle ne amaçlanıyor ?, ne yapılmak isteniyor ?, bu soruların cevaplarını iyi saptamak gerekir. Ben birilerinin bu kargaşa sırasında kısa yoldan rant sağlama peşinde olduğunu düşünüyorum. Benzer olaylar bugüne kadar değişik dönemlerde hep olmuştur. Çünkü gıda güvenliği sisteminin bizim gibi tam oturmadığı, zayıf ve yetersiz çalıştığı ülkelerde daima bu gibi gelişmeler yaşanır ve olur. Bundan tam otuz yıl öncesine kadar süt’e alflatoksin ve antibiyotik geçtiği bilindiği halde AB’ğine girme hazırlığında olan ve dünya kadar mevzuatın yayınlandığı,binlerce gıda konusunda eğitim görmüş üniversite mezunu personel görev yapmasına rağmen ülkemiz neden bugüne kadar bu konuda mesafe kat edemedi ?, AB’den çoğunun çeviri yapılarak yayınlandığı mevzuata rağmen neden bu sorunlar yaşanıyor ? , ülkemizde meşhur ağzımızdan düşürmediğimiz “ Tarladan – Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenliği ” bu mu ? , bunları tartışmamız gerekirken bunlar tartışılmıyor, neyi kastettikleri tam olarak bilemediğimiz “ Sokak Sütü ” üzerinden bilimsellik adı altında bilim dışı edebiyat yapılarak hedef saptırılıp uzantısının çiğ süt üreticilerine veya süt hayvanı yetiştiricilerine kadar intikal eden bir karalama kampanyası sonucunda süt hayvanı yetiştiricilerinin olayın müsebbibi imiş gibi gösterilerek suçlu ilan edilmesi esef verici ve üzücü.

Yani fabrikadan paket süt alınınca mı bu tehlikelerden korunacağız/korunacağım ?, bu rezalete gıda konusunda akademik çalışma yapmış koskoca profesör unvanına sahip akademisyenlerin, meslek mensuplarının ve meslek odası temsilcilerinin katılması çok üzücü, ibret verici ve düşündürücü. Gıda Güvenliğimiz bu akademisyenlere, meslek mensuplarına ve meslek odası temsilcilerine kaldı ise vay halimize. Hiçbir zaman kendi gıda güvenliğimi adeta şow peşinde koşan neye hizmet ettiklerini bir türlü çözemediğim ve anlayamadığım bu akademisyenlere, meslek mensuplarına ve meslek odası temsilcilerine bakarak sağlamıyorum , bilakis bir halk sağlıkçısına yaraşır şekilde bilgim sayesinde , gerektiğinde araştırarak ,elde ettiğim bilgileri değerlendirerek sağlıyorum .Bu gibi olayların çözümüne bir gıdacı bakış açısı ile değil bir halk sağlıkçı gözüyle bakarım. Çünkü gıda güvenliği bir sağlık sorunu olup genel anlamda patojenik ( hastalık yapan ) mikroorganizmaların , mikrobiyal toksinler ile bunların dışında hastalığa neden olabilecek cansız zararlı etkenlerle kontamine olmuş , insan sağlığı açısından tüketimi uygun olmayan gıdaların yenmesi ile oluşabilecek ve daha çok gastrointestinal semptomlarla seyredebilecek klinik tabloların meydana geldiği bir hastalık halinin ortaya çıkmaması veya elimine edilmesi için tüm sağlık tedbirlerini içeren bir koruyucu hekimlik hizmetidir .

 Peki Aflatoksin nedir ?:

 1960 Yılında İngiltere’de 100.000 hindinin ve çok sayıda ördek ve sülün’ün ölümüne neden olan hastalığın araştırılması sonucunda zehirlenmenin nedeninin yer fıstığı ununda üreyip toksin meydana getiren Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus olduğu saptanmıştır (2,3). Aspergillus flavus, Aspergillus çeşitleri içinde en önemli olanıdır. Aflatoksin kelimesi bu küfün ürettiği mikotoksine verilen isim olup bu küften kaynağını almıştır ( 2 ). Aflatoksinler, özellikle Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus  olmak üzere diğer bazı Aspergillus, Penicillium ve Rhizopus türleri tarafından üretilen toksik metabolitlerdir. Bu üretilen metabolitler, ultraviyole ışık altında bakıldığında dört kompenentten meydana geldiği görülür, bunlar; B1 , B2 , G1 , G2 ‘dir (2). Bu kompenentlerin total miktarları ve birbirlerine oranları küfün suşuna, ürediği ortama ve kültür koşullarına bağlıdır . Ratlar ve İnekler aflatoksini süt ile eksrete etmekte olup bu eksreksi yon aflatoksin şeklinde değil, toksik bir metabolik madde şeklinde olmaktadır ( 2 ). İşte aflatoksin M1 ve M2 türevleri aflatoksin B1 ve B2 ‘nin sağmal hayvanların vücudunda metabolik değişikliğe uğraması sonucunda meydana gelen ve süt ile atılan şekilleri, komponentleri olup proteinle birleşmiş haldedir; renin ile çöktürüldüğü zaman proteinle birlikte kalır ( 2 , 3 ). Belirti len bu çeşitlere ilave olarak Aspergillus flavus kültür ortamlarında aflatoksin G1 ve G2 ‘nin hid-roksi türevleri olan aflatoksin GM1 ve GM2 ile dihidroksi-aflatoksin GM2a ve GM2a metabolitleri de izole ve identifiye edilmiştir. Benzeri şekilde B2 ve G2 ‘nin hidroksi türevleri olan ve nispeten az toksik olan B2a ve G2a türevlerinin de bulunabileceği anlaşılmıştır ( 3 ). Mikotoksin ifadesi ; mantar anlamına gelen “ myco “ ve zehir terimini karşılayan “toxin“ kelimelerinin birleştiril mesiyle türetilmiştir. Buna göre, mikotoksinler küflenmiş tarımsal ürünler, bitkisel ve hayvansal besinler de hızla çoğalan tek hücreli mantarlarca sentezlenerek aynı ortama salıverilen doğal kir-leticiler niteliğindedir. Dolayısıyla sakıncalı derecede küflenmiş veya mikotoksin çeşitleriyle kirlenmiş olan böyle yiyecekleri tüketen veya temas  ya da inhalasyon ( solunum ) yoluyla maruz kalan insan ve hayvan türlerinde mikotoksikozis adı verilen zehirlenme olguları baş gösterir. Mikotoksin çeşitlerinden çoğunluğunun hepatotoksisiteye sahip olması ve sıklıkla karşılaşılan kirleticiler arasında yer almaları nedeniyle en fazla incelenen grubu oluştururlar. Doğrudan karaciğere etkiyen mikotoksinlerin başında aflatoksinler ( B1 , B2 , G1 , G2 , M1 , M2 ) ile sporidesmin gelir. Aflatoksin B1, doğal şartlarda küflenmiş tarımsal ürünler, yem ve hazır besinlerde en sık rastlanan ve yüksek oranda bulunan aflatoksin çeşididir. G1 , G2  daha seyrek  ve B2 ise az karşılaşılan aflatoksin çeşididir. Bazı küflenmiş mısır örneklerinde B1 ve B2 çeşitlerinin yanında M1 metabolitinin varlığına rastlanmamıştır.Aflatoksin M1 ve M2 türevleri aflatoksin B1 ve B2 ‘nin sağmal hayvanların vücudunda metabolik değişikliğe uğramış şeklidir. Belirtilen bu çeşitlere ilave olarak Aspergillus flavus kültür ortamlarında aflatoksin G1 ve G2 ‘nin hidroksi türevleri olan aflatoksin GM1 ve GM2 ile dihidroksi-aflatoksin GM2a ve GM2a metabolitleri de izole ve identifiye edilmiştir. Benzeri şekilde B2 ve G2 ‘nin hidroksi türevleri olan ve nispeten az toksik olan B2a ve G2a türevlerinin de bulunabileceği anlaşılmıştır ( 3 ).

Aflatoksin’in yemlerle hayvan tarafından alınması ve süt’e geçişi;

 Bulaşık yemlerle alınan aflatoksinler sindirim kanalından kolayca emilerek çoğunlukla serum albüminlerine bağlanmış olarak canlının vücudunda bir yerden diğer yere taşınır. Başlıca karaciğer ve yumaşak dokulara dağılır. Yalnız ruminantlarda konumuz süt olduğu için ineklerde yemle alınan aflatoksinler sindirim kanalında emilmeden önce Rumen mikroflorasında kısmen suda çözünebilen konjugasyon ürünlere çevrilir. Bu ürünler midenin asidik ortamında hidrolize olarak tekrar özgün bileşikler haline gelir. Perifer dolaşımda kan içinde bulunan aflatoksinlerin büyük bir çoğunluğu karaciğerde tutulur. Bu organa geçen aflatoksinlerin bir bölümü hepatositler, DNA, endoplazmik steroid- lerin bağlanma yüzeyleri ve çeşitli enzimler  gibi makromoleküllere bağlanır. Bu bölümü de türlere göre değişen çeşit ve oranlarda yağda ve suda çözünebilen  Aflatoksin Q1 , P1 , B2a , aflatoksikol M1 , ve M2 metabolitlere çevrilir. Şekillenen metabolizma ürünleri büyük oranda safra ile atılır. Bu aşamada , metabolit çeşidine göre değişen oranlarda enterohepatik dolanıma girerler. Bir defada alınan aflatoksinin % 85 – 90’ı ilk 24 saatte dışkıya geçerken , % 15 – 20 ‘lik bölümü idrar ile atılır. Alınan aflatoksin B1 ‘in  % 0.18 ‘i sığırlarda, % 0.1’i koyunlarda süt’e geçer. Aflatoksin B1 ‘in intrasellüler makromoleküllere karşı olan aşırı ilgisi nedeniyle nükleer DNA ‘ya bağlanmak suretiyle öncelikle RNA ve daha  sonra da enzim ve protein sentezini inhibe ederler. Belirtilen yöndeki etkileri sonucunda genellikle karaciğer nekrozu ve tümoral oluşumlar meydana gelir. Aflatoksin B1 ‘in sitotoksik ve karsinojenik etkisi etkinliğinin özgün molekülden değil 2 , 3 – epoksit şekli ile muhtemelen de Aflatoksin  Q1 , P1 , M1 ve aflatoksikolun 2 , 3 – epoksit metabolitlerinden kaynaklandığı belirtilmiştir. Yemlerde bulunan 15 ppb’ye kadar düşük düzeyde ki  aflatoksin B1 ratlarda % 100’e varan oranda karaciğer kanserine neden olduğu saptanmış bulunmaktadır. Hatta bu hayvanlarca alınan 1 ppb’lik aflatoksinin bu hayvanlarda kansere neden olduğu saptanmıştır ( 3 ). Hayvanlar üzerinde aflatoksinlerin etkisi, zehirin dozuna, hayvanın türüne ve yaşına , hayvanın zehiri aldığı süreye bağlı olarak değişir. Zehirlenme üç çeşit hastalık tablosu oluşturur,bunlar: akut toksikozis, subakut toksikozis ve kanser oluşumu (2).

İnsanlarda önemli mikotoksin hastalıkları;

İnsan sağlığında küflerin etkisiyle gelişen rizikoları tahmin edebilmek için mikosisler ile mikotoksikosisleri birbirinden ayırmak gerekir. Mikotoksikozlar, mikotoksinlerle toksikasyon sonucu gelişen hastalık ve bozukluklardır. Mikosisler ise küflerle temas sonucunda meydana gelir. Konumuz olan  Aspergillus flavus ‘un oluşturduğu aflatoksin  insan için hepatotoksik etkiye sahiptir( 3 ). İnsanlarda aflatoksin’den kaynaklanan sağlık sorununu başlıklar halinde kısaca şöyle özetleyebiliriz;

    Aflatoksin Hastalıkları ( 4 ).
    Akut Hastalıklar
    Kronik Hastalıklar

1..    Primer Karacaiğer Kanseri,

2..    Kalın Barsak Kanseri,

3..    Karaciğer Sirozu ve Hepatitis,

4..    Akciğer Kanseri,

5..    Reys Sendromu

Antibiyotiklerin Süt İneklerinde Kullanılması:

Antibiyotik terimi, il kez Waksman tarafından “ antibiosis” kelimesinden türetilerek kullanılmıştır . Antibiyotik terimi, büyük çoğunluğu aşağı mantarlar ve bakteriler tarafından sentezlenen, çok düşük yoğunluklarda bile bakterilerin ve diğer mikroorganizmaların üremelerini durduran ya da onları öldüren kimyasal maddeleri tanımlamak için kullanılır ( 5 ). Bugün antibiyotik terimi, mikroorganizmalar tarafından husule getirilen ve bakterileri inhibe etme özelliği bulunan maddeleri tanımlamak için kullanılır.İlk yararlı antibiyotik penisilin olmuş ve bunun hayret verici başarısı diğer antibiyotikler için yoğun bir araştırmanın yapılmasının yolunu açmıştır ( 6 ). Antibiyotiklerle yapılan sağıtma, penisilinin keşfi ve kullanıma sokulmasıyla birlikte başlar ( 5 ). Bugün çok sayıda antibiyotiğin keşfedilip üretilip kullanıma sunulması insan ve hayvan hastalıklarının tedavisinde kullanılmasını sağlamıştır. Veteriner Tababette kullanılan antibiyotikler dahil tüm ilaçlar insan sağlığında kullanılan ilaçların benzeri olup sadece hayvana göre doze edilmesinden dolayı farklılık vardır. Kullanım amaçlarına göre antibiyotikler;

     1.      Antibakteriyel,

    2.      Antifungal,
    3.      Antimikotik etkili  olmak üzere üç grupta yer alır.

Bir antibiyotiğin veya sulfonamidin insan veya hayvanda kullanımı için seçimi, hayvan veya insanda hastalığa sebep olan mikroorganizmaya ve onun çeşitli ilaçlara karşı duyarlılığına bağlıdır ( 7 ). Kullanılan antibiyotik, enfeksiyonun bulunduğu yere ( beyin zarları, idrar yolu, yüzeysel yaralar,  ve ülser gibi ) bağlı olarak etkisi değişiklik gösterir. Genellikle antibiyotiklere karşı mikrobiyal dirençliliği ( resistans ) , organizmanın R-pilasmidleri oluşturur. R-plazmid- lerinde ki bir çok gene sahip R-belirleyici faktör, antibiyotiklere karşı dirençliliği tayin eder ( 9 ). Bundan 27 yıl önce Etlik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü tarafından süt veren ineklerde memelerde görülen mastitis vakalarına yönelik araştırma çalışmasında,polimikrobiyal etkiye sahip mastitis olgularında mikroorganizmalarda dirençlilik saptandı. Yine insan sağlığına yönelik olarak ilk çalışmalar yine bundan 27 yıl önce Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Enstitüsü mensupları tarafından başlatılmış ve bundan sonra değişik araştırıcılar Shigella, Salmonella ve E.coli suşlarında saptanan ilaca direnç özelliğinin R-plazmidleri tarafından yönetildiğini ve deneysel olarak duyarlı suşlara aktarılabildiği gösterildi ( 7 ). Süt inekleri açısından baktığımızda, kullanılan her antibiyotiğin tedavi süresince havyanın vücudunda kan dolaşımına karıştığı andan itibaren tamamen atılıncaya kadar kan dolaşımı ile tüm vücuda yayıldığı için ayni zamanda meme alveollerine kadar ulaşması, 1 litre süt’ün oluşumu için meme alveollerinden 300 – 500 litre kanın geçtiğini düşündüğümüzde kan’a karışan antibiyotik rahatlıkla çiğ süt’ün oluşumu sırasında çiğ süt’e karışarak böylece sağımı yapılan çiğ süt’ün içinde yer almış olur.Böyle sütler pastörize edilse bile tahrip olmamakta, bertaraf edilememekte böyle sütlerin insanlar tarafından kullanılması halinde insanlarda bulunan bazı mikro organizmalar bu antibiyotiğe direnç kazanabilmekte, hastalık meydana getirdiklerinde tedaviye cevap vermeme durumu söz konusu olabilmektedir. Bu sütler fermente süt üretimlerini engellediği için kalite yönünden sorunlar meydana getirmekte, yoğurt, peynir ve tereyağı yapımında kullanılan starter kültürleri etkilediği için üretimde sorun yaşanmakta, aroma ve lezzet oluşumunu etkilemektedir. O nedenle çiğ süt içinde antibiyotik bulunması halk sağlığı ve üretim teknolojisi açısından arzu edilmez.Sütte antibiyotik kalıntısı ( rezidü ) .bulunmaması için; antibiyotik tedavisi gören ineklerin sütleri son tedavi işleminden beş gün sonrasına kadar kullanılmamalıdır. Gelişmiş ülkelerin çoğunda sütte en fazla 0.004 ug/ml antibiyotiğin bulunmasına müsaade edilmektedir ( 8 ). Fakat hayvansal gıdaların içinde kalıntı halinde yer alan antibiyotiğin bakterilerin direnç kazanmasına neden olmasından sonra 2006 yılından itibaren AB’ği büymeyi destekleyici olarak antibiyotik kullanmasını yasak getirmiş, ancak veteriner hekim kontrolunda hastalıkların tedavisinde kullanılmasına müsaade edilmektedir ( 9 ).Atibiyotik kalıntısı bulunan çiğ sütler sanayide işlenirken bilerek veya bilmeyerek işlenip içme süt’ü olarak tüketiciye sunulması halinde süt’ün içinde ki antibiyotik insan vücuduna taşınmaktadır.

Bilinçsiz Antibiyotik Kullanımının Tehlikeleri ( 7,10 );

· Toplumda yaygın bir şekilde antibiyotik duyarlılığının artması ( aşırı duyarlılık, anafilaksi, döküntüler, ateş, kan bozuklukarı v.s )

·  Normal floranın bozularak ilaca dirençli etkenlerin çok hızla üremesi sonucu sekonder enfeksiyonların ortaya çıkması,

.   Enfeksiyonların maskelenmesi,

·  Uzun süre kullanıldığında toksik etkilerin ortaya çıkması,

·  İlaca dirençli mikroorganizmaların yaygın hale gelerek duyarlıların yerine geçmesi

·  Antibiyotiklerin fazla kullanılması R-faktörünün yayılmasını kolaylaştırmak tadır.

·   Antibiyotik dirençliliğin ( resistans ) klinisyenler için ciddi sorunlar oluşturması

 Peki Sorun Nereden Kaynaklanıyor ?:

Hayvancılık sektörü, gıda üretimi ve gıda güvenliği açısından önemli bir rol oynar. Hay- vansal gıdalar, kısa zamanda çok çabuk bozulabilen ürünler olduğu için bozulma ve / veya çeşitli ajanlar tarafından kirlenme riskine karşı, biyolojik ve kimyasal kirlenmeleri engellemek için özel dikkat gerektirmektedir. Hayvansal gıda kontaminasyonu insan sağlığı üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu için gıda ticaretinde bir takım önemli tedbirlerin alınmasını mecbur kılmaktadır. Hayvansal gıdalar; başta yem olmak üzere tüketicinin sofrasına gelinceye kadar geçirdiği bir takım işlemler sırasında kontamine olabilmektedir. Hayvan yemi kontaminasyonda önemli role sahiptir. Çünkü hayvanın yeminde ki her şeye hayvanın vücuduna geçerek süt’e, et’e ve yumurtaya geçebilmektedir. Aflatoksin M1 ,süt güvenliğini tehlikeye sokacak şekilde süt içinde endişe veren limitlerde  bulunduğunda önemli ticaret ve halk sağlığı sorununa yol açmak tadır (11. Ayni şekilde veteriner ilaçlarıda bu açıdan önemlidir.  Herhangi bir amaç için gelişi güzel antibiyotik kullanımı başta insanlar, hayvanlar ve bitkiler olmak üzere dünyanın herhangi bir yerindeki herkesi etkiler.Yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda hayvanlarda kullanılan antibi- yotiklerin insanlarda gıda kaynaklı zoonotik hastalıklara neden olan zoonotik Salmonella ve Campylobacter patojenlerinin dirençe kazandığı tespit edilmiştir. Esas tehlike bu patojenlerin insanlarda hastalık yapması halinde antibiyotiklere dirençli olmaları nedeniyle tedavide zorlukla karşılaşılmasıdır (12 ).Daha fazla antibiyotik kullanımı, enfeksiyonların tedavisini zorlaştır- makta , Bacteria become resistant to antibiotics and they spread. Bakteriler , antibiyotiklere karşı dirençli hale gelmekte ve dirençlilik giderek yayılmakta, enfeksiyonlar tedavi edilemez hala gelmektedir. Increasingly, we cannot treat infections: each year in the European Union, Iceland and Norway alone, over 25 000 people die from infections caused by antibiotic-resistant bacteria.Avrupa Birliği, İzlanda ve Norveç’te antibiyo- tiğe dirençli bakterilerin yol açtığı enfeksiyonlara bağlı olarak  25 000 kişi ölmektedir. Antibiyo tik direnci, aynı zamanda bir gıda güvenliği sorunudur. Çünkü herhangi bir hayvansal gıda antibi- yotiğe dirençli genleri içeren bir bakteriyi içerebilir, gıda güvenliğinde yaşanacak en ufak bir zafiyet sonunda gıda zinciri ile çok sayıda insanın vücuduna taşınması halinde bu bakterinin neden olacağı bir enfeksiyon çok kişinin hayatına mal olması her an mümkün (9).

Antibiotics are used and misused in food animals, not only for treatment, but also to promote growth or prevent disease.

Antibiyotik direnci ile mücadele eylemi; tarım, gıda, veterinerlik ve sağlık sektörü arasın da bütüncül koordinasyonu, etkin bir bilgi alışverişini ve  sektörler arası çok yönlü bir yaklaşım gerektirmektedir. O nedenle antibiyotik direncine karşı mücadele uluslar arası bir mecburiyet olduğu için ülkelerin antibiyotik kullanımına ilişkin ulusal düzeyde antibiyotik direncine karşı ve gıda güvenliğine yönelik alınacak tedbirler çok önem arz etmektedir(12 ).Çünkü gıdalarla alınan dirençli bakteriler turizm aracılığı ile insanlar tarafından, karkas et ve diğer hayvansal ürünler ve canlı hayvan ticaretinde canlı hayvanlarla dünyanın bir yerinden diğer yerine rahatlıkla taşınmak ta, tedbir almayan bir ülkenin sorumsuzluğu tedbir alan sorumluluk bilincine sahip bir ülkede halk sağlığı ve hayvan sağlığı sorununa neden olabilmektedir(9).Dirence neden olan hayvansal gıdaların üretiminin yapıldığı hayvanlarda kullanılan antibiyotikler ile ilgili yapılacak düzenleme ler önemli role sahiptir. Ulusal veterinerlik, tarım ve ilaç yetkililer, koruyucu veterinerlik ,özel sektör ve özellikle ilgili tüm paydaşların, veteriner hekim ve çiftçiler ile yapacakları işbirliği anti- biyotik kullanımının rezidüye meydan vermeyecek şekilde dikkatli kullanımına yönelik teşvik/ teşvikler, hayvansal gıdalarda rezidünün bulunup bulunmaması ve antibiyotik diren- cinin önüne geçilebilmesi açıcından önemlidir (12).

Kamuoyuna yansıyan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Dr.Mehdi EKER’in sütlerde aflatoksin konusunu değerlendirdiğimizde; çiğ süt üretimi yapan süt hayvanı yetiştiri- ciliği yapan hayvan sahiplerinin ürettikleri çiğ süt içinde aflatoksin bulaşmasını kendi olanak- larıyla önlemeleri mümkün değildir. Ancak şu anda ki ismiyle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ülkemizde gerçekten iyi çalışan/çalışabilen “ Tarladan-Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenliği Sistemi ” ni kurabilmiş olsa idi aflatoksin bulaşmasının nereden kaynaklandığını geriye doğru inceleme başlatarak bulurdu. Demek ki Türkiye’de “ Tarladan-Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenliği Sistemi ” henüz istenilen şekilde işlemiyor, bazı sıkıntılar var . Bir diğer husus Manisa Tavuk Hastalıkları Araştırma ve aşı Üretim Enstitüsü Müdürlüğü görevim sırasında enstitüye ait SPF [ Spesific Pathogen Free ( Bazı patojenlerden ari ) ] yumurta üretimi yapılan SPF Tavuklar için hazırlanan SPF yem yapımında kullanılan dane mısır alımı yaparken aflatoksin analizi yaptırırdım, aflatoksinden ari ise mısır’ı alırdık, ari değil ise almazdık. Bazen piyasada satılan mısırlarda yaygın aflatoksin bulunması nedeniyle aflatoksinsiz mısır bulamazdık . Peki bugün süt hayvanı yetiştiriciliğinde kullanılan büyük baş hayvan yemi üretimi yapan ticari yem fabrika larının acaba kaç tanesi yem yapımında kullanılan mısır, ayçiçeği küspesi,pamuk tohumu küspesi v.s yem hammadelerinde aflatoksin analizi yaptırarak piyasadan alım yapıyorlar ?,yine piyasada satılmakta olan fabrika yemlerinde aflatoksin bulaşının önlenmesi amacıyla yapılan denetimlerde süt hayvanlarının beslenmesinde kullanılan yemlerin denetimleri sırasında yılda kaç tane numune alınarak bu numunelerin kaçında aflatoksin analiz yapılmakta ?, yine yem sanayine yem hammaddesi satışı yapan firmaların kaç tanesinin ürünleri aflatoksin yönünden analizleri yapılı yor ?, yurt dışından ithal edilen yem hammaddelerinden aflatoksin bulaş ihtimali yüksek olanla rından kaç tanesi için aflatoksin analizi yapıldı ? veya her parti için aflatoksin analizi yapılıyor mu ?, yem mevzuatına göre hayvan ve insan sağlığına zarar verebilecek şekilde fabrika yeminde ve yem hammaddelerinde aflatoksin saptananlar hakkında ne gibi işlemler yapıldı/ yapılıyor ? şeklinde ki soruların cevaplarını doğru değerlendirmeden bazı çevrelerce, kamuoyuna , süt  hayvan yetiştiricisi ve çiğ süt üreticisini mağdur edecek şekilde ve zan altında bırakacak şekilde açıklamalar yapılarak , paket süt alınsın şeklinde tavsiyelerde bulunulmasını anlamlı bulmu yorum.Peki bu şartlar altında paket sütte aflatoksin olmayacak mı ?, elbette olacak. Burada aflatoksin’in  yeme, yemle hayvana, hayvandan süt’e geçmesini önleyecek şekilde  gıda güven liği sistemimizde bir aksaklığın olduğunu , dolayısıyla önleme mekanizmasının bulunmadığını , varsa bile çalışmadığını görüyoruz. Gıda güvenliğinin bir ayağını yem güvenliği oluşturmakta , demek ki yem güvenliği yeteri kadar çalışmamakta , bu yönde yoğunlaşmak gerekiyor. Bir diğer husus ise; bu yaşanan sorunlar , bazı sanayicilerimizin ve meslek mensuplarının birlikte oluşturdukları eş güdüm sonunda uyguladıkları baskılara boyun eğilmesi sonunda ziraat mühendisliği ve veteriner hizmetlerinin yok sayılarak gıdanın ön plana çıkarılarak bir genel müdürlük oluşturulup bu genel müdürlük içine bilimsel teamüllerle bağdaşmayacak şekilde ziraat mühendisliği ve veteriner hizmetlerinin adeta tepilerek hizmet verilmesinin sonucudur . Tarım’ın içinde çok önemli bir yere sahip bu iki hizmet alanının organizasyondan mahrum bırakılarak hizmet verilmeğe çalışılması tıpkı savaşta başında komutanı olmadan savaşan orduya/ordulara benzemektedir.Bunları görmeden kolaycılığa kaçıp bazı zabıta tedbirlerine başvurmak  büyük hata olur. Sorunun temelinde sistem sorunu yatmaktadır.

Yine yem sanayinin ihtiyacı olan dane mısır’ın tamamı ülkemizde üretilemediği  için bir kısmı dışarıdan ithal ediliyor, bir kısmı ülkemizde ikinci ürün olarak yetiştirilerek karşılanıyor. Üretilen dane mısır’ın üretimi genelde sonbahar mevsiminde veya sonuna doğru hasatı yapıldığı için yüksek rutebete sahip olduğundan fazla rutubeti alınmadan depolandığından kızışma mey- dana geldiği için  rutubetle de birleşince küf üremesi kaçınılmaz olmaktadır. Bunun önüne geçilmesi için çiftçinin ürettiği dane mısırın fazla rutubetinin kurutularak bertaraf edilerek sağlık lı şartlarda depolanması gerekiyor. Böyle bir sistem var mı ?, var ise ihtiyacımızı karşılıyor mu ? bu konuda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na büyük görevler düşmektedir. Bakanlığın yem yapımında kullanılan dane mısır’da aflatoksin bulaşına sebep olan Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus ‘un üreyip çoğalmalarını önleyecek bir çalışmanın yapılmadığını, sayın bakanın açıklamalarından anlıyoruz. Yine ithal edilen dane mısır’ın aflatoksin yönünden analizin yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise ne durumda olduğu  bilinmiyor. Şayet yapılıyor ve aflatoksinden ari olarak ithal ediliyor ise o zaman ithal edilen dane mısırlar kötü depo şartlarında saklanmasına bağlı olarak Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus ‘un üremesi sonucunda aflatoksinle bulaşıyor, bunu alan veya bu şekilde hammaddeyi saklayan bazı yem fabrikaları aflatoksinli hammaddeden yem yapıp süt hayvanı yetiştiricisine satarak içtiğimiz süt’e kadar uzanan bir aflatoksin bulaşması gerçekleşmesine neden olunmaktadır. Bunların dışında diğer bir bulaşma olasılığı ise;süt hayvanı yetiştiricisinin hayvanına verdiği kaba yemi veya fabrika yemini kötü şartlarda saklaması sırasında  Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus ‘un üremesi sonucun da aflatoksinle bulaşması, bu yemlerin çiftliğinde ki veya ahırında ki ineklere vermesi sonucunda aflatoksin’in süt’e bulaşmasının gerçekleşmesidir. Tüm bu süreçler sonucunda piyasaya satışa sunulan içme süt’üne bulaşan aflatoksin’in, çiğ süt’ü işleyen sanayici tarafından kontrole tabi tutulmadan ambalajlanıp piyasaya verildiği sayın bakanın yaptığı açıklamalardan anlaşılmaktadır. Şayet çiğ süt’ü işleyen sanayici süt’ü işlemeden önce aflatoksin analizi yapmış olsa idi, aflatoksin olup olmadığını görecekti. Analiz sonunda aflatoksin saptaması halinde ise, aldığı çiğ süt’ü geri- ye dönerek hangi hayvancılık işletmesinden aldığını bularak ve gerekli tedbirleri alıp , satın aldığı çiğ süt’ü güvenli hale getirip, işleyip , ambalajlayarak aflatoksinsiz içme süt’ünü  piyasaya satışa sunması mümkün olacaktı. Sayın Bakanın açıklamasından anlaşıldığına göre sütlerinde aflatoksin kalıntısı bulunan bazı firmaların gıda güvenliğinden sorumlu teknik personelin üretilen süt’ün gıda güvenliğini yeterince sağlayamadıkları anlaşılmaktadır. Bu durum bize sadece gıda eğitimi almış bir personel istihdam etmekle gıda güvenliğinin sağlanamadığını veya sağlanamayacağını göstermektedir. Bu gibi sorunların çözümü için gıda güvenliğinden sorumlu personelin çok iyi derecede epidemiyoloji bilgisine sahip olması gerektiğini ortaya koymaktadır.

 Sonuç olarak süt’te antibiyotik ve aflatoksin bulunmasına yönelik ortaya çıkan soruna sadece zabıta bakış açısıyla bakılmamalı.Bilakis şekil-1’de görüldüğü üzere bir hayvana yansıyan olası rezidü maddeleri ve yansıdıkları hayvansal ürünleri göz önüne aldığımızda , süt’ te antibi- yotik ve aflatoksin kalıntısının önlenmesinde şu anda ki ismiyle Gıda , Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının oluşturduğu “ Tarladan-Çiftlikten Sofraya-Çatala Gıda Güvenliği Sistemi ” nin oto kontrol sisteminin, bünyesinde çalıştırdığı binlerce teknik elemana ve sahip olduğu laboratuar olanaklarına ve özel sektörde yine görev yapan binlerce üniversitede gıda eğitimi almış ve süt teknoloğu sorumlu teknik elamana rağmen bir yetersizliğin olduğu , sistemin çalışmadığı , bir yerde tıkanma ve aksamanın olduğu yaşanan olaydan anlaşılmaktadır. Bu tıkanan ve aksamanın meydana geldiği yer bulunarak müdahale edilip sorunsuz hale getirilmesi gerekmektedir. Yoksa benzer olay/olaylar belli bir süre sonra tıpkı şimdi ve otuz yıl öncesinde olduğu gibi tekrar karşımıza çıkacak ve tartışmağa devam edeceğiz.

Adnan SERPEN

Veteriner Hekim

İzmir Veteriner Hekimler Odası Veteriner Halk Sağlığı Çalışma Grubu Üyesi
Linkback: http://www.gencveteriner.com/index.php?PHPSESSID=a4dda92ceb7628a83168e29e55114e3a&topic=3890.0
“İmkânın sınırını görmek için, imkansızı denemek lazım”