GençVeteriner | Veteriner Hekimlik ve Evcil Hayvan Portalı
Veteriner Hekim ve Evcil Hayvan Platformu

İNTESTİNAL PARAZİTOZLAR

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı eXcaLibuN

  • Administrator
  • Fanatik Üye
  • *
    • İleti: 4732
    • Teşekkür: 1600
    • Cinsiyet:Bay
  • Veteriner Hekimlerin Dünyası
  • Sınıf: Mezun
  • Üniversite: Yüzüncü Yıl
İNTESTİNAL PARAZİTOZLAR

İntestinal parazitozlar, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde halen güncelliğini koruyan bir sağlık sorunudur. İntestinal parazitozlar çocuklarda bedensel ve zihinsel gerilik, çevreye uyumda zorluk ve psikolojik sorunlara yolaçabilmektedir. Ayrıca, immün yetmezlikli bireylerde fırsatcı infeksiyonlar yoluyla ciddi klinik tablolara da yolaçabilmektedirler.
İntestinal parazitozları, intestinal protozoon infeksiyonları ve intestinal helmint infeksiyonları olarak ikiye ayırabiliriz.

İNTESTİNAL PROTOZOON İNFEKSİYONLARI

ENTAMOEBA HISTOLYTICA
E histolytica’nın yaptığı hastalığa “amipli dizanteri (amebiaz)” denir.
Patogenez:
E.histolytica 5 morfolojik şekilde bulunabilir:
Trofozoid,
Prekist,
Kist,
Metakist,
Metakistik trofozoid
Oral yolla kist formunun alınması sonucu bulaşma olur. Kistler ince barsaklarda açılırlar ve önce metakistler, bunların bölünmesiyle de metakistik trofozoidler oluşur. Metakistik trofozoidler kalın barsağa geçerler ve burada gelişerek trofozoidleri oluştururlar. Trofozoidler barsakta ilerledikce prekist ve daha sonra kist formunu oluştururlar ve bunlar gaitayla atılırlar.
Kistler; sularda 1 ay, oda ısısındaki dışkıda 10 gün yaşarlar.
E.histolytica’nın insanda ilk yerleşme yeri daima kalın barsaktır. Trofozoidler, kalın barsak mukozası epitel hücreleri arasına psödopotlarıyla girerler ve sitolitik enzimleri sayesinde yüzeyel ülserler oluştururlar. Bu ülserler daha sonra derinleşirler ve submukozada yanlara doğru genişleyerek mukozada ağzı dar, submukozadaki tabanı geniş olan ülserler haline dönüşürler. Bazen kalın barsakta ameboma (amip granüloması) denen granülomatöz kitleler oluşur.
E.histolytica’nın kan yoluyla vücuda yayılması sonucu barsak dışı amebiaz oluşur. Amibin ulaştığı yerlerde nekroz ve amip apseleri gelişir. En sık karaciğerde, ikinci sıklıkla da plevra ve akciğerlerde oluşur.
Klinik:
Hastaların çoğu asemptomatiktir. İntestinal kolonizasyon vardır ve E.histolitica kistleri feçesle atılmaktadır. Bu durum genellikle 8-12 ay sürer.
Semptomatik hastalarda kuluçka dönemi birkaç gün ile birkaç ay arasında değişir (Sıklıkla 1 aydır).
Amebiazda meydana gelen klinik belirtileri intestinal amebiaz ve extraintestinal amebiaz olarak iki grupta toplamak mümkündür.
İntestinal Amebiaz:
*   Amipli Dizanteri (Akut rektokolit): Batında ağrı ve hassasiyet + tenezm + kanlı, mukuslu diare ile karekterizedir. Olguların 1/3’ünde ateş de görülür. Dışkı sulu veya yarı şekillidir.
*   Fulminan Kolit: Nadir görülür fakat öldürücüdür. Bu formun görülmesi açısından riskli olan gruplar; steroid kullananlar, gebeler, çocuklar ve malnutrisyonlu hastalardır. Fulminan kolitte hastanın genel durumu bozuktur. Çok şiddetli bir karın ağrısı ve diare + ateş + hipotansiyon vardır. Bunların çoğunda karaciğerde amip apsesi de mevcuttur. Çoğu olguda tek veya multibl barsak perforasyonları oluşur. Özellikle steroid tedavisi alanlarda toxik megakolon oluşma olasılığı yüksektir.
*   Kronik Dizanteri: Sinsi başlar. Zaman zaman ortaya çikan; diare, karin agrisi ve hassasiyet görülür. Diare dönemlerinde hasta; günde birkaç kez, degişen miktarlarda kan-mukus içeren, kötü kokulu gaita çikartir. Diaresiz dönemlerde hastanin dişkilamasi normaldir hatta kabizlik vardir. Hastalik bu şekilde aylar veya yillarca sürer.
*   Amoeboma: Çok ender görülür. Kolonda gelişen kronik, lokalize ve invaziv bir bir infeksiyondur. Palpasyonla ele gelen ve radyolojik olarak görülebilen kitleler (amip granülomasi) mevcuttur. Çogunlukla kronik dizanteri olgularinda gelişir.

Extraintestinal Amebiaz:
*   Karaciğer Abseleri: En sık görülen extraintestinal formdur. Genellikle sağ lobda ve sinsi başlar. 39-400C’ye varan ateş, terleme ve karaciger bölgesinde agri ile karekterizedir. Hastanin geçmişinde amipli dizanteri öyküsü şart degildir.
*   Pleuro-pulmoner Amebiaz: Genellikle, diafragmatik yüzdeki karaciğer amip abselerinin diafragmayı ve plevrayı eroze ettikten sonra abse materyelinin plevra boşluğuna boşalması sonucunda oluşur. Plevral effuzyon ve atelektazi ile seyreder.
*   Cerebral abse: Genellikle ölümle sonuçlanır. Çok nadirdir. İntrakranial abse belirtileri ile seyreder.
*   Genitoüriner Amebiaz: Çok nadirdir. Kadınlarda rektovajinal fistüllere yolaçabilir. Ayrıca, her iki sexde genitoüriner sistemde ağrılı granulasyonlar ve ülserler oluşur
Tanı:
İntestinal Amebiazda:
1.   Gaitada E.histolitica’nın kist veya trofozoidlerinin görülmesi: Bunlar direk mikroskopi ile görülebileceği gibi gaitanın, demir hematoxilen veya trikrom boyalarla boyanması sonucunda da görülürler. Direk mikroskopi bakarken gaitanın en fazla 10 15 dakika önce yapılmış olması gerekir. Aksi takdirde trofozoidler görülemez.
2.   Endoskopi: Hem ülserler görülür hem de buralardan biyopsi alınarak etken saptanabilir. Fulminan kolit veya toxik megakolon gelişmiş ise, perforasyon riski bulunduğundan endoskopi kısmen kontrendikedir.
3.   Serumda amip antikoru saptanması: Semptomların başlamasından 1 hafta sonra serumda antikor oluşmaya başlar. Çeşitli serolojik yöntemlerle (IHA, presipitasyon testleri vs) saptanabilir.
4.   Gaitaden amip kültürü yapılabilir. Ancak pratikte pek kullanılışlı değildir.


Extraintestinal Amebiazda:
Görüntüleme teknikleri (US, CT, MR vs) tanıda çok yardımcıdır. Ancak, saptanan absenin amip absesi olduğu konusunda kesin tanı için yeterli değillerdir. Kesin tanıya ulaşmak için; serumda amip antikorunun da saptanması gerekir.
Tedavi:
Metronidazol tb. 3X750 mg 10 gün. Bu tedavi tüm klinik formlar için kullanılabilir. Ayrıca alternatif tedaviler de vardır:
*   Asemptomatik infeksiyonda (Gaita ile kistler atılmaktadır):
Diloxanide furoate 3X500 mg. 10 gün. Veya
Paramomycin 30 mg/kg/gün 3 eşit doz bölünerek 10 gün. Veya
Tetrasiklin 4X250 mg. 10 gün, daha sonra Diiodohidroxiquin 3X650 mg. 20 gün.
*   İntestinal invazyon sonucu oluşan tüm formlarda:
Metronidazol 50 mg/kg Tek doz + Diloxanide furoate 3X500 mg. 10 gün. Veya
Metronidazol tek doz + Paramomycin 30 mg/kg/gün 3 eşit dozda 10 gün. Veya
Tetrasiklin 4X250 mg. 15 gün + Klorokin 3X150 mg. 14 gün. Veya
Dehidroemetin 1 mg/kg/gün 5 gün + Diloxanide furoate 3X500 mg. 5 gün.
*   Karaciğer absesi:
Metronidazol tb. 3X750 mg 10 gün + Diloxanide furoate 3X500 mg. 10 gün.
Klorokin ilk 2 gün günde 600 mg, daha sonra 2 hafta boyunca günde 300 mg.

*   Extraintestinal amebiazda abseler bulunsa dahi, ilk aşamada medikal tedavi mutlaka yapilir, gerekirse hastaligin lokalizasyonuna göre cerrahi tedavi de yapilabilir.

GIARDIA LAMBLIA (GIARDIA INTESTINALIS):
G.Lamblianın yapığı hastalığa “giardiaz” denir.
Patogenez:
Trofozoid ve kist şekilleri vardir. Trofozoidler hem diş ortama ham de mide asidine karşi dayaniksiz olduklarindan bulaşmada rol almazlar. Bulaşama kistlerle olur. Oral alinan kistler mideyi geçtikten sonra doedonumda açilir ve meydana gelen trofozoidler burada çogalirlar.
Trofozoidler bu bölgede emici diskleri ile mukoza hücrelerine tutunarak yaşarlar. Invazyon yapmazlar. Hücrelerde irritasyona yolaçarak özellikle yag absorbsionunu bozarlar ve fazla miktarda mukus salinimina neden olurlar.
Klinik:
Hastaların çoğu asemptomatiktir. Bu yüzden, 20-30 yıl öncesine kadar, G. lamblia’nın kommensal bir parazit olduğu zannediliyordu.
Semptomatik hastalarda kuluçka dönemi 1-3 haftadır. Klasik semptom, diaredir. Parazit mukozaya invaze olmadığı için genellikle dışkıda kan bulunmaz. Bulantı, iştahsızlık ve şişkinlik de diare ile birlikte görülür. Nadiren; artralji, myalji ürtiker gibi semptomlar da bildirilmiştir.
Tedavi edilmeyen hastaların %30-50’si kronikleşir ve hastalık yıllarca devam edebilir. Bunlarda zaman geçtikçe steatore, malnutrisyon ve kilo kaybı ortaya çıkar. Bazen GIS’in malabsorbsion ile seyreden noninfektif hastalıklarıyla karıştırılabilir.





Tanı:
1.   En basit, çabuk ve ucuz yöntem taze dışkıda G.lamblia kistleri veya trofozoidlerinin görülmesidir. Jejunal biyopsi materyelinde ve doedonum özsuyunda da trofozoidler görülebilir.
2.   Serumda IgG ve IgM antikorlarının saptanması
3.   Feçesde Giardia antijenlerinin saptanması
4.   Feçesde Giardia DNA’sının saptanması
Dışkıdan hazırlanan preparatın demir-hematoksilen ile boyanması halinde trofozid veya kistin tüm iç yapıları da ayrıntısıyla görülebilir.

Tedavi:
İlk seçilecek ilaç, nitroimidazol türevleridir (Metronidazol, Ornidazol, Tinidazol, Secnidazol, Albendazol). Ayrıca, furazolidin, atebrin ve qinacrine de etkilidir.
En sık kullanılan ilaç olan Metronidazol;
1200 mg/gün; 3 gün boyunca veya
3X500 mg/gün 7 gün boyunca   kullanılır.
İlaç tedavisi yanında hastaya bol proteinli diyet ve vitamin preparatları da verilir. Özellikle uzamış vakalarda yağda eriyen vitaminlerle iligili eksiklikler sözkonusudur.

CRYPTOSPORIDIUM:
Sporazoalardan olan bu protozoon 1976 yılında ishalli 2 olguda saptanmıştır fakat patojenitesi ilk kez 1981 yılında AIDS’li ve ciddi enteritli bir homoseksüel hastada dikkat çekmiştir.
Parazit 2-6 mikron büyüklüğündedir ve tüm hayat siklusunu tek bir konakcıda geçirir. Cryptosporidiumlar epitel hücrelerinde hücre membranının hemen altında (intrasellüler fakat ekstrasitoplazmik olarak) yerleşirler. Bilinen 19 değişik türü vardır. Memelileri infekte edenler C.parvum ve C.muris’dir. Bulaşma fekal-oral yolla; hayvandan insana veya insandan insana ookistlerin bulaşması ile olur. Özellikle infekte şehir suları veya yüzme havuzu suları, son yıllarda epidemi kaynakları olarak saptanabilmektedirler. Suların klorlanması paraziti öldürmez.
Cryptosporidiumlar en sık olarak ince barsak epitelinde, daha az sıklıkla GIS kanalının diğer bölümleri, safra kesesi - pankreas ve bunların kanalları ve respiratuar sistem epitellerinde saptanırlar.
İnkübasyon süresi 5-15 gündür. Asemptomatik olgular bulunabilir. Hastalığın şiddeti ve süresi konağın immün sisteminin durumuna göre değişir. İmmün sistemi sağlıklı hastalarda başlangıç anidir ve tablo 10 günde düzelir. İmmün sistemi baskılanmış hastalarda başlangıç sinsidir ve hastalık aylarca sürer.
Klinik tablodaki klasik bulgu, bol sulu ve yüksek hacimli diyaredir. Günde 15-20 litreye varan sıvı kayıplarına yolaçabilir. Özellikle AIDS’lilerde uzamış diyareler sonucu ağır sıvı-elektrolit dengesizlikleri ve dehidratasyona bağlı ölümler görülebilmektedir.
İntestinal kanal haricindeki tutulumlarda tutulan bölgeye özgü klinik tablolar da görülür.
Tanı:
*   En kolay yöntem, dışkıda ookistlerin görülmesidir.
*   Doedonal ve jejunal biyopsilerde histopatolojik olarak parazit saptanabilir.
*   Serolojik yöntem olarak IFA ve ELISA kullanılır.
*   Dışkıda PCR ile ookistler saptanabilir.

Tedavi:
*   Etkili bir antimikrobiyal henüz bulunamamıştır.
*   İmmunmodulator ajanlarla ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Sonuçlar umut vericidir.
*   Oral spesifik immünglobülin kullanımı ile ilgili çalışmalar mevcuttur.
*   Özellikle HIV pozitif hastalarda semptomların iyileştirilmesinde ampirik olarak paramomisin ve albendazol denenmektedir.


İNTESTİNAL HELMİNT İNFEKSİYONLARI

Helmintler zoolojik sınıflandırmada nematohelmintler (nematod’lar) ve plathahelmintler (cestod’lar ve trematod’lar) olmak üzere sınıflara ayrılır.

NEMATODLAR
Nematodlar iki ucu ince, silindir şeklinde, uzun vücutlu, segmentsiz parazitlerdir. Vücutlarinin ön kisminda bir agiz mevcuttur. Bunu takip eden özafagus ve arkadan anüsle dişari açilan barsak gelmektedir. Vücutlari bölümlere ayrilmamiştir. Erkek ve dişisi ayridir ve genellikle erkek nematodlar dişilerden daha küçüktürler. Boylari birkaç milimetre ile bir metre arasinda degişir.

Ascarİs lumbrİcoİdes
Ascaris lumbricoides en büyük insan nematodudur. Vücudu silendirikdir ve iki uca doğru incelir. Renkleri krem beyazı veya kırmızımtırak olup bazen pembemsi görülebilir.
Erkekler 15-20 cm boyunda, 3-4 mm eninde arka ucu konik ve karın yüzüne doğru kıvrılmıştır. Dişileri erkeklerden daha büyüktür. Dişiler 20-40 cm boyunda ve 5-6 mm enindedir. Arka ucu konik ve düzdür. Kesin konak insandır ve ara konağı yoktur. Erişkinler barsak boşluğunda bulunurlar, ender olarak dudakları ile barsak mukozasına tutunurlar. Barsakda çok hareket etmezler, ancak dar kanallara girme eğilimleri vardır. Gıdalarını barsakta ozmos yoluyla sağlarlar. İnsan vücudundaki ömürleri 1-2 yıl kadardır. Dişi bir erişkin günde yaklaşık 200.000 yumurta yumurtlar.
Ascaris lumbricoides’in yumurtaları dışkı ile atılır ve dış etkilere çok dayanıklıdırlar. Döllenmiş ve döllenmemiş olmak üzere iki tip yumurtası vardır. Döllenmiş yumurtalar oval simetrik, 60-70  boyunda ve 40-50  enindedir. İçinde yumurta hücresi bulunur ve bu hücre ile kabuğun uçları arasında belirgin bir boşluk vardır. Döllenmemiş yumurtalar ise döllenmişlerden daha uzundur (90  kadar) ve içlerini vitellus hücreleri doldurmuştur. Bu yumurtalar barsakta erkek solucan bulunmadigi veya bütün dişileri döllemeye yetmedigi durumlarda görülür. Döllenmemiş yumurtalarin infeksiyonun yayiliminda rolü yoktur.
Oral olarak alınan döllenmiş yumurtaların kabuğu duodenumda sindirim enzimleri tarafından eritilir ve larva serbest kalır. Barsak çeperini delerek dolaşıma giren larva V.porta yoluyla karaciğere gelir ve parankim içinde 3-4 gün kalır. Daha sonra V.cava inferior yoluyla sağ ventriküle, buradan da akciğerlere geçer. Alveol, bronş ve trakea yoluyla farenkse gelir ve tekrar yutularak ince barsağa geçer. Bu dolaşım 2-3 ay sürer. Bu arada parazit erişkin hale gelir ve dişiler yumurtlamaya başlar.
Larvaların göçü sırasında, barsak mukozasında ve karaciğer dokusunda geçiş yerlerinde nokta halinde kanamalar ve ufak lezyonlar oluşur. Akciğerlerdeki lezyonlar daha belirgin olup, larvaların alveollere geçtikleri yerlerde kılcal damarların yırtılmasından kaynaklanan kanamalar görülür. Ödem ve eksuda meydana gelir. Öksürükle birlikte çıkan balgamda eosinofiller ve Charcot-Leyden kristalleri saptanır. Ağır infeksiyonlarda öksürük, hemoptizi ve dispne ile seyreden lober pnömoni görülür.
Erişkin Askaris’ler ise birbirlerine dolanarak barsakta mekanik tikanmalara neden olabilir. Kuvvetli agizlari ile barsak mukozasinda yaralar oluşturarak kanamalara neden olabilir.
Karın ağrıları, iştahsızlık, kusma, ateş, terleme, burun kaşıntısı, geceleri diş gıcırdatma, yastığa salya akması, gece korkuları, epilepsiye benzer nöbetler gözlenebilir. Ayrıca peritonit, kolanjit, kolesistit, apandisit, pankreatit, karaciğer apseleri, deride fistüller görülebilir.
Ender olarak kurtçuklar, hematojen olarak santral sinir sistemine, göz ve böbrek gibi organlara ulaşirlar ve buralarda granülomatöz reaksiyonlara yolaçarlar.
Kesin tanı dışkının parazitolojik incelemesi ile konur (dışkıda yumurta veya erişkinin varlığı). Dışkının konsantrasyon yöntemleri ile incelenmesinde A.lumbricoides yumurtaları görülebilir. Ancak barsaklarda sadece erkek Askaris’ler varsa dışkıda yumurta bulunmaz. Başlangıç döneminde akciğerlerde radyolojik olarak geçiçi gölgelenme ile balgamda kan, larva ve Charcot-Leyden kristallerinin bulunması tanıda çok yardımcı olur. Baryumlu grafilerde Askaris’ler barsakta opak olarak görülebilir. Periferik yaymada eozinofili saptanır.
Tedavide iki yaşin üzerindeki çocuklara ve yetişkinlere:
Mebendazol 100 mg tb. 2X1 3 gün süre ile oral kullanılır. Veya:
Pyrantel pamoat 11mg/kg/gün (Max. 1 gram) tek doz verilir.

Enterobİus vermİcularİs (PINWORM)
Özellikle çocuklarda olmak üzere dünyada oldukça yaygın bir parazittir. Erişkinleri ince barsağın son kısmında, çekumda ve kalınbarsaklarda yaşayan açık sarı-beyaz renkli bir nematod’dur. Erkeği 3-5 mm uzunluğunda olup arka kısmı kıvrıktır. Dişisi ise 1 cm uzunluğunda olup arka kısmı sivridir.
E.vermicularis'in yumurtalarının oral yolla alımı sonucunda bulaşma olur. Barsaklarda yumurtadan çıkan larvalar iki kez gömlek değiştirerek erişkin hale geçerler ve çekuma yerleşirler. Erişkinlerin yaşam süresi iki ay kadardır. Dişisi geceleri göç ederek bağırsaktan dışarı çıkar, yumurtalarını anüs etrafına bırakır ve ölür. Bu yumurtaların, ellere ve etrafa bulaşmasından sonra tekrar oral yoldan alımı ile siklus devam eder.
Geceleri artan şiddetli anal kaşinti en önemli belirtisidir. Ayrica; iştahsizlik, kilo kaybi, anemi, karin agrisi, ürtiker, eozinofili, burunda kaşinti, diş gicirdatma, sinirlilik ve gece korkularina yol açar.
Anüs etrafındaki dişi helmintin veya yumurtaların saptanmasıyla tanı konur. Bunun için sabaha karşı dışkılamadan önce selofan-bant yöntemi ile anüs etrafından örnek alınır. Dışkıda paraziti veya yumurtalarını görebilme şansı düşüktür.
Tedavi verirken; bütün aileye veya kreş, sinif gibi birlikte yaşanan gruba ayni zamanda verimelidir. Seçenekler:
*   Pyrantel pamoate 11mg/kg oral tek doz, 2 hafta sonra tekrar.
*   Pyrvinium pamoat 5mg/kg tek doz, 2 hafta sonra tekrar.
*   Mebendazol 100mg oral tek doz, 2 hafta sonra tekrar (Doz, 2 yaş üzeri tüm çocuklarda ve erişkinlerde aynidir).

Trİchurİs trİchİura (Whipworm)
Genellikle çekumda yaşayan bir nematoddur. Kesin konak insandir. Insandan başka maymun ve domuzlarda da bulundugu bildirilmektedir.
Vücutları 3-5 cm uzunluğundadır ve ön kısmı kıl gibi ince, arka jısmı kalın ve gri renklidir. Bu yüzden kamçıya benzetilir ve “whipworm” da denir. Yumurtalar esmer kahverengi, limona benzer biçimde, 50-60  uzunluğunda, 22-30  genişliktedir. Yumurtanin her iki ucunda mukoid bir tikaç vardir.
Dışkı ile dışarı atılan yumurtaların içlerinde 3-4 haftada larva oluşur. Embriyonlu yumurtalar çok dayanıklıdır. Bunlar sebze, meyve ve içme suları ile ağızdan sindirim sistemine gelince barsakta larva dışarı çıkar ve barsak mukozası villusları arsına girerek 1 hafta kadar yaşar. Daha sonra barsak boşluğuna döner, ilio-çekal bölgeye gelerek ortalama 1 ay içinde erişkin hale gelir. Bulaşmadan 2 ay sonra dışkıda yumurtalarına rastlanır. İnsandaki yaşam süresi 5 yıla kadar uzayabilir.
Erişkin T.trichiura barsagin ilio-çekal bölgesinde başini mukozaya sokarak yaşar. Bu yüzden travmatik etki yapar ve salgilariyla dokuyu eritir. Burada bazen peteşial kanamalara neden olur. T.trichiura’nin toksik-allerjik etkisi vardir. Ayrica, apandisit etkeni olabildigi de bildirilmiştir.
İnsanda çoğu kez 10 kadar erişkin T.trichiura bulunur. Bu zaman hiçbir klinik belirti vermeyebilir veya hafif bir tablo bulunur. Karın ağrısı, kusma, kabızlık, şişkinlik, iştahsızlık, ishal görülür. Fakat yüzlerce parazit bulunan ve parazitlerin, bütün kolona yayılmış olduğu hastalara da rastlanmıştır. Bunlarda tablo, kanlı ishal ve özellikle çocuklarda rektal prolapsus ile seyreder. Kanamaya bağlı olarak anemi tabloya eklenir.
Kesin tanı dışkının çoklaştırma yöntemleri ile incelenmesinde karekteristik yumurtaların görülmesi ile konur. Prolapsuslarda, prolabe olan kolon mukozasında dikkatli bakmayla erişkin parazitler görülebilir. Kanda eozinofil oranı %10-40’a kadar yükselebilir.
Tedavide:
Mebendazol. 2X100 mg tb; 3 gün süre ile oral kullanılır. Veya;
Albendazol    1X400 mg; tek doz oral kullanılır.

Strongyloİdes stercoralİs
Genellikle gözardı edilen bir parazittir fakat tüm dünyada 100 milyon kişinin infekte olduğu tahmin edilmektedir.
Bu nematod’un biri parazit (strongyloid) diğeri serbest (Rhabditoid) olmak üzere iki şekli vardır. Parazit şekli insanın ince barsaklarında, serbest şekli ise gübre ve toprakta yaşar. Parazit şeklinin yalnızca dişileri tanınmaktadır. 2-3 cm uzunluğundadır. Ön ucu biraz incedir. Serbest şeklin erkeklerinin uzunluğu 0.7 mm ve dişilerinin ise 1 mm kadardır.
Kesin konak insandır. Ara konakçısı yoktur. Benzer parazit köpek, kedi ve domuzlarda da tanımlanmıştır.
Deriyi delerek vücuda giren larvalar deride kaşintili, makulo-papüler döküntüler oluştururlar ve vücuda girdikten sonra akcigerlere ulaşirlar. Larvalar, akcigerlerden alveol boşluklarina geçerken ufak kanamalara neden olurlar ve trakeadan yukariya tirmanip glottise ulaşirlar. Daha sonra da konak tarafindan Yutulmanin 28. gününde jejunumda erişkin haline gelirler. Erişkinler barsakta günde yaklaşik 30 yumurta yaparlar. Yumurtalari barsakta açilirlar ve bunlardan çikan serbest şekli (Rhabditoid) dişki ile dişari atilir.
Klinik belirtiler genellikle sessizdir. Larvalar ve dişiler ince barsakta Lieberkühn salgi bezlerinde şişme ve bazen parçalanma oluştururlar. Bezlerin dibinde larvalar birikir, mukoza kizarmiş ve kabarmiştir. Ince barsak çeperinde, mezokolonda ve karacigerde histiyosit, plasma hücreleri, çok sayida eosinofil granülosit ve az sayida dev hücreler bulunan küçük granulomlar vardir.
Deride makulo-papüler döküntü ve kaşinti olabilir. Öksürük, hemoptizi, ishal, karin agrisi, anemi, eozinofili ve kilo kaybi bazen de hepatomegali gözlenir.
Kesin tanı dışkıda, duodenum salgısında ve bazen de balgamda larvaların görülmesi ile konur. Bazı ishalli durumlarda dışkıda embriyonlu yumurtalar da görülebilir. Dışkıda larvalar çok olduğunda direkt bakıda hareketli olarak görülebilirler.
Thiabendazol en etkili ilaç olarak bildirilmekte ve %95 oranında başarı sağlamaktadır. Dozu: 2X(25 mg/kg) iki gün verilir.
 Mebendazol ikinci seçenektir. 2X100 mg  4 gün boyunca verilir.
 Albendazol üçüncü seçenektir. 16 mg/kg/gün  3 gün verilir.

ANCYLOSTOMA DUODENALE ve NECATOR AMERICANUS (HOOKWORMS)
Bunlar 1-1,5 cm uzunluğunda pembemsi-beyaz renkte nematodlardır. Her ikisinin de konağı insandır ve ince barsakta A.duodenale 1-5 yıl yaşarken N.americanus 18 yıla kadar canlı kalabilir. Her ikisinin de siklusu benzerdir.
Yumurtalar dişiler tarafindan barsak lümenine birakilir ve dişki ile atilir. Diş ortamda yumurta içindeki embriyon gelişir ve larva oluşur. Larvalar insanlara ciltten bulaşir ve akcigerlere giderler. Tipki S.stercoralisde oldugu gibi alveollere geçen larvalar trakeaden yukari çikarlar ve yutulurlar. Ince barsakta erişkin hale gelen parazitler doedonum ve jejinumda diş ve kancalari ile mukozaya tutunarak kan ile beslenirler. Bu beslenme sonucunda ve parazitlerin sik sik yer degiştirerek multibl tavma ve kanama odaklari oluşturmasiyla ortaya çikan kanamalar nedeniyle konakta bir süre sonra ciddi bir demir eksikligi anemisi gelişir. Anemi yaninda nonspesifik abdominal belirtiler de sik görülür.
Yumurtalarının dışkıda görülmesi ile tanı konur.
Her iki nematodun tedavisin de de Mebendazol 2X100 mg 3 gün verilir. Demir preparatları da tedaviye eklenmelidir.

Trİchİnella spİralİs
Bu nematod’un erişkin şekilleri incebarsakta serbest veya mukozaya yapişik olarak yaşarlar. En sik bulunduklari yer duedonum ve jejenum’dur. Larvalari çizgili kaslarda ve özellikle larinks, dil, karin, interkostal ve deltoid kaslarinda yaşar. Trichinella spiralis Domuz, fare, ayi, kedi, köpek ve insanda da bulunur.
Erkek 1,5 mm boyunda ve 40 µ enindedir. Dişi 3-4 mm uzunlukta, 60 µ enindedir. Kaslarda yerleştigi zaman da hemen hemen ayni büyüklüktedir.
Vücudunda larvaları taşıyan bir canlıyı yiyen sağlam bir konağın ince barsağında serbest kalan larvalardan 24 saat içinde erişkin erkek ve dişiler meydana gelir. Bunlar barsak mukozasına yapışık olarak bulunurlar. Çiftleşmeden sonra erkekler ölürler. Barsak duvarında, mezenter lenf düğümlerinde yerleşen dişiler buralarda larvaları doğururlar. Bazıları dışkıyla çıkabilen larvaların çoğu önce lenf ve kan dolaşımı yoluyla tüm vücuda dağılır. Çizgili kaslarda, özellikle diyafragma, dil, larinx, karın duvarı ve göğüs kaslarında yerleşip büyürler ve iki hafta kadar sonra bulaştırıcı olurlar. Bunların bulunduğu etlerin yenmesiyle siklus devam eder.
Barsakta yerleşen erişkin parazitin etkisiyle barsak mukozasinda hemorajiler, ödem ve yaralanma sonucunda bir enterit meydana gelebilir. Bununla beraber genellikle hafif olarak ishal, kusma ve bulanti gibi belirtiler de görülür.
Larvalar vücuttaki göçleri sırasında akciğerden geçerken bu organda hemorajilere, ödeme ve infiltrasyona neden olduğunda pnömoni tablosu görülür.
Klinik tablodaki patolojik değişikliklerden çizgili kaslara ait olanlar ön plandadır. Kaslarda ağrı ve hassasiyet vardır, hastanın ateşi yüksektir. Larva kalp kasına yerleştiğinde, bazen elektrokardiyogram ile saptanan, fakat geçici olan patolojik değişiklikler ortaya çıkar. Çok ender olarak merkezi sinir sisteminin tutulmasıyla menenjit veya ensefalit belirtileri görülebilir.
Tanı için, dışkıda erişkin veya larva şeklindeki etken aranabilir. Tanıda en fazla olumlu sonuç kas biyopsileriyle alınabilir.
Tedavide Thiabendazol 2X(25 mg/kg) iki gün verilir.


SESTODLAR

Sestodlar vücutları yassı, halkalara ayrılmış, uzun ve şerit şeklindeki helmintlerdir. Boyları 3-5 mm olabildikleri gibi, 8-10 m uzun olanları da mevcuttur. Vücutları şekil ve fonksiyon bakımından 3 farklı kısım içerir:
1.   Baş (Skoleks)
2.   Boyun
3.   Halkalar (segment, proglottis)
Baş, üzerindeki vantuz veya çengelleri ile parazitin barsak duvarina tutunmasini saglar. Boyun bölgesi ince ve segmentsizdir. Halkalar boyundan tomurcuklanma ile meydene gelirler. Halkalarin boyna yakin olanlari en genç olanlaridir. Boyundan uzaklaştikca genital organlar oluşur ve olgun halkalar meydana gelir. Daha da ileride gebe halkalar yeralir.
Sestodlar hermafrodittir.

Taenia saginata
İncebarsaklarda yaşayan bir sestod’dur. Larvaları ara konakçısı olan sığırlarda görülmektedir. Erişkin T.saginata 5-8 metre uzunluğunda yassı bir solucandır. Scolex armut biçiminde olup üzerinde 4 vantuz bulunur. Bu tür, insanlarda görülen tek silahsız sestoddur. Gebe halkalar 16-20 mm. uzunluğunda ve 4-7 mm. eninde olup, her biri 100.000 civarında yumurta taşımaktadır. Koyun, keçi, lama gibi bir çok hayvanların bu sestodun larva şekli olan Cysticercus bovis’i taşıdığı bildirilmektedir.
T.sagınata’da parazit kaynakları, barsaklarında bu yassı solucanı taşıyan insanlardır. Bunların etrefa yaydıkları halkaların parçalanması ile yumurtalar serbest kalır; daha sonra ot, saman ve yiyeceklerle bunları yutan sığırların kaslarında cysticercuslar gelişir. İnsanlara buluşma, iyi pişmemiş veya çiğ sığır etlerinin yenmesi ile oluşur.
T.sagınata yumurtalarının canlı kalış süresi sıvı dışkıda 71 gün, şehir kanalizasyonlarında 16 gün, pastırmalarda 14.gün ve sucuklarda 3-7 gündür.
Büyüklüğüne karşın T.saginata, insanlarda patolojik değişikliklere neden olmamaktadır. Sindirim sisteminde iştah bozuklukları (azalma, artma), karın ağrıları, karında şişkinlik, geğirme, bulantı, kusma, konstipasyon veya diare gibi belirtiler görülür; halkaların appendixe girmesiyle apandisit belirtileri ortaya çıkabilir.
T.saginata’nın kesin tanısı, düşen halkaların veya yumurtalarının görülmesi ile konur.
Tedavide; Niklozamid ve Praziquantel etkilidir.

Taenia solium
Erişkin formu insanlarin ince bagirsaklarinda, larva formu Cysticercus cellulosae ise domuz ve insanlarin kaslarinda ve iç organlarinda (akciger, karaciger, böbrek, kalp, göz, deri altinda ve beyin dokusu) bulunmaktadir. Bu haliyle insan; bu parazitin hem ara hem de kesin konakçisidir. T.solium’un uzunlugu 3-4 m. olup, bazen 8 m.yi bulur. Skoleks, takriben 0.5-1mm. çapinda olup, emici 4 vantuza ek olarak, intestinal mukozaya tutunmayi saglayan iki sirali 22-23 adet çengel taşiyan bir rostelluma sahiptir.
T.soliumun insan bağırsağındaki yaşam süresi 10 yılı geçmekte, bazen 25 yıla erişmektedir. İnsanlarda birden fazla bulunabilmekte ve bu sayı bazen 25’e ulaşmaktadır. Bu yassı solucanın gelişmesinde domuzlar arakonakçı görevi yapmakta ve bu hayvan tarafından alınan T.solium yumurtaları, ince bağırsaklarda açılmaktadır. Serbest kalan onkosferler, submukozadaki kan damarlarına girmekte ve buradan karaciğere ve vücudun her tarafına yayılmaktadır. Sistiserklere akciğer, karaciğer, böbrek, kalp, göz, deri altında ve beyin dokusunda da rastlanmaktadır. Cyticercus cellulosae iyi pişmemiş domuz etleriyle canlı halde insan bağırsağına gelince, evajine olan sloleks keseden ayrılır, vantuz ve çengelleriyle bağırsağa yapışır, yaklaşık 3 ay sonra tamamiyle olgunlaşır ve halkalar düşmeye başlar.
Belli belirsiz bir abdominal ağrı, açlık hissi ve kronik hazımsızlık gibi non-spesifik belirtiler görülür.
T.solium’un kesin tanısı parazit halkalarının (gebe halkalar) veya skoleksinin incelenmesiyle konulur. Tenya yumurtaları dışkıda nadir olarak serbest bulunabilir.
Tedavi : Niklozamid, praziquantel, albendazol gibi ilaçlar verilebilir.

Hymenolepİs nana
İnsanın (özellikle çocukların) ince barsağında (özellikle ileumun son kısmında) yaşayan cüce şerittir. Ortalama 1-3 cm boyunda, 1 mm enindedir. İnsanda yaşayan sestodların en ufağıdır. Baş üzerinde dört vantuz ve üzerinde 20-30 çengel bulunur.
H.nana’da son konak insandır. H.nana’da direk ve çapraşık olmak üzere iki türlü evrim sözkonusudur.
Direk evrimde; insan hem son konak hem de ara konaktır. Hastaların dışkısıyla dışarı çıkan yumurtaların dışkı ile pislenen parmaklar, besinler ve içeceklerle oral yoldan alınması ile bulaşma olur. Yumurtaların ince barsakta açılması sonucu, ince barsak villuslarında cysticercoid oluşur. Bu kurtçuklar olgunlaşır, 5-6 gün sonra barsağa yapışırlar ve bir süre sonra erişkin olurlar. Çapraşik evrimde; yumurtalar pireler tarafından alınır ve pirenin vücudunda cysticercoid oluşur. Daha sonra rastlantı sonucu bu pireyi yutan insanın barsağında erişkin helmint meydana gelir.
Klinik belirti görülebilmesi için insan vücudundaki helmint sayısının fazla olması gerekir. Aksi halde infeksiyon sessiz seyreder. Sayılarının fazla olması durumunda barsak duvarında vantuz ve çengelleri ile kanamalara, lezyonlara ve allerjik reaksiyonlara neden olurlar. Belirti veren infeksiyonlarda karın ağrısı, ishal, anemi, baş dönmesi ve uykusuzluk olur.
Dışkı örneğinde yumurtaların görülmesi ile tanı konur. Tedavi T.saginata ve T.solium ile aynıdır.

Diphyllobothrium latum
Erişkini insan, köpek, domuz ve kedi gibi balik yiyen hayvanlarin ince barsaklarinda yaşayan, baliklarda larva dönemleri gelişen bir sestoddur.
Parazit 9-10 m uzunluğundadır. İnsan barsağındaki sayısı genellikle birdir. Skoleksin bütünü boyunca uzanan yarık şeklindeki iki vantuzu vardır.
En sık bulunduğu yer ileum’dur. Erişkin D.latum insan, köpek, domuz, kedi, tilki ve ayıların ince barsaklarında yaşar, bununla beraber en uygun konak insan, daha sonra köpek ve domuzdur.
Yumurtalar son konakların dışkısı ile dışarı atılınca evrimlerini yapabilmek için bir göl ya da akarsuya ihtiyaç vardır. Uygun koşullarda 8-15 günde yumurta içinde embryon gelişerek kapağı açılır ve suya geçer. Embriyonlar suda yüzer ve küçük kabuklular (Cyclops ve Diaptomus cinsi kabuklular) tarafından 12 saat içinde yutulmazlar ise ölürler. Yutulduktan sonra kabukluların vücudunda procercoid larva oluşur. Procercoid’i barındıran kabuklu tatlı suda yaşayan bir balık tarafından alınırsa kurtçuk balığın sindirim sisteminden geçerek doku ve organlara ulaşır. Son konak bu balığı iyi pişirmeden yiyince ya da bu balık ile uğraştıktan sonra parmaklarına bulaşan yumurtaları oral olarak alınca siklus tamamlanır.
Klinik olarak asemptomatik olabilir. Semptomatik hastalarda karın ağrısı, kilo kaybı ve daha çok B12 vitamin eksikliğine bağlı pernisiyöz anemi gözlenir. B12 vitamin eksikliğinin nedeni, parazitin bu vitamini emilmeden tüketmesidir.
Dışkıda yumurtaların görülmesiyle tanı konmaktadır.
Tedavide; Niklosamid oldukça etkilidir. Ayrıca Praziquantel ve Paramomisin de diğer seçeneklerdir.


TREMATODLAR

Vücutları; yaprak şeklinde, halkalara ayrılmamış, tek bir bölümden ibaret olan helmintlerdir.
Trematod sınıfı helmintler çoğu uzun yassı, oval veya yaprak biçimli olup boyları 1 mm ile birkaç cm arasındadır. Trematodların larva formlarının vücutları kirpiklidir. Schistosoma’lar hariç hermofrodittirler.

ŞISTOSOMIASIS (Ş.Mansoni ve Ş.Japonicum)
İntestinal şistosomiaz, Şistosoma mansoni ve Şistosoma japonikumun kalın barsakta infeksiyon oluşturması sonucu oluşur. Erişkin şistosomalar büyük venler içinde yaşar ve çiftleşirler. Çiftleşmeden sonra dişi şistosoma barsak duvarındaki venlere gelir ve yumurtlar. Embriyona ait birtakım enzimler sayesinde yumurtalar damar ve barsak duvarını geçerek lümene ulaşır ve dışkıyla atılırlar. Siklusun devamı için yumurtaların suya ulaşması gerekir. Yumurtadan çıkan mirasidyum suda yüzer ve bir yumuşakca bularak onun vücuduna girer. Yumuşakcada serkarya haline gelir ve tekrar suya döner. Daha sonra son konağa deri yoluyla giren serkarya dolaşıma karışır ve karaciğere gelir. Karaciğerde erişkin hale geçtikten sonra vena hepatika’ya girer ve burada çiftleşirler.
Serkaryanın vücuda girdiği cilt bölgesinde kaşınma, batma ve eritem vardır. Ayrıca hastada ateş, başağrısı, karın ağrıları ve terleme de görülür. Ekstraintestinal pekçok belirti ve bulgu yanında, barsakların tutulduğu hastalarda dizanteriform bir diyare vardır. Rektal prolapsus görülebilir.
Gaitada yumurtalarının görülmesi ile tanı konur.
Tedavide praziquantel kullanılır.

FASCİOLA HEPATİCA
Karaciğer ve safra yollarında yaşayan Trematod’dur. Bu trematod’un erişkin formları 2-3 cm boyunda 1 cm enindedir ve zeytin yaprağı şeklindedir. Son konak domuz, at, eşek, koyun, keçi, sığır, deve ve insandır.
F.hepatica son konağın safra yollarında yaşar ve burada yumurtlar. Yumurtalar safra ile barsağa, oradan da dışarıya atılır. Dış ortamda 26-27°C su birikintisine ihtiyaç duyar. Su içinde ilk larva safhası olan miracidium en erken 9 günde gelişir. Miracidium yumurtayı terk ederek yüzmeye başlar ve 20 saat içinde ara konak olan yumuşakçayı bulup vücuduna girebilirse siklus devam eder. Yumuşakcanın vücudundaki gelişimini tamamlayan parazit, serkarya haline gelir ve yumuşakcayı terkeder. Serkarya bir süre yüzdükten sonra bir kaç dakikadan iki saate kadarki zaman içinde sudaki otların yapraklarına yapışır ve enfektif safha olan metaserkarya oluşur. Son konakcılar tarafından metaserkaryalar oral olarak alınırlarsa infeksiyon gerçekleşir. F.hepatica kurtcuğu doedonumdan, önce periton boşluğuna, oradan da karaciğer kapsülüne ulaşır. Karaciğer kapsülünü delen kurtcuk safra yollarına ulaşır. Doedonumdan safra yollarına ulaşımın diğer bir yolu da kan veya lenf damarlarıdır. Safra yollarına ulaştıktan sonra helmint 3 ay içinde gelişerek erişkin hale gelir.
Klinik tablo parazitin sayısına bağlıdır. Fazla ise larvaların barsaktan karaciğere geçişleri esnasında karaciğerde nekroz ve fibrozis oluşabilir. Bu arada ateş, lökositoz ve eozinofili görülür. Helmint safra yollarına geçtikten sonra, safra yollarında mekanik ve toksik etkilere yolaçar. Safra yolları genişler, hepatomegali, ateş, asteni, kilo kaybı, lökositoz, eozinofili görülür. Ductus koledokus tıkanabilir ve tıkanma sarılığı gözlenebilir.
Dışkı ve safra tubajı ile alınan materyalde yumurtaları görmekle kesin tanı konulabilir.
Tedavide; bitional, emetin, dehidroemetin, veya klorokin kullanılır.

Trİchİnella  spİralİs

   Bu nematod’un erişkin şekilleri incebarsakta serbest veya mukozaya yapişik olarak yaşarlar. En sik bulunduklari yer duedonum ve jejenum’dur. Larvalari çizgili kaslarda ve özellikle larinks, dil, karin, interkostal ve deltoid kaslarinda yaşar. Trichinella spiralis Domuz, fare, ayi, kedi, köpek ve insanda da bulunur.
   Erkek 1,5 mm boyunda ve 40 µ enindedir. Dişi 3-4 mm uzunlukta, 60 µ enindedir. Kaslarda yerleştigi zaman da hemen hemen ayni büyüklüktedir.
   Trichinella spiralis’in evriminde hem erişkinlerinin hem de larvalarinin ayni konakta bulunmasidir. Vücudunda larvalari taşiyan bir canliyi yiyen saglam bir konagin ince barsaginda serbest kalan larvalardan 24 saat içinde erişkin erkek ve dişiler meydana gelir. Bunlar barsak mukozasina yapişik olarak bulunurlar. Çiftleşmeden sonra erkekler ölürler. Barsak duvarinda, mezenter lenf dügümlerinde yerleşen dişiler buralarda larvalari dogururlar. Alti haftalik bir sürede her dişinin 1500’e varan sayida larva dogurdugu  ve bazilari dişkiyla çikabilen larvalarin çogu önce lenf ve kan dolaşimi yoluyla tüm vücuda dagilir. Bununla beraber yalniz çizgili kaslarda, özellikle diyafragma, dil, larinks, karin duvari ve gögüs kaslarinda yerleşenler büyürler ve iki hafta kadar sonra bulaştirici olurlar. Kas trişinleri adi verilen bu larvalar 1 mm kadar boya erişirler ve vücutlari kendi üzerine kivrilir. Etraflarini çeviren elips şeklinde bir kapsül vardir. Çogunlukla bir  yil içinde kireçleşen bu larvalar bazen de yillarca canli kalabilirler; hatta 30 yil sora bile canli olanlar bildirilmiştir. Konak organizma bunlarin bulundugu etleri yediginde, kapsül midede enzimler tarafindan eritilir. Barsaktaki larvalar gelişerek erişkin T. spiralis haline geçerler.
   Barsakta yerleşen erişkin parazitin etkisiyle barsak mukozsinda hemorajiler, ödem ve yaralanma sonucunda bir enterit meydana gelebilir. Bununla beraber ishal, kusma ve bulanti gibi belirtiler genellikle hafiftir.
   Larvalar vücuttaki göçleri sırasında akciğerden geçerken bu organda hemorajilere, ödeme ve infiltrasyona neden olduğunda pnömoni tablosu görülür. Göç sırasında ateş, baş ağrısı, terleme, yüzde ödem ve deride dökmeler bulunabilir.
   Klinik tablodaki patolojik değişikliklerden çizgili kaslara ait olanlar ön plandadır. Larvalar tarafından tutlan kaslarda miyozit şekillenir. Bu kaslarda ağrı ve duyarlılık vardır, hastanın ateşi yükselir. Larva kalp kasına yerleştiğinde, bazen elektrokardiyogram ile saptanan, fakat geçici olan patolojik değişiklikler ortaa çıkar. Çok ender olarak merkezi sinir sisteminin tutulmasıyla menenjit veya ensefalit belirtileri görülebilir. Gözde yerleşme durumunda, önce göz dışı ödem belirir, bu durum tanıda yardımcı olur.
   Hastalarda lökositoz, özellikle bazı vakalarda % 90’a kadar yükselen eozinofili vardır.
   Domuz eti yiyen bir hastada miyozit ve eozinofili varsa kuşku duyulabilir. Laboratuvar tanisi için, dişkida erişkin veya larva şeklindeki etken aranabilir. Bunlar, en fazla infeksiyonun ikinci haftasinda görülürler. Tanida en fazla olumlu sonuç kas biyopsileriyle alinabilir. Alinan kas parçasi iki lam arasinda ezilerek mikroskopta incelenir.
   Thiabendazol ve dietilkarbamazin önerilmektedir.

Linkback: http://www.gencveteriner.com/index.php?PHPSESSID=f6bf353db785ee4fde367f2ae999191f&topic=435.msg5324
Beşeri hekimlik insan içinse Veteriner Hekimlik insanlık içindir.
Denilebilir ki insan hekimliği veteriner' in yanında okyanusa karşı iç deniz gibidir... 'İsmet İnönü - 1943'
Bilgi, paylaşıldıkça çoğalır.
Kör bir kurşun kalem dahi, keskin bir hafızadan daha iyidir.

https://vetrehberi.com


Çevrimdışı dilan

  • Üye
  • *
    • İleti: 1
    • Teşekkür: 0
  • Veteriner Hekimlerin Dünyası

Çevrimdışı eXcaLibuN

  • Administrator
  • Fanatik Üye
  • *
    • İleti: 4732
    • Teşekkür: 1600
    • Cinsiyet:Bay
  • Veteriner Hekimlerin Dünyası
  • Sınıf: Mezun
  • Üniversite: Yüzüncü Yıl
ne demek her zman elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyoruz
Beşeri hekimlik insan içinse Veteriner Hekimlik insanlık içindir.
Denilebilir ki insan hekimliği veteriner' in yanında okyanusa karşı iç deniz gibidir... 'İsmet İnönü - 1943'
Bilgi, paylaşıldıkça çoğalır.
Kör bir kurşun kalem dahi, keskin bir hafızadan daha iyidir.

https://vetrehberi.com