![](http://homepage.uludag.edu.tr/~mtayar/zoonoz%20ziraat_dosyalar/zoonoz3.jpg)
İnsanlarda gıda kaynaklı enfeksiyonlara ve intoksikasyonlara neden olan patojen mikroorganizmalar için asıl kaynak hayvansal gıdalardır. Hayvanlardan insanlara ve diğer hayvanlara, insanlardan hayvanlara geçebilen bulaşıcı hastalıkların (zoonoz) en önemlileri de Bruselloz, Tüberküloz (Verem), Antraks(şarbon) ve Kuduz’dur. Bu mikroorganizmaları taşıyan veya hasta olan hayvanların bir yerden bir başka yere götürülmeleri ve kesimleri sonucu çiğ etlerde, aynı hastalıklara yakalanmış süt hayvanlarının sağılmalarını takiben çiğ sütlerde olabildiği gibi etlerin parçalanması, çiğ et ve çiğ sütlerin işlenmesi, paketlenmesi, muhafazası ve bir yerden bir başka yere nakilleri aşamalarında yapılması gereken kontrollerin yapılamaması nedenleriyle son ürüne geçerek tüketici sağlığını tehdit ederler. Bu açıklamalara bakıldığında sağlıklı hayvansal ürünler elde edebilmek için, sağlıklı hayvanlar yetiştirilmesi gereği çok açık olarak görülmektedir. Çünkü sağlıklı hayvan, sağlıklı ham ürün kaynağıdır. Sağlıklı hayvan elde etmenin şartları da iyi beslenmesi ve hastalıklardan arındırılmış olmasıdır. İnsan ve hayvan sağlığı açısından ciddi ve çok önemli sorunlara sebep olan zoonotik hastalıklar hayvancılıkta ve sanayide gelişmiş ülkelerde uygulanan “Eradikasyon” (Hastalığın ortadan kaldırılması) programları ile eradike edilmişlerdir. Ülkemizde zoonozların çoğu maalesef halen güncelliğini korumaktadır. Bruselloz ve Tüberküloz “Tazminatlı Hastalıklar” kapsamındadır. Yani bu hastalıklara yakalanmış hayvanlar usulüne göre uygun biçimde değerlendirilir veya tamamen imha edilerek, bedelleri devlet tarafından hayvan sahiplerine ödenir. Ancak hazırlanan proje ve programlara bağlı olarak, her sene hükümet bütçelerine yeteri kadar kaynak ayrılamadığı için “Hastalığın Eradikasyon Programı” yeteri biçimde uygulanamamaktadır.
Zoonozların sınıflandırılması
Konakçıların insan ve hayvan olmasına göre, bulaşma türlerine göre zoonozlar 3 grup altında sınıflandırılır.
1. Antropozoonoz zoonozlar (anthropozoonoses): Hayvanlardan insanlara geçenler: Kuduz, tokzoplazmoz
2. Zooantroponoz zoonozlar (Zooanthropozoonoses): İnsanlardan hayvanlara geçenler: Difteri, amebiyoz
3. Amfiksenöz zoonozlar (Amphixenoses): İnsan ve hayvanların her ikisi arasında da karşılıklı geçebilenler (stafilokoklar, mikobakteriler)
Zoonozlar yaşam döngülerine göre ise 4 grup altında sınıflandırılırlar.
1. Direkt zoonozlar (Direct Zoonoses): Bunlar enfekte omurgalı konakçıdan duyarlı omrugalıya doğrudan temas veya herhangi bir mekanik araçla geçer. Geçişleri sırasında çoğalmaz, gelişmez ve bir değişikliğe uğramaz. (Kuduz, brusellozis, trichinosis)
2. Siklo-zoonozlar (Cyclozoonoses): Yaşamlarını sürdürebilmek için birden fazla omurgalı konakçıya gereksinim duyarlar. (taeniasis, echinococcosis )
3. Meta-zoonozlar (Metazoonoses): Biyolojik olarak omurgasız arakonakçılardan duyarlı omurgalılara geçerek yaşam siklularını tamamlarlar. Etken omurgasız arakonakçıda çoğalır, gelişir . (schistosomiasis arbovirus)
4. Sapro-zoonozlar(Saprozoonoses): Son omurgalı konakçıya ek olarak toprak ve bitki gibi hayvan olmayan arakonakçıya gereksinim duyar. (larva migrans, mikotik hastalıklar F.hepatica)
Zoonozların sınıflandırılması rezervuar konakçılarına göre;
Ø Yabani hayvanlaradan insanlara bulaşan zoonozlar
Ø Yarı yabani (güvercin, rata, vb.) hayvanlaradan bulaşan zoonozlar
Ø Evcil hayvanlaradan insanlara bulaşan zoonozlar
Zoonozlar yaşam siklusları yanı sıra etiyolojilerine göre de sınıflandırlır. Uygulamada da en çok bu sınıflandırma kullanılır.
Ø Bakteriyel zoonozlar: ruam, antraks, yanıkara
Ø Viral zoonozlar: kuduz,
Ø Fungal zoonozlar: aspergillosis, actinomycosis
Ø Protozoal zoonozlar: anaplasmosis, babesiosis, malaira
Ø Helmintik zoonozlar: trichinosis, echinococosis, taeniasis
![](http://homepage.uludag.edu.tr/~mtayar/zoonoz%20ziraat_dosyalar/zoonoz1.jpg)
Hastalıkların yayılışı
Hastalık mihrakları yıllar itibariyle incelendiğinde Türkiye genelinde salgın hastalıklar ve paraziter hayvan hastalıklarının yaygın bir şekilde seyrettiği görülmektedir. Ülkemizde hayvan hastalıklarının kontrol altına alınmasındaki güçlüklerde rol oynayan önemli faktörler;
Ø Kayıt sisteminin yetersizliği,
Ø Hayvan park ve pazar kurumları ile sevk kontrol merkezlerindeki sıkıntılar,
Ø Karantina hizmetlerindeki aksaklıklar,
Ø Araç ve ekipman eksikliği,
Ø Yetiştirici ve Sağlık personelinin eğitimi,
Ø Veteriner hekim ve yardımcı personel sayısı,
Ø Bazı mevzuatın günün koşullarına göre yenilenmemesi,
Ø Türkiye’nin jeopolitik durumu ve sınır komşularından kontrolsüz hayvan girişidir.
Türkiye’nin güneydoğu ve doğusunda bulunan komşu ülkelerden çeşitli nedenlere bağlı olarak ekzotik tip hastalıklar yurdumuza girmiştir. 1996 ve 1999 yıllarında tespit edilen iki değişik A tipi şap virüsü ve 1999 yılında tespit edilen ASYA- tipi şap virüsünün İran üzerinden Türkiye’ye girişi bunlara örnek olarak verilebilir.
Zoonozların kontrolü toplumların sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeylerine bağlıdır. Bazı insanlar bulundukları konum gereği olarak zoonoz hastalıklar açısından yüksek risk altındadır.
Zoonozlarda Riskli Gruplar
Gruplar
Meslekler
Tarım
Veteriner Hekim,bakıcı, çoban, tarım işçisi
Hayvansal ürün üreticisi
Kasap,mezbaha, atık ve yan ürün işçileri
Orman
Avcı, balıkçı,kampçılar, açık alan çalışanları
Eğlence
Pet satıcıları,hayvanat bahçeleri, sirk ile doğal park çalışanları ve ziyaretçileri, bu alanda çalışan veterinre hekimler
Laboratuar
Laboratuar hayvanlrı bakıcıları, deney hayvanları ve bunların dokuları üzerinde çalışanlar, biyolojik madde üretiminde çalışanlar
Epidemiyolojik
Sağlık hizmetleri çalışanları kontamine bölgelerde bulunan pramedikal personel
Diğerleri
mülteci, turist, yeterli beslenemeyen , hijyenik olmayan ortamlarda bulunanlar
![](http://homepage.uludag.edu.tr/~mtayar/zoonoz%20ziraat_dosyalar/zoonoz4.jpg)
Bakteriyel ve viral Zoonozlar
TÜBERKÜLOZ
Genel Özellikleri:
Tüberküloz, insan ve hayvanlarda, akciğer, çeşitli organ ve dokularda, kazeöz ve kazekalseröz tüberküllerin oluşmasıyla karakterize kronik, bulaşıcı, zoonotik bir hastalıktır. Tüberküloz etkeni olarak 3 mycobacterium türü önemlidir. Bunlar; M. tuberculosis (insan tipi), M. bovis (sığır tipi), M. avium (kuş tipi). Bu üç mycobacterium türü insan ve hayvanları enfekte edebilmektedir. Etken ; aside dirençli uzun ve kısa çomaklar halinde, hareketsiz, sporsuz, aerobik, kapsülsüz bir mikroorganizmadır. Etken, fiziksel ve kimyasal maddelere karşı oldukça dirençlidir. Fenol (%2), kreosol (%1), formalin (%3) ve NaOH (%5) solusyonlarında 4 saatte ölür. Mera, toprak ve gübrede 2-6 ay canlı kalır. Kurumaya karşı dayanıklı, pastörizasyon ısısında genellikle ölmelerine karşın bazıları 75-80 oC’ ye 5-10 dakika dayanır. Absolut alkol (%70-90)’e 5-10 dakika dayanır.
Bulaşma Yolları:
Tüberküloz bugün dünyada en çok ölüme yol açan bulaşıcı hastalıktır. Hastalık dünyanın bütün ülkelerinde görülmektedir. Yılda 8,4 milyon insan bu hastalığa yakalanırken, 2 milyonu ölmektedir. Dünyadaki bütün hastalıkların yüzde 2,5’unu ve önlenebilir ölümlerin yüzde 26’sını oluşturmaktadır. Akdeniz ülkeleri zoonoz kontrolu merkezinin bildirdiğine göre önümüzdeki on yıl içinde dünya’da yaklaşık 88,2 milyon yeni tüberküloz vakasının oluşacağı ve bu vakalardan 30 milyon kadarının ölümle son bulacağı tahmin edilmektedir. Tüberküloz hastalığının ve tüberkülozdan ölümlerin çok büyük çoğunluğu az ve orta gelişmiş ülkelerde görülmektedir. Dünyada tüberküloz en çok Güney-Doğu Asya ve Sahra Güneyi Afrika’da bulunmaktadır. Her yıl Hindistan’da 1,8 milyon, Çin’de 1,3 milyon, Endonezya’da 590 bin, Nijerya’da 327 bin, Bangladeş’te 306 bin yeni hasta ortaya çıkmaktadır. Toplam 22 ülkede, dünyadaki tüberküloz hastalarının yüzde 80’i bulunmaktadır.
Ülkemizde tüberküloz infeksiyonu halen çok yaygındır. Yaklaşık olarak 20 milyon insanımız tüberküloz mikrobu ile infekte durumdadır. Bunların % 10'unun yaşamları içinde tüberküloz hastası olacağı düşünülürse sorunun ülkemiz için hala ciddi boyutlarda olduğu anlaşılır. Türkiye tüberküloz hastalığının orta derecede yaygın olduğu ülkeler arasındadır. T.C. Sağlık Bakanlığı verilerine göre her yıl yaklaşık 100.000 kişiden 30'unda tüberküloz hastalığı ortaya çıkmaktadır. Yani yılda resmi kayıtlara göre 20.000 civarında yeni tüberküloz hastası tespit edilmektedir. Fakat bu rakamlar sadece Verem Savaşı Dispanserlerine kayıtlı hastaları içerdiği için gerçek rakamın bunun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizdeki önemli bir sorun da dirençli tüberkülozlu hasta sayılarındaki artıştır. Türkiye' deki dirençli tüberkülozlu hasta sayısı tam bilinmemekle birlikte ülkemiz Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu tehlikeli hastalık şeklinin alarm verdiği ülkeler arasında sayılmaktadır.
Bulaşma şekli
Etkenin bulaşması 5 yoldan meydana gelmektedir.
a Kongenital: Anneden yavruya göbek kordonu ile
a Alimenter: Buzağıların, sütleriyle mikrop çıkaran annelerinden süt emmeleriyle, ya da bulaşık su, yem, ve otların alınmasıyla olabildiği gibi bronşlardan dışarı çıkan mikroplu kraşeyi yutmakla olur.
a Solunum: Damlacık enfeksiyonu ile
a Genital: Testisleri tüberkülozlu boğaların aşımıyla, tüberkülozun uterABD yerleştiği durumlarda sonda ve katater uygulanmasıyla
a Deri yolu ile: Oldukça nadir bir bulaşma şeklidir.
Hayvanların tüberküloz etkenine karşı verdikleri doğal reaksiyon;
a) Mikroorganizmaların saldırı gücüne
b) Vücudun savunma aktivitelerine bağlıdır.
Duyarlı konakçının vücuduna giren virülent mikroorganizmalar girdikleri bölgede yerleşerek üremeye başlar ve organlarda ilk lezyonları oluştururlar. Bu organlara bağlı lenf yumrularına taşınması sonunda, lenf yumrularında dejeneratif ve yangısal bozuklukların meydana gelmesine neden olur. Böylece etkenin ilk girdiği organ ve dokularda ve hem de bunlara ait lenf yumrularında bozukluklar gelişir (Primer komplex). Vücudun dirençli olduğu durumlarda primer effektler iyileşebilir veya bazen de bunlar hiç belli olmayabilir (Tam olmayan primer komplex). Bu lezyonların içinde canlı mikroorganizma bulunur. Konakçının direncinin kırıldığı, lezyonların aktive olduğu (lezyonlardaki kalsifikasyonun rezorbe olması) durumlarda, mikroorganizma tekrar üremeye ve lezyonlar da gelişmeye başlarlar.
Korunma Yolları:
Özellikle sütleriyle tüberküloz etkenlerini dışarıya çıkaran sığırlar hem kendi buzağıları hemde insanlar için çok önemli bir bulaşma kaynağı durumundadır. Tüberkülozla mücadele, bir korunma stratejisi ve eğitimle mümkün olabilmektedir. Bu hastalık yönünden hayvan yetiştiricilerinin ve bakıcılarının eğitimi şarttır.
Hastalığın yayılmasında ahır ve barınakların hijyenik durumu, tek yönlü beslenme, uygun olmayan bakım şartları, portörlerin zamanında tespit edilip ayrılmaması, dışarıdan sürüye kontrolsüz hayvan katılması, infekte hayvanların sütleriyle buzağıların beslenmemesi, tüberkülozlu bakıcılar, etkenle bulaşık meralar büyük önem taşımaktadır. İnsan tüberkülozu bir çok gelişmekte olan ülke için hala büyük bir problemdir.
ANTRAKS (ŞARBON) SPLENIC FEVER
Genel Özellikleri:
Bilinen en eski zoonoz hastalıklardan birisidir. Yurdumuzun her bölgesinde ve her mevsimde ortaya çıkar. Halk arasında hayvanlarda “DALAK veya ŞARBON” , insanlarda “KARAÇIBAN ve KASAP ÇIBANI” olarak bilinmektedir.Eski Yunanca’da kömür anlamına gelen anthrakis’ten ismini olan Bacillus anthracis aerobik, gram pozitif, spor oluşturabilen non-motil basildir. Hastalık sırasında gelişen kütanöz lezyon kömür gibi siyah olduğu için bu isim ile anılan antraks basilli çevresel stres koşullarında spor oluştururken, aminoasit, nükleosid ve glükozdan zengin ortamlarda da germinasyon göstererek basillerin gelişimine olanak tanımaktadır. Bütün türler duyarlı olmasına rağmen sığır ve koyunlarda en yaygındır. Antraks hayvan ve insanlarda septik karakterli perakut, akut ve subakut seyirli enfeksiyöz bir hastalık olup dalağın büyümesi , subkutan ve subseröz bağ dokunun sero-hemorajik infiltrasyon ile karakterizedir.
Etkeni Bacillus anthracis'tir. Gram pozitif, hareketsiz, sporlu ve kapsüllü bir mikroorganizmadır. Vegetatif şekli 55-60°C'de ölür. Spor şekli ise uzun süre canlılığını korur. Vücut dışında aerobik koşullarda meydana gelen sporlar oval ve yuvarlak olup, basilin orta bölgesine yerleşmiş ve sporun çapı basilin çapından küçüktür. Sporlar mide sıvısından etkilenmez. 120-140°C'de 3 saat canlılıklarını korur.
Normal koşullarda, hasta hayvan ile temas sonrasında veya kontamine hayvan ürünlerinin kullanımı ile antraks gelişir. Hastalığın daha sık görüldüğü ot-obur hayvanlar, antraks sporlarını topraktan alır. Ciddi besi hayvanı kayıplarına neden olan antraks aşılama programları ile kontrol altına alınmıştır. Örneğin 1945 yılında ABD’de salgın sırasında 1 milyondan fazla koyunun kaybedildiği bilinirken bugün için ABD’de hayvanlarda antraks tespit edilmemektedir. Ülkemizde de hayvanlara yönelik olarak etkili aşılama uygulamaları devam etmekte ancak sporadik vakalar tespit edilmektedir. Aşı ile ciddi anlamda hayvan vaka sayısında azalma sağanmış olmasına rağmen tüm dünyada topraktan antraks sporları hala yaygın olarak izole edilmektedir.
Bulaşma yolları
Hayvanlar mikrobu aldıktan 2-3 gün sonra hastalanırlar. İştahsızlık, sendeleme, ayakta duramama, solunum güçlüğü, titreme, yüksek ateş başlıca belirtileridir. Koyun ve keçiler belirtilerin ortaya çıkmasından çok kısa bir süre sonra hemen ölürler. Sığırlarda yukarıdaki belirtilere sancı, kan işeme ve ishal de eklenir ve bir hafta içinde ölürler. Ölen hayvanların, ağız- burun ve anüsünde kan izleri veya kanlı bir sızıntı bulunur. Kesilen hayvanların kanı siyah renktedir ve pıhtılaşmaz. Insanlar hasta hayvanları kesip yüzmek, etini yemek veya bu hayvanların deri ve yünlerini işlemek suretiyle hastalığa yakalanırlar.
Ä Sindirim sistemi ile: Bulaşık ot, su, yem gibi gıdaların ağız yolu ile alınması ile olur.
Ä Solunum yolu ile: Hayvanlarda nadir görülen bu bulaşma şekli insanlarda sporların, hayvan postu, kıllar, yün ve yapağı ile gerçekleşir.
Ä Deri yolu ile: Deride oluşan çeşitli portantrelerden (ısırma, kırpma, sıyrık, çizik v.s.) etkenin girmesiyle olur. İnsanlar ise kontamine et, kan, temas yolu ile hastalığı alırlar. Kan emici ve sokucu sinekler de bu yolla enfeksiyonu bulaştırabilir.
İnsanlarda hastalık belirtileri
Deri şarbonu, akciğer şarbonu ve ender olarak görülen bağırsak şarbonu olarak üç ayrı şekilde görülür.
Deri şarbonu; papül, vezikül ve püstülle karakterize üzerinde siyah bir kabuk bulunan nekrotik ülserler şeklinde görülebileceği gibi, bağ dokusu, boyun, göğüs ve göz kapaklarının deri altı dokusunda ödemler ve bu ödemli alanın üstünde vesikülle karakterize bir şekilde de görülebilmektedir.
Akciğer şarbonu; özellikle hayvan yünleri ve kıllarıyla uğraşanların sporları solumasıyla meydana gelmektedir. Ağır bir hemorajik bronko-pnömoni ile karakterizedir.
Barsak şarbonu; genel durum bozukluğu ve şiddetli bir gastro-enteritis ile karakterizedir. Tanı koymak güç olduğundan dolayı kurtuluşu yok gibidir. Bu klinik formların birisinde etken kana karışıp septisemi yaparsa hastalık öldürücü bir hal alır. Menenjitin de görüldüğü vakalar mevcuttur.
Korunma Yolları
Anthrax’ ta en önemli korunma önlemi bu hastalıktan ölen hayvanların uygun şekilde ortadan kaldırılmasıdır. Bunun için hasta hayvanlar kesilip yüzülmemeli ve otopsi yapılmamalıdır. Hastalığa yakalanan hayvanlar ölümden önce kısa süre ile de olsa süt, idrar ve diğer salgıları ile mikrop saçtıkları için hasta hayvanların muayenesinde ve ölen hayvanların naklinde dikkat edilmesi ve koruyucu tedbirlerin alınması gerekir. Ahırda ölen hayvanlar ağız, burun, anüs gibi delikleri tentürdiyotlu pamukla kapatıldıktan sonra uygun vasıtalarla ve koruyucu elbise giyilerek imha edileceği yere taşınır, yakılır veya 2 mt derinliğinde açılmış çukurlara üzerlerine yeteri kadar sönmemiş kireç dökülerek gömülür. Bütün altlıklar ve şüpheli maddeler yakılır. Ahır önce soudkostikli sıcak su ile yıkanır. Sonra uygun antiseptiklerle dezenfekte edilir. Merada ölen hayvanlar mümkünse oldukları yere çevresindeki kirlenmiş ot ve toprakla beraber gömülür. Aşılı hayvanlarda bağışıklık oluşuncaya kadar mera kapatılır ve yemler değiştirilir. Mera bulaşmasını önlemek için şüpheli ve tehlikeli meralar duyarlı hayvanlara kapatılır. Ot ve samandan şüpheleniyorsa bunlar imha edilir.
İkinci önlem aşılamadır. Hastalık görüldüğünde ateşi bulunmayan sağlam hayvanlar derhal aşılanır. Hastalığın ortaya çıktığı yerde hayvanlar en az beş yıl süreyle aşılanmalıdır. Koruyucu aşılama genel olarak ilkbaharda yapılır. Aşı yapıldıktan 10-14 gün içersinde bağışıklık gelişir. Tek tırnaklılarda bu süre biraz daha uzun olabilir
BRUSELLOZ (BRUCELLOSE)
Genel Özellikleri:
Evcil hayvanlarda Bulaşıcı yavru atma hastalığı olarak bilinen hastalık, insanlarda Dalgalı humma, Bang hastalığı, Malta humması ve Akdeniz humması olarak da bilinmektedir. Sığır, koyun, keçi ve domuzlarda özellikle testis, meme ,uterus gibi genital organlara yerleşerek yavru atmalara ve infertiliteye neden olan kronik,infeksiyöz, nekrotik v eyangısal enfeksiyonlara yol açan önemli bir zoonozdur. Bütün dünyada yaygın süt ineklerinde prevalansı yüksektir. Özellikle sığır, koyun, keçi ve domuz gibi evcil hayvanlarda yavru atmaya neden olan ve aynı zamanda hayvanlardan insanlara da bulaşan (zoonozis), ekonomik yönden zarar verici ve halk sağlığı yönünden önem taşıyan bir hastalıktır. Etken, Brucella cinsi içinde B.melitensis, abortus, suis, ovis canis olmak üzere değişik türleri vardır. Gram negatif, sporsuz, 0.5 x 1 mikron boyutlarındadır. Bütün brucella tipleri pastörizasyon ısısında 10-15 dakikada ölürler.Altı türü bulunan Brucella grubu mikroorganizmalardan Brucella melitensis, Brucella abortus ve Brucella suis halk sağlığı yönünden büyük önem taşır.
Brusella mikroorganizmaları, güneş ışığı ve dezenfektanlara karşı çok duyarlı olup, birkaç dakikada aktivitelerini kaybederler. Karanlık yerlerde doku ve uterus akıntısı içinde uzun süre canlı kalırlar. Kokuşma sonu kısa sürede ölürler, tüm brusella tipleri, pastörizasyon ısısında 15 - 20 dk. da tahrip olurlar. Etken, yapılan araştırma sonuçlarına göre tereyağında dört ay canlı kalabilmektedir. Enfekte sütten yapılmış beyaz peynir, salamura içinde üç ay sonraya kadar kobayları enfekte edebilir ve beş ay sonra reaksiyon verebilir özelliktedir. Kültür, 0 oC 'nin altında uzun süre canlılığını koruyabilmektedir. Etkenler, % 0.1 'lik sublime de birkaç dakikada, % 2 'lik formol, % 1 'lik lizol içinde 15 dakikada ölürler.
Brucella grubu mikroorganizmalar genellikle konakçı hayvan dışında çoğalmazlar. Fakat ortamın ısı, nem ve asitlik değerlerine bağlı olarak değişik sürelerde canlılıklarını sürdürürler. Brucella mikroorganizmaları direkt güneş ışığı, dezenfektanlar, pastörizasyon ve kuru şartlara duyarlıdır. Güneş ışığında 1-12 saatte, 60 0C’de 10 dakikada, 1000C’de hemen ölürler. Çeşme suyunda 4-80C’de birkaç ay, 00C’de 2.5 yıl, dondurulmuş dokularda birkaç yıl, nemli toprakta 60 gün ve 200C’de % 40 nemli ortamda 144 gün canlı kalabilirler. İdrarda 30 gün, atık fötuslarda en az 75 gün ve uterus akıntılarında 200 günden fazla canlı kalabilir. Enfekte dışkı materyali ile bulaşık altlıkta 56-610C’lerde 4.5 saatte tahrip olur. Çiğ sütten yapılan tuzsuz krema yağında buzdolabında 142 gün, %10 tuz içeren salamura peynirde 45 gün, %17 tuz içerende ise 1 ay canlı kalır. Etin normal dinlendirilmesi süresince oluşan pH değişikliği (asitlik) ette bulunabilecek Brucella mikroorganizmalarını öldürmeye yeterlidir.
Bulaşma Kaynakları
Brusellozis, zoonoz bir hastalık olduğundan her zaman hayvanlar insanlar için bir enfeksiyon kaynağıdır. Meslek hastalığı olarak bilinen brusellozis, veteriner hekimler, hayvan tüccarları, mezbaha işçileri ve az gelişmiş ülkelerde hayvanları ile aynı yerde bulunan insanlar bulaşma ile her an karşı karşıya bulunmaktadır. Bulaşma oranı entansif yetiştiricilik yapılan bölgelerde daha fazladır. Avrupa ve Rusya'dan damızlık sığır ve süt ineği getirilen yerlere bu hastalık girmiş ve bu hayvanlardan da çevreye yayıldığı bilinmektedir. Hastalık etkeni, en çok gebe hayvanların uterus içeriği, fötus ve fötal membranlarda bulunduğundan bunlar hastalık kaynağı olarak önemli yer tutarlar. Bulaşma, başlıca sindirim sistemi, sağlam veya portantreli deri, konjunktiva, çiftleşme ve sağım sırasında memelerin kontaminasyonu yoluyla meydana gelir. Son yıllarda vektörler üzerinde durulmakta, hastalığın naklinde sinek, sivrisinek, tahta kurusu, kene, pire gibi artropodalarla, yabani tavşan, sıçan, fare gibi kemiricilerin de rolü olduğu bildirilmiştir. Serçe, karga gibi kuşlarında portör olabilecekleri, bizon, geyik, dağ keçisi, ceylanlarda da enfeksiyon görüldüğünden hastalığın yayılmasında rol alabilecekleri bildirilmektedir.
Brusellozlu ineklerin çoğu aborttan sonra haftalarca, hatta aylarca sütleriyle mikrop çıkarırlar. Etkenin sütle çıkışı periyodik olup, laktasyonun sonuna doğru daha fazla sıklaşır. İneklerde, memeye yerleşmiş olan etken devamlı veya zaman zaman dışarı atılır. Doğumdan hemen sonra yani ağız sütü ile takriben 200.000 / ml etken atılır. Bazı ineklerin 7-9 yıl mikroorganizmayı çıkardıkları saptanmıştır. Abort yapmış keçi ve koyunlar, ilk 1-3 hafta içinde sütleriyle periyodik olarak mikroorganizmayı çıkardıkları, 3 haftadan sonra tespit edilemediği bildirilmektedir.
Brusellozis, duyarlı hayvanlara genellikle enfekte hayvanlarla doğrudan temas yoluyla veya enfekte hayvanların akıntılarıyla bulaşık çevreden geçer. Atık yavrular, yavru zarları ve sıvıları, yavru atmış veya doğum yapmış enfekte bir hayvanın vaginal akıntılarının hepsi son derece fazla sayıda enfeksiyöz Brucella mikroorganizmalarını içerir. Hayvanlar bu materyalleri yalayarak veya Brucella etkeni ile bulaşık su ve gıdayı tüketerek enfekte olurlar. Süt, idrar, dışkı ve eklem sıvıları da bakterilerin kaynağıdır. Enfekte boğa ve koçların semenlerinde de etken bulunur ve çiftleşme ile bulaşma olur. Ayrıca enfekte annelerden yavrularına anne karnında veya doğum sonrası enfekte ağız sütü yada enfekte diğer hayvanların sütü ile beslenme sonucu bulaşma görülebilir.
İnsanlara bulaşma
Brucella insanlara çeşitli yollarla bulaşmaktadır. En yaygın bulaşma yolu mikroorganizma ile bulaşık çiğ süt ve süt ürünlerinin (peynir, krema, tereyağı, dondurma vs.) tüketilmesidir. Ülkemizde koyun-keçi sütlerinden yapılan peynirler genellikle hiçbir ısıtma işlemi uygulanmadan yapılmakta ve insanlar için risk taşımaktadır. Enfekte hayvanlar, hayvan karkasları, atık yavru ve atık yapan hayvanların genital akıntıları, idrar ve dışkıları ile doğrudan temas ile bulaşma olabilir. Doğrudan temasta sindirim sistemi ile bulaşma ön planda olmakla birlikte hasarlı deriden ve solunum yoluyla bulaşma da söz konusudur.
Ülkemizde Güneydoğu bölgelerimizde çiğ köfte yeme alışkanlığı, önemli enfeksiyon kaynaklarındandır. Peynir, çökelek halinde bekletildiği zaman Brusellanın yaşam süresi 3 aya kadar çıkar. İnfekte hayvan gübresi kullanılan toprakta yetişen taze sebzelerle de hastalığın bulaşabildiği bildirilmektedir. İnsandan insana bulaşma ya çok seyrek yada hiç görülmemektedir. Yaralı deriden veya ağızdan alınan mikroorganizma önce en yakın lenf yumrularına, oradan kana geçerek kemikiliğine, eklemlere, sinirlere, beyine ve özelliklede cinsel organlara yerleşerek hastalık oluşturmaya başlar. Hayvan yetiştirenler, veteriner hekimler ve veteriner sağlık teknisyenleri, mezbaha çalışanları, et sanayiinde çalışanlar ve laboratuvar çalışanları brusellozisin bulaşması açısından daha fazla riske sahiptir.
İnsanlarda Brusellozisin Belirtileri
Hastalığın inkübasyon süresi genellikle 1-3 hafta kadardır, bazen birkaç aya kadar uzayabilir. Belirtiler hafif veya şiddetli düzeyde, aniden veya yavaş gelişerek ortaya çıkabilir. Hastalarda sürekli, aralıklı veya düzensiz bir ateş, terleme, kas ve iskelet sistemine olan belirgin etkisinin sonucu olarak yorgunluk, dermansızlık, genel ağrı ve mental depresyon gibi semptomlar görülür. En çok etkilenen eklemler kalça, diz ve dirseklerdir. Bazı hastalarda klinik olarak ürogenital semptomlar belirgindir.Ayrıca mide-barsak, akciğerler, kan yapan organlar, cilt ve nadiren de kalp-damar sistemi ve beyin (menenjit) etkilenir. Brucella mikorganizmaları insanlarda hayvanlardaki gibi özellikle bir düşük etkeni değildir. Bu nedenle bruselloziste insanlardaki düşük riski diğer bakteriyel enfeksiyonların seyrinde görülebilecek düşük riskinden fazla değildir. Erkek hastalarda testis, epididimit ve veziküloseminallere yerleşim sonucu akut orşit, epididimitis gelişimi daha sıktır. Hastalığın süresi birkaç haftadan birkaç aya kadar uzayabilir
Brusellozisten Korunma Yolları
Brusellozis enfeksiyonu bir sürüye girdikten sonra o sürünün hastalıktan ari hale getirilmesi oldukça güç, zaman alıcı ve masraflıdır. Ayrıca hayvan sahibi, yakın çevresi ve süt ürünlerini tüketenler için oluşan risk göz önüne alındığında hastalıktan korunma büyük önem taşır.
Brusellozisin kontrolü genel hijyenik tedbirlerin uygulanması, karantina, enfekte hayvanların sürüden çıkarılması (test ve kesim) ve aşılama yöntemleri ile olmaktadır.
Yavru atan hayvanların tüm atıkları ile bu atıkların temas ettiği yem ve altlıklar ya derine gömülerek üzerine yanmamış kireç dökülmeli veya yakılarak imha edilmelidir. Ahır ve ağıllarda dezenfeksiyon yapılmalıdır.
Sürüye veya işletmeye yeni hayvan satın alındığında test yaptırılmalı (Ergin S-19 aşısıyla aşılanan dişi sığırların aşılama tarihinden 6 ay sonra, genç S-19 aşısı ile aşılanmış 4-8 aylık dişi danaların aşılama tarihinden 12 ay sonra serolojik muayene sonuçlarının güvenilir olacağı dikkate alınmalıdır.) ve bunlar diğer hayvanlardan ayrı tutularak 30-60 gün sonra tekrar test yaptırıldıktan sonra diğer hayvanların yanına konulmalıdır. Bu uygulama, alındığında inkübasyon periyodunda olan (enfeksiyona yeni maruz kalmış) hayvanların tespitine yardımcı olur. Hayvan satın alınacağında brusellozis bulunmayan sürüler tercih edilmelidir. Ayrıca hastalığın yayılmasını önlemek için brusellozis tespit edilen hayvanlar satılmamalıdır.
Bütün atık vakalarında zaman geçirilmeden Bakanlık İl ve İlçe Müdürlüklerine veya bir veteriner hekime müracaat edilmelidir. Hayvanlar brusellozise karşı aşılatılmalıdır. Sürüye yeni katılan hayvanların da aşılatılmasına dikkat edilmelidir.
Hastalığın kontrolü
Mikroorganizma pastörizasyon ısısına hassas olduğundan, gıdaların pişirilerek yenmesi, çiğ olarak tüketilen sebze ve meyvaların etkenin duyarlı olduğu dezenfektanlarla yıkanması gerekmektedir. Hastalığın kontrolünde enfekte hayvanların sürüden ayrılmaları, diğer hayvanların enfeksiyona maruz kalmamaları açısından çok önemlidir. En radikal önlemlerden biriside hayvanların aşılanarak hastalığın kontrol altına alınmasıdır.
Brusellozis'de aktif bağışıklığı oluşturan aşılar, canlı Brusella abortus S-19 aşısı ile canlı B. melitensis Rev-1 aşısıdır. B. abortus S-19 aşısı, danalara ve erginlere uygulanan olmak üzere iki ayrı aşı olarak mevcuttur. B. abortus S-19, 4-8 aylık sağlıklı dişi danalara uygulanır, en az 7 yıl koruma sağlar, erginler ve erkeklerde kullanılmaz. Br. abortus S-19 ergin aşısı, 8 aylıktan büyük dişi sığırlara 24 ay ara ile iki kez uygulanır, en az bir yıl koruma sağlar, aşısız ve gençken aşılananlarda da kullanılabilir. Boğalara aşılamanın öerilmemesinin nedeni, testislere yerleşmesidir. Sürüdeki aşısız hayvanlar, infeksiyonda aşılılar için tehlike oluştururlar denilmektedir.
TULAREMİ
Genel Özellikleri
Tavşan ateşi olarak da tanımlanan tularemi, kemiricilerde de yaygın olup, keneler aracılığı ile insan ve çeşitli evcil hayvanlara bulaştırılan tehlikeli bir zoonozdur. Hastalığa yakalanmış evcil hayvanlardan veya av hayvanlarının etlerini yeterince pişirmeden tüketen kişilerde tularemi meydana gelebilir. Spontan tularemi de görülen hastalık belirtileri ve anatomik değişiklikler pseudotuberkulozdan farksızdır. Tularemi görülen yerlerde yapılacak ilk iş hayvanları kenelere karşı aşılamaktır.
Küçük, aerobik, hareketsiz, Gram negatif kokobasil olan Francisella tularensis, bilinen en enfeksiyöz bakterilerden birisidir, hastalığın oluşması için 10 canlı mikroorganizmanın inökülasyonu veya inhalasyonu yeterlidir. Franciscella (syn.pasteuralla) tularensis hareketsiz, sporsuz, gram negatif bir etkendir. Isıya karşı çok hassastır 56-58°C'de 10 dakikada imha edilmektedir. Tavşan etlerinin dondurulduktan 4 hafta sonra dahi enfekte olduğu bildirilmiştir. İnsanlar en çok enfeksiyonu tavşan etleri ile almaktadır. Etken solunum veya sindirim sistemiyle organizmaya girer ve lenf kanalları yoluyla yayılır. Kan dolaşımına karışan etken iç organlar ve kaslara yayılarak yangılı odaklar oluşturur.
Klinik formları;
-Tifoidal tularemi; doğal bulaşma yolları sonrasında gelişen tularemilerin %5-15’ini oluşturur. Genellikle enfekte partiküllerin inhalasyon yolu alınmasını takiben gelişir, ancak intradermal veya gastrointestinal alımları takiben de gözlenebilir. Sıklıkla ani başlayan ateş (38- 40°C ) , halsizlik, kilo kaybı ve yaygın vücut ağrıları (özellikle bel ağrısı) şeklinde ilk bulgularını verir, ancak tulareminin diğer formlarından farklı olarak lenfadenopati gelişimi tespit edilmez. Ayrıca deri veya mukozal lezyonlarda görülmez.
-Ülseroglandüler tularemi; doğal bulaşma sonrasında en sık görülen klinik formdur, vakaların %75-85’ini teşkil eder. Genellikle enfekte hayvan doku veya vücut sıvılarının deri veya mukozal yüzeylerle temasını takiben gelişir. Ani başlayan ateş, titreme, başağrısı, halsizlik ve özellikle ülsere deri lezyonu ile karakterizedir. Sistemik bulguların ortaya çıkışı ile deride papül gelişimi eş zamanlıdır, papül birkaç gün içerisinde ülserasyon gösterir. Ülser gelişimini takip eden birkaç gün içerisinde lokal, ağrılı lenfadenopati ülserli alanın drenaj hattında tespit edilir. Uygun antibiyotik tedavisine rağmen lenfadenopatilerde süpürasyon görülebilir. Deri lezyonu sıklıkla temasın gerçekleştiği el veya parmaklarda gelişir.
-Glandular tularemi; Ülser tespit edilmeden hassas lenfadenopati ve ateş ile seyreden klinik tablo vakaların %5-10’unda gözlenir.
-Oküloglandular tularemi; Mikroorganizmanın konjonktivadan giriş yaptığı vakalarda, tek taraflı, oldukça ağrılı, pürülan drenajın ve preaüriküler veya servikal lenfadenopatinin eşlik ettiği klinik formdur. Yüzde 1-2 oranında görülür, sıklıkla, kontamine olmuş ellerin gözleri kaşıması veya enfekte hayvanın vücut sıvılarının konjonktivaya sıçraması sonrasında gelişir. Vakaların bir kısmında, kemozis, periorbital ödem ve palpebral konjonktivada küçük nodüler lezyonlar veya ülserasyon tespit edilir.
-Orafarengeal tularemi; Primer farengeal ulseroglandüler tularemiyi tarif etmek için kullanılan tanımlamadır. Sıklıkla kontamine su veya gıda alımını takiben gelişir, nadiren kontamine damlacıkların inhalasyonu orafarengeal tularemi nedeni olabilir. Servikal lenfadenopatinin eşlik ettiği eksüdatif, membranöz tonsilofarenjit tespit edilir, stomatitte klinik tabloya eşlik edebilir.
-Pnömonik tularemi; Tedavi edilmezse mortalitesi yüksek, fulminan seyir gösteren, atipik pnömoni bulguları ile karakterize pnömoni şeklinde görülür.
LEPTOSPİROSİS
Genel Özellikleri
Leptospirosis sığır, koyun, keçi, domuz, at, köpek ve insanlarda görülen zoonoz bir hastalıktır. Hastalık, akut, subakut ve kronik seyirli olabilir. Bulaşma çiftleşme ile, inhalasyon ile, mikroplu materyalle direk temas ile, bulaşık su, yem, süt vs.' nin sindirim yolu ile alınması sonucu meydana gelir. Bulaşma kongenital olabildiği gibi kan emici artropotlar ve rezervuar hayvanlar aracılığı ile de olabilmektedir. Başlıca klinik belirtileri ateş, septisemi, sarılık, hemolitik anemi ve aborttur.
Hastalık yüksek ateşle başlar. Bu dönemde leptospiralar kanda bulunur. Sonraki dönemde böbreklere ve karaciğere yerleşir. Buna bağlı olarak sarılık, hemoglobinüri görülür. Ayrıca anemi, abortus ve mastitiste oluşabilir. Bazı hayvanlarda leptospiral meningitis ve nekrotik dermatitis oluşur. Kulaklar ve inguinal bölge derisi kabuklanır ve kuru bir görünüm alır.
Etken; sığırlarda genellikle Leptospira pomona'dır. Suda, rutubetli zeminde ve hayvanların iç organların iç organlarında uzun süre canlı kalabilir. Kuraklığa karşı dayanıksızdır. Etkenler rutubetli yerlerde 180 gün kadar yaşayabildiği halde kurutulmuş toprakta 30 dakikada ölürler. Yüzlek sularda uzun süre yaşayabilirler. 50°C'de 10 dakikada 60°C'de ise 10 saniyede ölürler.
SALMONELLOZ ( SALMONELLOSE )
Salmonellloz adı altında Salmonella grubu bakterileri tarafından oluşturulan, septisemi belirtileriyle veya subakut ve kronik mide-bağırsak yangısıyla seyreden hastalıklar anlaşılır
Enterobacteriaceae familyasında yer alan insan ve hayvanlar için patojenik olan mikroorganizmalardan salmonella'lar doğada çok yaygındır. Ülkemizde de sık olarak görülür. Salmonella’lar sporsuz, kapsülsüz, gram negatif çomakçıklardır. S.pullorum ve gallinarum hariç hareketlidirler. Genelde laktoz negatiftir. İlk olarak 1888'de August Gartner tarafından tanımlanmıştır. Dana ve sığırlarda salmonelloza en çok S.typhimurium, S.dublin, S.enteritis ve S.anatum neden olmaktadır. Yetişkin sığırlarda akut enfeksiyonda vücut ısısı yükselir. Süt verimi düşer ishal başlar. 24 saat içinde ishal dizanteriye dönüşür ve beden ısısı normalin altına düşer. Hayvanlarda halsizlik solunum güçlüğü ve bazende eklemlerde yangı görülebilir. Letalite %25-30'dur.
KUDUZ
Genel Özellikleri
Kuduz, tüm sıcak kanlı hayvanların beyinlerinde yerleşen ve oradan sinirler yoluyla tükrük bezlerine gelerek salyadan yaraya bulaşan akut seyirli, daima ölümle son bulan bulaşıcı viral bir zoonozdur. Hastalık Köpek, kedi, sığır, koyun, keçi, at, eşek gibi evcil, tilki, kurt, çakal, fare, sincap, sansar, gelincik gibi yabani hayvanlarla insanlarda görülür. Yarasalar virusu taşımalarına rağmen kendileri hastalanmazlar, ısırdıkları hayvan ve insanlara hastalığı bulaştırırlar.
Etken oldukça dayanıklı bir virusdur. 0-4°C derecede birkaç gün, -70°C derecede birkaç yıl yaşar. Gliserin içerisinde oda derecesinde bile haftalarca canlı kalır. Liyofilize edilirse, yıllarca buz dolabında canlı kalır. Güneş ışını, ultraviole ışınları, hava, ısı, süblime, formalin, kuvvetli asit ve bazların hepsi (pH 3-11 arası) kuduz virusunu tahrip eder. Virus enfekte beyin dokusunda kokuşmaya dayanıklıdır. Tüm sıcak kanlı hayvanlar kuduz virüsü ile enfekte olabilirler, ancak hayvanlar kuduz virüsüne karşı aynı oranda hassas değildirler. Örneğin kurtlar, tilkiler, çakallar ve yarasalar en hassas grubu oluştururken, köpekler kuduz hassasiyeti bakımından orta hassas grupta yer alırlar. Ancak köpekler, dünyanın hala pek çok yöresinde özellikle gelişmekte olan ülkelerde kuduzun bulaşmasındaki en önemli aracılardır. İnsanlar dahil bütün sıcak kanlı hayvanlar kuduz virusuna hassasdırlar.
İnsanlarda kuduz
Hastalık, halsizlik, ateş, baş ağrısı, iştahsızlık, bulantı, boğaz ağrısı, aşırı halsizlik gibi özgün olmayan prodromal semptomlarla, diğer ensefalitler gibi başlayabilir. Hastanın ilk şikayetleri ısırılma bölgesinde ve o bölgenin iletimini sağlayan periferal sinir trasesinde gelişen hiperestezi, parestezi veya anestezi olabilir. Vakaların yaklaşık % 50- 80’inde bu semptomlar görülür. Enfeksiyonun ilerlemesi artan sinirlilik, aşırı hassasiyet ve ateşle beraber olur. Delirium, istemsiz kasılmalar ve generalize konvülziyonlar görülebilir. Letarjinin takip ettiği manik periodlar görülebilir. Kuduzun karakteristik bulgusu olan sudan çekinme (hidrofobi), yutma ve hatta suyu görmeyle gelişen ağız, yutak ve farinks kaslarının istemsiz kasılması nedeniyle gelişir. Bu ağrılı spazmlar çok hafif uyaranlarla da oluşabilir. Birkaç gün içerisinde hastanın genel durumu bozulur, nabız artar, solunum düzensizleşir ve ateş yükselmeye devam eder. Hastanın uyaranlara verdiği cevap süresi gittikçe azalır ve kas spazmı paraliziye yol açabilir. Sonrasında periferal kollaps, koma ve hızlı ölüm görülür. Hastalığın bütün seyri genellikle 5-6 gün sürer ve ölümle sonuçlanır.
Bulaşma kuduz bir hayvanın ısırması, tırmalaması veya salyasının yaraya bulaşması ile geçer. Virus, vücuda girdiği yerde bulunan sinirler yoluyla beyine gider, yerleşir ve orada çoğalır. Beyinde çoğalan virus tekrar sinirler yoluyla tükrük bezlerine gelir ve salyaya geçer. Virusun vücuda girmesi ile hastalığın ortaya çıkması arasındaki süreye Kuluçka dönemi denir. Bu dönem 3-4 gün ile 1 yıl ya da daha fazla sürede değişen bir zaman alabilir. Kuduzun kuluçka süresi çeşitli faktörlere bağlı olmak üzere değişiklik gösterir. Bu süre genellikle 1-3 aydır, fakat 10-240 gün arasında aşırı değişkenlik söz konusudur. 4 gün kadar kısa ve 19 yıl kadar uzun kuluçka süreli olgular bildirilmiştir. Olguların %99'u bir yıldan daha az kuluçka süresine sahiptir. Bununla beraber; 1-5 yıl veya daha uzun iyi tanımlanmış olgular gözlenmiştir.
ŞAP
Genel Özellikleri
Şap ( Aphthae epizootica, foot ve mouth disease ) sığır, koyun, keçi, domuz ve vahşi ruminantların çok bulaşıcı bir enfeksiyonudur. Ağız mukozası, tırnaklar ve memede veziküllerin oluşmasıyla karakterize akut, ateşli ve bulaşıcı viral bir hastalıktır. Etken filtreden geçen epiteliotrop bir virustur. Virusun antijenik yapıları birbirinden farklı olan 7 tipi mevcuttur. Bunlar A,C,O, Asya, Sat 1, Sat 2 ve Sat 3 olarak isimlendirilir. Etken oda sıcaklığında 6 ay canlı kalabilmektedir. Şap virüsünün çevresel koşullara gösterdiği direnç farklı olup, virüsün 85°C’de bir dakika, 80°C’de 3 dakika , 70-73°C'de 30 dakika içinde inaktive olur. Olgunlaşmış (pH değeri düşmüş) ette 48 saatte ölürler.
Hastalığın yayılışı
Hayvanlar arasında çok bulaşıcı olan hastalık, enfekte ya da kontamine hayvanlar, ürünler, nesneler ve insanlar aracılığı ile yayılır. Virüs ile kontanine materyaller, meralar, yemler, sular, rüzgar, enfekte çift tırnaklı hayvanlar,sinekler ve hayvan bakıcıları hatalığın bir bölgeden başka bir bölgeye yayılmasında önemli rol oynarlar. Panayır, pazar, göçler ve kurbanlık hayvan harekekleri, hastalıklı bölgeden hayvan ürünlerinin çıkartılması, taşıma araçları şap virüsünün bölgeden bölgeye, hatta bir ülkeden diğer ülkeye yayılmasına neden olurlar. Bu nedenle hastalığın denetiminde, karantina önlemleri, trasportun önlenmesi ile dezenfeksiyonun önemli yeri vardır.
İnsana bulaşması ve klinik bulgular
Şap zoonoz (hayvanlardan insanlara bulaşan) hastalıklar arasında yer almakla birlikte, insanlar hastalığa karşı fazla duyarlı değildir. Duyarlılık az olduğu için hastalık da oldukça seyrek görülür. İnsanlar, hasta hayvanların deri ya da ağız mukozası ile temas ve yeterince kaynatılmamış enfekte sütleri içerek, çiğ sütten üretilmiş ve olgunlaştırılmamış peynirleri ve yine yeterince pişirilmemiş, pH'sı düsmemiş etleri tüketerek enfekte olabilirler. Hastalık insandan insana geçmemektedir. Kuluçka süresi 2-6 gün olup; ateş, yorgunluk, halsizlik, kollarda ve bacaklarda ağrılar dikkati çeker. ağız mukozası kızarıktır. Ağızda, dudakta ve gırtlakdave dudaklarda vesikül benzeri ağrılı kesecikler oluşur. İlerlemiş olgularda vesikül benzeri ağrılı kesecikler oluşur.İlerlemiş olgularda bu oluşumlara, daha çok hayvan sahiplerinde, hayvanlara dokunanların ellerinde ve ayaklarında, genellikle de parmak uçlarında rastlanır. İnsanlarda prognoz iyidir. 5-10 gün içerisinde iyileşme görülür.
Hayvansal gıdalar ve şap
Şap virüsünün canlılığını korumasında en önemli etkenler arasında pH, sıcaklık ve yer almaktadır.Bu nedenle hayvanların pH'ları ve uygulanan ısı işlemi önemlidir.Kesimden sonra başlayan glikoz ve diğer biokimyasal olaylar ette pH değişimini farklı sınırlarda oluşturmaktadır. Kas glikojeni, anaerobik metabolizma ile laktik aside dönüşür. Oluşan laktik asit, dolaşım sisteminin işlevini yitirmesi nedeniyle, kan ie karaciğere taşınıp glikoz ve / veya glikojene dönüştürülemediği için kaslarda birikir. Anaerobik enerji metabolizması kas glikojeni tükeninceye kadar sürer. Etlerde 24 saat içerisinde ön soğutma sırasında virüsün bulunduğu, fakat 48 saat sonra virüse rastlanmadığı bildirilmiştir. Bunda post-mortem pH düşüşünün rölü büyüktür. Ancak, postmortem laktik asit miktarı, hayvanın fizyolojik dengesine ve buna bağlı olarak, kaslardaki glikojen miktarına bağlıdır. Yeterli kas glikojeni bulunan hayvanlarda kesim sonrasında pH düşüşü istenildiği gibi olur. Canlı hayvanda etin pH'sı yaklaşık 7.3 iken, kesin ile kanın akıtılması sonucu 7.0'a düşer. Normal koşullarda kesim sonrasında 7-8 saat içinde pH 5.3-5.6'ya kadar düşer. Kas glikojen düzeyi fizyolojik olabileceği gibi strese bağlı olarak da azalabilir. Kesimden önce dinlendirilmemiş hayvanlarda stres ta da gerilim nedeniyle kasların etkinlikleri arttığı ve artan enerji açığı kas glikojeni ile sağladığından kesim sonrasında pH düşüşü istenildiği gibi olmaz. Sonuçta DCB (dark cutting beef) ve DFD (dark film dry) olarak adlandırılan yüksek pH'lı düsük kaliteli etler üretilir. Bu tip etler pH'larının 6.3-7.0 arasında olması nedeniyle risk oluşturabilmektedir. Genelde teknolojisinin de uygun olması nedeniyle yüksek pH'lı etler salam ve sosis üeriminde değerlendirilirler. Bu ürünlere, üretim teknolojilerinin gereği olarak haşlama işleminin uygulanması etkenin inaktivasyonunu sağlar. Etken fermente sucuklarda ise 14 gün içerisinde canlılığını yitirir. Hayvan Sağlık Zabıtası Kanunu'nun 484/4. maddesi gereği, şap hastalığı baska bir hastalık ile komplike olmuş ise ya da kaşeksi (hayvanın besi durumunun kötü olması) ve kas bozuklukları varsa bütünüyle, yoksa yalnız hastalıklı kısımlar ve tırnaklar imha edilir. Dil ve başın sağlık kontrolu yapılıp kaynatıldıktan sonra gıda olarak tüketilmesine izin verilir. Bu nedenle ŞH'ye yakalanmış yada belirtileriyeni görülmeye başlayan besili hayvanlar veteriner hekimdenetiminde kesime sevk edilerek, iç organlar, baş, dil, tırnak ve deri imha edilerek, etleri 48 saat olgunlaştırılmaya bırakılır. Bu süre sonunda etin pH değeri ölçülerek, pH'ının düşüp düşmediği saptanır. Bu aşamada DCB ve DFD etler ayrılarak veteriner hekim denetimi ve izniyle tüketime sunulur. Kesim sonrası etler olgunlaşmadan hemen dondurulursa şap virüsü aylarca canlı kalabilir ve et çözüldüğünde etken enfeksiyon yeteneğini korur. Yine hasta ya da yorgun halde iken kesilen hayvanların kaslarında laktik asid oluşumu ya da pH değerinin düşmesi, oldukça yavaş oluştuğu için, şap virüsünün etin pH değerine bağlı olarak inaktivasyon süresi uzamaktadır.
Şap'da görülen yüksek ateş, virüsün memeye ve meme başına yerleşmesi nedeniyle süt vermesi çok azalır. Süt, süt proteini olan kazein sentezinin durması, serum proteinlerinin, özellikle immunglobulinlerinin miktarının artması nedeniyle sarımtrak renkte suludur. ŞH görülen ineklerden sağılan ve / veya aynı bölgeden gelen sütlerin çiğ olarak tüketilmemesi önerilmektedir.Sütte bulunan virüsün klasik pastörizasyon yöntemi (72 °C’de 20 sn.) ile yok edildiği bildirilmiştir. Kaldı ki Türkiye'de 85 derecede 1 dakikalık yöntem uygulanmaktadır. Bu nedenle virüsün pastörize ya da UHT (ultra high temperature) ile sterilize edilen sütlerde, pastörize sütten yapılmış beyaz peynirde, yoğurtta, telemesi haşlanan (en az 75 derecede) peynirler arasında yer alan kaşar peynirinde bulunması olası değildir. Ancak çiğ sütten üretilen, olgunlaştırılmadan satılan köy peynirlerinde, pH'ın yeterince düşmemiş olası nedeniyle, etken canlılığını koruyarak risk oluşturabilir. Bu nedenle yalnızca ŞH etkeni yönünden değil, çiğ sütten üretilmesi nedeniyle pek çok zoonoz etkeni ve patojen mikroorganizmayı içerebilen taze beyaz peynirlerin üç aylık olgunlaşma sürecini tamamlamadan tüketilmemesi ve pazarlarda satışının yasaklanması gerekmektedir.
OVINE SPONGIFORM ENCEPHALOPATHY (BSE) (DELİ DANA)
Genel Özellikleri
Creutzfeldt-Jacob (CJD) hastalığının yeni versiyonu 1995 yılında ilk kurbanını aldığından beri deli dana hastalığı ile ilgili tartışmalar yeni bir boyut kazanmıştır. İngiltere’de kırmız et tüketimi 1960’lı yıllar düzeyine düşmüş, İngiliz ekonomisinde kayıp 1 milyar paund’u aşmıştır. Özellikle hastalığa yol açan prion’un bulaşıcılığı konusunda endişe verici gelişmeler söz konusudur.Deli dana hastalığı üzerinde çok konuşulan , ancak bilgilerin somutlaştırılmadığı bir konu olarak gündemimize girmiştir. BSE (BOVINE SPONGIFORM ENCEPHALOPATHY Sığırların süngersi beyin hastalığı- Deli inek hastalığı) insan ve hayvanlarda görülen, bulaşıcı karakterdeki süngersi beyin hastalıkları-Transmissible Spongiform Encephalopathy (TSE)- grubunda yer alan bulaşıcı ve öldürücü bir hastalıktır. Bulaşıcı süngerimsi beyin hastalığı olarak adlandırılabilecek hastalık birçok hayvan türü ve insanlarda değişik isimler altında birbirine benzer bulgularla seyretmektedir. Ne virus nede bakteri olan ve ingilizce Proteinaceous Infectious Particle kelimlerinden türeyen prion bulaşıcı bir protein parçacığı olarak tanımlanmaktadır.
BSE; Sığırlarda davranış ve hareket sistem bozuklukları ile karakterizedir. ilerleyici sinir hücresi dejenerasyonu sonucu, sinir sisteminde mikroskobik olarak değerlendirilebilen sünger görünümüne yol açan öldürücü bir hastalıktır. Sığırlarda BSE 19883 yılında tanımlanmıştır. Koyun ve keçilerde görülen benzeri hastalık "scrapie" , ise 1930'lu yıllarda rapor edilmiştir. Bununla beraber, hastalığın Avrupa'da koyunlarda klinik olarak 1700'lerde bile görüldüğü anlaşılmaktadır. BSE yalnızca İngiltere'de görülüyor denebilir. 1994 yıllının başlangıcında İngiltere'de 120.000 sığır'ın BSE'ye yakalandığı bilinmektedir. Haftada yaklaşık olarak 750 vaka görülmüştür. Bu vakaların %92.5'u yalnız süt ineklerinde geri kalanı ise besi hayvanlarında görülmüştür. Giderek artış gösteren sığır hastalığı Ingiltere ve bazı Batı Avrupa ülkelerinde rastlanmakta olup, 1993 yılı ortalarına kadar İngiltere, İskoçya ve Galler bölgesinde yaklaşık 100.000 vaka tespit edilmiştir . BSE'nin bulaşmasında en önemli faktörün sığır rasyonlarına katılan rendering ürünleri olduğu kabul edilmektedir. Hastalığın besi sığırlarına nazaran sütçü ırklarda daha sık görülme nedeni bu hayvanların et-kemik unu içeren konsantre yemlerle beslenmesi olduğu ileri sürülmektedir . Bu nedenle Haziran 1988 yılınıda itibaren İngilterede hayvan beslenmesinde et-kemik unu kullanımı yasaklanmıştır. Alınan tedbirlere paralel olarak hastalık görülme sıklığında önemli azalmalar şekillenmiştir. İthal edilen hayvanlarda hastalığın çıkışından sonra Avrupa Birliği ülkelerinde 28/7/1989 tarihinden itibaren 10 aylıktan büyük (18/7/1988 tarihinden önce doğan) sığırların İngiltereden alımı yasaklanmıştır.Ayrıca sığırların sakatatlarının ortak pazar ülkelerine girişi de yasaklanmıştır. Böylece organların ilaç ve kozmetik sanayiinde kullanılması önlenmiştir .
BSE’ye ve diğer TSE’lere karşı koruycu amaçla bir aşı ve aynı zamanda hem koruyucu ve hemde sağaltıcı gaye için bir hiperimmun serum henüz gliştirilememiştir. Hastalığı kontrol altına almak için bazı koruyucu önlemler uygulamaya konulmuştur. Erken teşhisi, sağaltımı, aşısı, serumu ve aynı zamanda geriye dönüşü olmayan bu ölümcül hastalığın etrafa bulaşmasını önlemek için çok ciddi tedbirler alınarak uygulamaya konulması gereklidir. Bu önlemler ve öneriler aşağıdaki gibi sıralanabilir;
Ø Bir sürüde BSE sürü hemen itlaf edilmelidir.
Ø Çiftlik hayvanlarının besin zincirine ruminant ürünleri katılmamalı
Ø BSE görülen ülkelerden her türlü hayvansal ürün ithali durdurulmamalı
Ø Yurda kaçak canlı hayvan , et ve et ürünlerinin girişi kontrol edilmeli
Ø Kesim öncesi sinirsel belirti gösteren hayvanlar BSE yönünden incelenmeli
Ø Rendering tesislerinin güvenli bir şekilde 134-138°C’de çalıştırılmasına dikkat edilmeli
Ø Sığır orjinli materyalden hazırlanan ilaç, kozmetik ürünlerinin risk taşıdıkları ihmal edilmemeli,
Ø Ülkemizin et ihtiyacı ithalat yolu ile değil, gerileyen hayvancılığımıza destek verilmesi sonucu üretim artışı ile çözülmeli.
Q Humması
Genel Özellikleri
Endemik Q humması, genellikle birden başlayan ateş, titreme, halsizlik, baş ağrısı, iştahsızlık gibi özgül olmayan semptomlarla seyreden, riketsialardan, Coxiella burnetii’nin neden olduğu zoonotik bir hastalıktır. Doğal konakları, koyun, sığır, keçi, köpek, kedi ve kuşlar gibi insanlara yakın olan hayvanlardır. Mikroorganizma özellikle plasental dokularda yoğun olarak bulunur ve çoğalır. Enfekte hayvanlarda genellikle semptom ve bulgular gözlenmez, bir diğer ifade ile hastalık gelişmez ancak mikroorganizmayı yüksek oranlarda plasental dokularla ve ayrıca süt, idrar, gaita ve diğer vücut sıvıları ile birlikte atarlar. Enfekte hayvanların doğumu sırasında yakınında bulunmak endemik hastalık için bilinen en yüksek risk durumu olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca tarım ve hayvancılıkla ilgilenenler, mezbaha çalışanları da artmış risk taşıyan gruplardır.
İlk defa Avusturya’da, Q hummasının etiyolojik ajanı olan Coxiella burnetii 1937 yılında tanımlanmıştır. Coxiella burnetii konağa bağlı faz varyasyonu geçiren tek mikroorganizmadır ve ısı, kurutulma ve kimyasal ajanlara karşı yüksek oranda dirençlidir. Aerosol olarak alındığında oldukça infeksiyöz olan Coxiella burnetii, tek bir mikroorganizma olarak inhale edildiğinde bile klinik hastalık gelişimine neden olabilir. Sıklıkla 2-14 günlük inkübasyon süresini takiben (inkübasyon süresi 40 güne kadar uzayabilir) gelişen Q humması, 2 gün ile 2 hafta arasında klinik bulguları devam eden ve sonrasında, yavaş yavaş iyileşen, kendi kendine düzelen bir hastalıktır. Hastalık dünya çapında endemiktir ve tipik olarak sığır, keçi ve koyun yetiştirilen bölgelerde görülür. İnkübasyon periodunun süresi inhale edilen mikroorganizma sayısı ile ilişkilidir, alınan mikroorganizma sayısı artıkça, inkübasyon süresi kısalırken, mikroorganizma sayısının az olduğu durumlarda inkübasyon süresi göreceli olarak uzun olmaktadır. Hastalığın tipik mevsimsel özelliği olmamakla birlikte, bazı yörelerde koyun ve keçilerin yavrulama döneminde artış olduğu da bildirilmektedir. Hastalık özgül olmayan ateş, başağrısı, yorgunluk ve miyaljinin ön planda olduğu semptomlarla ortaya çıkar. Genellikle göğüs muayenesinde patolojik bulgular tespit edilmezken, hastaların %50’sinde akciğer grafisinde anormal görünümün eşlik ettiği pnömoni gelişir. Pnömoni olan vakaların yaklaşık üçte birinde (%28) hastalığın ilerleyen dönemlerinde öksürük gelişir ve ral duyulabilir. Pnömoni gelişen vakaların dörtte birinde göğüs ağrısı vardır. Radyolojik bulgular sıklıkla viral veya mikoplazma enfeksiyonlarını düşündüren “patchy” infiltrasyonlar şeklindedir, ancak yuvarlak konsalide görünüm ve adenopatide tespit edilebilir.
Q humması vakalarının yaklaşık %33’ünde akut hepatit gelişir. Pulmoner semptom ve bulgular gelişmeden, hepatitli vakalarda ateş ve yüksek serum transamilazları tespit edilir. Nadir olmakla birlikte kronik hepatit, kültür negatif endokardit, aseptik menenjit, ensefalit ve osteomyelit görülebilecek komplikasyonlardır. Akut Q humması nadiren mortaliteye neden olurken komplikasyonları yüksek mortalite ile seyredebilir. Endokardit geliştiğinde mortalite %30-60’tır. Endokardit tespit edilen vakalarda sıklıkla daha öncesinde kalp kapaklarının zedelenmesi söz konusudur.
LİSTERİOZİS
Gıda maddelerinden kaynaklanan hastalıklar açısında listerialar üzerinde son yıllarda gittikçe artan bir önemle durulmaktadır. Listerialar insan ve hayvanlarda endokardit, menenjit, meningo-ensefalit, abortus, septisemi, konjuktivit, artirit ve hepatit gibi ciddi sağlık problemlerine yol açmaktadır. Transplasental yolla gebe anneden yavruya geçen listerialar yavrunun ölümüne, atılmasına veya listeriozisli doğmasına neden olmaktadır. Listeriozisli doğan bebeklerde sinir sisteminde meydana gelen harabiyete ilişkin olarak meningitis, ensefalit ve spastik paralizler gibi bulgular görülmektedir.
Listerialar, 3-45 oC arasında üreme yeteneğine sahip olduğundan dolayı gıda kaynaklı bakteriler içersinde buzdolabı ısısında (+4 oC) faaliyet gösterebilen nadir bakterilerdendir. Bu özelliği infeksiyon riskini arttırmaktadır. Zira gıda maddesi düşük sayıda bakteri ile bulaşık olsa dahi buzdolabında bekletme aşamasında hastalık yapma konsantrasyonuna erişmesi kaçınılmazdır.
Bulaşma
Listerialar insanlardan ve birçok hayvan türünden (sığır, koyun, keçi, kedi, köpek, manda, domuz, at, tavuk, hindi, kaz, ördek, balık ve insektler) izole edilmiştir.
L. monocytogenes çevrede çok yaygın şekilde bulunan bir mikroorganizmadır. Bu yüzden insanlar ve hayvanlar birçok yoldan etkene maruz kalabilirler. Hastalığın bulaşma ve yayılmasında hasta hayvanlar ve portörlerin gaita, idrar, süt, burun ve göz akıntıları aborte fötus, uterus akıntıları, kontamine silaj ve insektler rol oynamaktadırlar. Etkenin insanlara bulaşmasında et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, meyve, sebze, balık ve kabuklu deniz hayvanları olmak üzere tüm gıdalar sorumlu tutulmaktadır.
Gıdalarda listerialar
Süt ürünlerinde listeriaların bulunuşu çiğ sütten ziyade ürünlerin kontaminasyonuna bağlıdır. Yapılan deneysel bir çalışma ile listeriaların çiğ sütte 748 gün canlı kalabileceği ortaya konulmuştur. 1983’de Massachusettes’de pastörize sütten 49 kişi hastalanmış, bunlardan 14’ü ölmüştür. Listeria monocytogenes’in bazı peynir türlerinde 3 oC’de 28 gün canlı kalabileceği gösterilmiştir.
Korunma Yolları
Listeriozis bağışıklık sistemi zaafa uğramış (yaşlılır, yeni doğanlar, hamileler immünosupresif ilaç alanlar) kimselerde daha tehlikeli seyretmektedir. Bundan dolayı bu gibi insanları hastalıktan uzak tutmaya daha fazla özen gösterilmelidir.
Hayvanlarda; hastalar ve hastalıktan şüpheli olanlar ayrılır. Hayvanlara iyi kalitede silaj yemi alıştırarak verilir. İnfeksiyon çıkan yerlerde özenli bir dezenfeksiyon işlemi yapılır. Atıklar, plasenta ve altlıklar yakılır veya gömülür. Portörler ayıklanır ve hayvan giriş ve çıkışı kontrollü yapılır. Hastalık zoonoz olduğundan dolayı hayvan bakıcılarının, veteriner hekimlerin ve ilgili şahısların çok dikkatli olmaları gerekir.
Paraziter ZOONOZLAR
Hayvansal üretimin gelişmesinde etkili olan birçok faktörün yanı sıra, çeşitli paraziter hastalıkların kontrol altına alınmaması da hayvansal üretimi olumsuz yönde etkilemektedir. Türkiye’nin elverişli coğrafi konum ve iklim şartlarına sahip olması da parazitlerin gelişip çoğalmalarında etkili olmaktadır. Yapılan araştırmalar ülkemiz hayvanlarında paraziter hastalıkların yaygın olduğunu ve bazılarının da % 100’e varan yayılışa sahip olduğunu göstermektedir.